29 Kasım 2012 Perşembe

Gittim, gördüm, döndüm


Ay, aman, of... Belim, sırtım, kemiklerim! Hatta bacak kaslarım! Ne mi oluyor? Hiiiiç... Üzerinize afiyet, 23-25 Kasım tarihleri arasında yeni çıkan kitabımın tanıtımı ve imza günü için İstanbul Kitap Fuarı'ndaydım da. Birazcık yamulmuş ve de yorulmuşum sanki, yorgunluğumu üzerimden atamadım hâlâ. Neyse efendim, arayı fazla açmadan ve geleneği bozmadan bir fuar sonrası yazısı daha yazayım dedim. Kemerlerinizi bağlayıp şemsiye ve kasklarınızı hazırladıysanız başlıyorum.

Cuma günü, artık âdetim olduğu üzere yine sabahın kör bir saatinde çıktım evden. Elimde çok ağır olmaması için özenle hazırladığım el valizim vardı. Issız ve tenha sokaklardan, içlerinden horultular yükselen evlerin arasından geçip durağa vardım; kısa ve olaysız (evet, ben de şaşırdım) bir otobüs yolculuğunun ardından da hava limanına. Sağda solda biraz dolaşıp eski iş arkadaşlarımdan birine denk gelir miyim diye bakındım ama nafile; tanıdık kimse yoktu meydanda. Ben de soluğu uçakta aldım.

Koltuğum cam kenarındaydı ve dışarıda inanılmaz güzellikte bir manzara vardı. Uçuş boyunca bembeyaz bir örtünün üzerinde seyahat ettik. Bulutlar öylesine yoğun, öylesine uçsuz bucaksızdı ki sanki pamuktan yapılma bir diyarın üzerinde uçuyormuşuz gibi hissettim kendimi. Güneş de tepemizde parıl parıl parlıyordu. Elektronik eşyaların çalıştırılması yasak olduğundan manzaranın fotoğrafını çekemedim haliyle ama çok içimde kaldı doğrusu. Gerçeğinin yerini tutmasa da bu fotoğrafla idare edeceğiz artık...

19 Kasım 2012 Pazartesi

Yitik Öyküler Kitabı 2 raflarda...



Geçen yazımda yeni kitabımın kapağı belli olur olmaz buradan sizlerle paylaşacağıma dair bir söz vermiştim. Şimdi o sözü yerine getirme vakti...

Kitap şimdilik sadece İstanbul Kitap Fuarı'nda satılıyor, fuardan sonra İdefix, D&R ve diğer satış sitelerinde ve tabi ki kitapçılarda da boy gösterecek. O yüzden bu yazıyı okur okumaz sokaklara fırlayıp kendinizi parçalamayın ( Bkz. Mütevazı yazar örneği ).



Şaka bir yana her zamanki gibi değerli destekleriniz için en başta ailem olmak üzere, tüm dostlarıma, iki büyük ustam Sadık Yemni ve Aşkın Güngör'e, hep yanımda olduklarını hissettiren Ahmet Yüksel ve Ümit Kireççi ağabeylerime, Kayıp Rıhtım ailesine (Hakan Tunç, Hazal Çamur, Tarık Kaplan, Buğra Şenyüz, Onur Selamet, S. Fatıma Gemalmaz, Beyza Taşdelen, Kürşat Toker, Yosun Erdemli, Mehmet Berk Yaltırık, Özgürcan Uzunyaşa, Asilkan Büke ve isimlerini saymakla hayatta bitireceğim tüm diğer kıymetli arkadaşlara) ve tabi ki  siz blog dostlarıma ayrı ayrı teşekkür etmeyi bir borç bilirim.

İyi ki varsınız!

12 Kasım 2012 Pazartesi

Bizimkisi bir aşk hikayesi, siyah-beyaz kedi gibi biraz...

Sevgili Pabuç bu aralar fotoğrafçılığa merak saldı. O cin gibi gözleriyle birbirinden güzel ve enteresan kareleri yakalayıp ara sıra blog sayfasında paylaşıyor. Geçtiğimiz gün aşağıdaki iki kediciği yakalamış bir teknenin üzerinde ve "Ben fotoğrafladım, öyküsünü siz yazın," demiş. Ben de yazdım efendim! Buyurun, bakın bakalım ne diyormuş bu kedicikler...


Tekir: Niye getirrrdin beni buraya Niyazi?

Siyah-Beyaz: Niye mi? Evlendiğimiz günden beri tatil tatil diye başımın etini yiyen sen değil miydin Mualla? Zıplatma pirelerimi!


Tekir: Tatil mi? Valla mı? Ciddi misin sen Niyazi? Ay patilerime inanamıyorrrum!

S.B: Ciddiyim tabi ki balık kokulum. Bak ikimize özel tekne bile tuttum. Durrr da motorrrru bir çalıştırayım, denize açılalım hele. Mihahahayyy!


Tekir: Miy-Ayy! Vallahi de doğru. Aferin sana be Niyazi! 
Kedi olalı bir farrre tuttun sonunda. Niyazi?


Tekir: A-a? Nerrreye gitti bu herif? Niyaziii. Niyazi? 
Aslan kocacığım benim. Nerrredesin mi-yahu?


Tekir: NİYAZİ! Allah belanı vermesin senin, tüyleri dökülesice! Terrrk ettin di mi beni? 
Mmmeyvahlar olsun! Nasıl gerrri döndüreceğim ben şimdi bu tekneyi? 
Kuyruğun kopsun inşallah Niyazi. 
NİYAZİİİ!

10 Kasım 2012 Cumartesi

Deadlight - Oyun İnceleme


Deadlight, konusu klişe ama oynaması aşırı derecede zevkli bir korku-platform oyunu. Konusuna klişe dememin sebebi artık işlene işlene suyu çıkarılan "uluslararası bir virüs vakası ve tüm nüfusu zombiye dönüşen bir dünya" üzerine kurulu olmasından kaynaklanıyor. Oyunu benzerlerinden farklı kılan şeyse oynanışı ve grafikleri. 

El çizimi arka plan mekanların üzerinde koşturan, gölgeli bir siluetten ibaret olan ve hatları ancak seçilebilen bir adamı kontrol ediyoruz oyunda. Tüm Seattle önlenemez bir virüs salgınının kurbanı olmuş ve içinde yaşayan hemen hemen herkes "Shadows" olarak anılan zombilere dönüşmüştür. Tüm bu hengamenin ortasında kalan Randall Wayne isimli adamımız da oyun boyunca hayatta kalmaya, arkadaşlarını korumaya ve kayıplara karışan ailesini bulmaya çalışıyor. Çatılarda koşturuyor, duvarlar tırmanıyor, kanallarda gizleniyor ve oradan oraya atlayıp zıplıyor. Tüm bunları yaparken de o kadar gerçekçi hareket ediyor, etraftaki her şey göze o kadar sahici geliyor ki bir an için oyunun gerçek video çekimlerinden yapılıp yapılmadığını merak etmeye başlıyorsunuz.


Oyunun bir diğer güzel tarafı da diğer zombili yapımlarının aksine çok fazla vurdulu kırdılı olmaması. Evet, hayatta kalma maceramız sırasında karşımıza kullanabileceğimiz ateşli ve kesici silahlar da çıkıyor ama kesinlikle durdurulamaz bir savaş makinesi falan olmuyoruz. Mermiler sınırlı ve çabucak bitiyor. Zombileri durdurmak içinse yapmanız gereken tek şey belli, kafasından vurmalısınız... Tabi ilk atışta becerebilirseniz. Üstelik gerçek hayata olduğu gibi bir enerjimiz de var. Çok fazla koşarsak nefes nefese kalıp tükeniyoruz, ya da bir duvara gereğinden uzun süre asılı kalırsak kollarımız yoruluyor ve düşüyoruz. Bir baltayı en fazla üç-dört defa savurabiliyor, sonra da soluk soluğa kalıyoruz. Ardından ekran titreyip, gözlerimiz kararmaya başlıyor. Kısacası oyun önümüze geleni vurmaya değil, işin hayatta kalma kısmına odaklanıyor.


Oyunda korku unsurları çok fazla kullanılmamış, sadece etrafınız zombilerle çevrildiğinde ve kaçacak yeriniz kalmadığı zaman paniklemeye başlıyorsunuz. Ama platform ve bulmaca öğelerini çok başarılı kullanmış yapımcı firma. Kapalı kaldığınız bir odadan nasıl çıkabileceğinizi bulmaya çalışmak, zombilerle dolu bir caddede karşıdan karşıya geçmek için alternatif bir yol keşfetmeye çabalamak gayet eğlenceli. Sağda solda gizlenmiş çeşitli gizli nesneler de cabası... Bunları bulduğumuz vakit başta Randall'ın günlüğü olmak üzere hikayeyle ilgili pek çok ekstra materyal açılıyor. Benim gibi her köşeyi dolaşmayı sevenler için küçük ama güzel bir ayrıntı.

Sonuç olarak karşımızda hayatta kalmaya odaklı, bulmaca ve platform öğeleriyle bezenmiş, oldukça sağlam bir senaryosu olan bir zombi oyunu var. Meraklılarına şiddetle tavsiye edilir.

KÜNYE           :
  • Yapımcı: Tequila Works
  • Tür: Platform / Korku
  • Platform : PC, Xbox360
  • Grafik: 9
  • Ses: 8
  • Eğlence: 9
  • Oynanabilirlik: 9

GENEL NOT: 8,5

5 Kasım 2012 Pazartesi

En güzel fuar...



Oh, oh, oh...

Buralara yazmayalı bayağı olmuş yahu. Dört ay... Zaman ne kadar da çabuk geçiyor. Önce ortalığı bir adam edeyim müsaadenizle. Şu devrilmiş tahtımı... öhöm... sandalyemi bir kaldırayım hele. Devasa boyutlardaki altın kaplamalı çalışma masamın... Öff, tamam tamam. Küçücük, ahşap ve tahta kurularıyla dolu sehpam! Oldu mu? Tozunu alayım şunun bir. Köşelerdeki örümcek ağlarını da süpürelim güzelce. (Dışarı kardeşim, dışarı! Bana ne kirayı peşin verdiyseniz? Gidin hesabını Örümcek-Adam'dan sorun!) Perdeleri açalım da içerisi biraz güneş alsın. Efendim? Kış güneşi mi? Olsun canım, İzmir'in yazı kışı mı var efenim?

Nerede kalmıştık? Hah! Yazmayalı bayağı olmuş diyordum. Bu zaman zarfında pek çok şey yaşadım, çoğu da tatsız tuzsuz şeylerdi. Anlatmak istemiyorum fazla... Ama şu kadarını söyleyeyim, dört yıldır çalışmakta olduğum işimden ayrıldım. İyi mi oldu, kötü mü orasını Allah bilir lakin bu kısa süre içinde yaşanan gelişmelere bakılırsa durum pek de fena değil gibi. Artık yazarlık işine daha çok vakit ayırabiliyorum mesela. Onun yanı sıra editörlük ve çevirmenlik işlerini de profesyonel olarak yapmaya başladım gibi. Kısacası bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete! Bakalım, hayırlısı Allah'tan...

Bildiğiniz gibi önümüz kitap fuarı. Bendeniz de Allah'tan bir mani olmaz, uçağım rötar yapmaz ya da teröristler tarafından kaçırılmaz veya kafama bir piyano falan düşmezse orada olacağım inşallah. 23-24-25 Kasım tarihlerinde, BU Yayınları standında kitaplarımı imzalayacağım. Evet, kitaplarımı... Yitik Öyküler Kitabı 2 de geliyor çünkü. Henüz kapağı belli olmadığından burada paylaşamıyorum ama hazır olur olmaz o işi de halledeceğim. Merak etmeyin. Vallahi diyorum yahu, ne kızıyorsunuz? Bırakın efendim lütfen o sopaları. İmdat!

Salon 3 - Stand 202 A... Müsait olursanız sizi de bekler, karşılıklı keyifli bir sohbet etmek isterim. Lütfen sopalarınızı girişte bırakın.

Görüşmek üzere...