24 Nisan 2020 Cuma

Neredesin sen?!


Geçen gün bilinmeyen bir numara beni aradı. Ben de gayri ihtiyari açmış bulundum. Ben daha alo bile demeden karşıdan öfkeli bir kadın sesi geldi.

"Neredesin sen?!"
"A-Alo?"
"NEREDESİN SEN DEDİM!"
"Eee... Kimi aramıştınız?"
"Bırak numarayı! Cevap ver bana!"
"Kimsiniz hanımefendi?"
"Asıl sen kimsin?!"
"İhsan ben. Siz kimsiniz?"
"Kim, kim?"
"İhsan..."
"..."
"...alo?"
"Ay, yanlış oldu galiba!"

GÜM! diye kapattı sonra da telefonu suratıma. Evlenmeden neredesin sen diyen hatun azarı da işittim ya, ölsem de gam yemem artık :)

21 Nisan 2020 Salı

Geçmişin Gölgesi...

Son kitabım basılalı 7 yıl olmuş. O zamandan beri tek tük toplu seçkiler dışında ne bir roman yazdım ne de hikâye. Aklımda 3-4 farklı macera vardı hâlbuki. Biri polisiye, ikisi bilimkurgu, biri fantastik... Ana hatlarını az çok hatırlıyorum aslında ama hiçbirini yazamayacağım anlaşılan. Ne enerjim var ne isteğim ne de vaktim.

Bir de paslanmışlık var tabii... Yazarlık da demir gibi; işledikçe parlıyor. Yazdıkça üslup gelişiyor, kelime oyunları ve bugün okuyunca "Bunu ben mi yazmışım?" dedirten etkileyici cümleler birbirini kovalıyor. Ama yazmaya ara verince hepsi uçup gidiyor işte... Oturup bir şeyler yazayım desem bile çıkmıyor artık kelimeler. 

Çevirmenlikte de hissediyorum bazen bunu; hep aynı kelime dağarcığını ve sözcük yapılarını kullanıyorum. Blog yazısı yazmak bile zor geliyor bazen.

Neyse... Güzel zamanlardı. Aşkın ağabeyim sayesinde kısa süreli de olsa bir hayalimi gerçekleştirmiş, doya doya yaşamış oldum en azından :) Bu da böyle bir iç döküş olsun.

18 Nisan 2020 Cumartesi

Karaktersiz karakter!


Çevirdiğiniz bir kitaptaki neredeyse hiçbir karakteri sevmemek ne kadar kötü bir şeymiş yahu... Son çevirdiğim romanda 5 farklı baş karakter var ve bunların dördünden nefffretler ediyorusss kıymetlimisss. 

Yaptıkları her hareket bana mantıksız geliyor. Olmadık yerde (bana göre) olabilecek en saçma kararları veriyorlar. 500 sayfa boyunca neredeyse hiçbir şey yapmıyor, kitap boyunca arpa boyu kadar gelişim kaydetmiyorlar. Aynı şeyleri defalarca ve defalarca düşünüyor, söylüyor veya hatırlıyorlar. Hâl böyle olunca da onlarla ilgili bölümler bir türlü bitmek bilmiyor. Her sayfa işkence gibi geliyor. 

Ama en kötüsü bölüm sonları. Mesela A karakterinin bölümü bitiyor. "Oh be, kurtuldum senden!" diye sevinç çığlıkları atarak bir sonraki sayfaya geçiyorum ve ne göreyim?! Bu sefer de hiç sevmediğim B karakterinin bölümü başlamış. İşte o anda Cengiz Kurtoğlu'ndan "Önce Birkaç Damla Yaaaaş..." çalmaya başlıyor arka planda...

Bit artık, bit...