“Sen çok tuhafsın,” dedi bir öğrenci, sınıfın en sonunda tek başına oturan yeni çocuğa.
“Hayır, değilim,” dedi yeni çocuk, deniz mavisi ve iri gözlerini ürkekçe karşısındakine çevirerek.
“Öylesin,” diye ısrar etti öğrenci. Siyah renkli kıvır kıvır saçları ve kalın çerçeveli bir gözlüğü olan zayıf bir oğlandı. Başını bir yana eğmiş, kuşkulu gözlerle muhatabını süzüyordu.
“Hayır, değilim,” diye yanıtladı yeni çocuk tekrardan. Kulaklarının üzerine kadar inen saman sarısı saçlara sahipti. Göz bebekleri durgun bir gölün üzerine yansıyan dolunay misali hafifçe dalgalanıyor, bu da ona her an ağlayacakmış gibi bir görüntü veriyordu.
“Aaa, konuştu!” dedi diğer öğrencilerden biri. Altın sarısı saçlara, bacak kadar bir boya ve elma gibi yanaklara sahip sevimli bir kızdı bu kez konuşan. Üzerinde şeker pembesi bir kıyafet vardı, saçları iki yandan örülmüştü. Kafasına kağıttan bir taç takılıydı. O da yeni çocuğun sırasına doğru ilerledi, onu talebelerin geri kalanı takip etti. Bir anda 3-B sınıfının bütün öğrencileri yeni çocuğun etrafında toplanmıştı.
“Merhaba, ben Melisa,” dedi kız, pembe eteğinin uçlarını asillere özgü bir edayla kaldırıp dizlerini hafifçe kırarak.
“Can…” diye tanıttı kendini yeni çocuk, gözlerini utangaç bir tavırla yere sabitleyerek.
“Memnun oldum Can.” dedi Melisa, başını hafifçe yukarı kaldırıp sağ elini gösterişli bir biçimde sallarken. “Ben bu sınıfın kraliçesiyim ve bunlar da...” Eliyle sınıfın geri kalanını işaret etti, “...benim hizmetkârlarım.”
“Ben senin hizmetçin değilim, ben bir şövalyeyim!” diye çıkıştı şişman bir oğlan, gururla göğsünü şişirerek. Farkında olmasa da bu hareket sadece göbeğinin daha da belirgin olmasını sağlamıştı. “Adım Sör Kocayürek!”
“Olsa olsa Kocagöbek’tir o,” dedi kıvırcık çocuk, yüzünde alaycı bir tebessümle. Sınıfın geri kalanından neşeli bir kahkaha koptu. Can hariç… Kendisini oturduğu köşeye esir eden bu yabancılar taburuna ürkek gözlerle bakmakla meşguldü o. En azından artık her an ağlayacakmış gibi görünmüyordu.
“Bu bir hakaret!” dedi adının Kocayürek olduğunu iddia eden koca göbekli. “Seni düelloya davet ediyorum alçak adam,” diye devam etti sonra da, pantolon kemerine sıkıştırdığı plastik bir cetveli gösterişli bir hareketle çekerek. Bu esnada ağzından sahte bir metale-sürtünen-kılıç sesi çıkartmayı da ihmal etmemişti; ama hareketine devam etme fırsatı bulamadı çünkü öğrenciden bozma Kraliçe Melisa, cetvelden bozma kılıcı elinden hızla kapıvermişti.
“Dediğim gibi… Ben Sınıfolya ülkesinin kraliçesiyim ve bunlar da benim hizmetkârlarım!” dedi kız, son kelimeyi telaffuz ederken yuvarlak hatlı çocuğa kötü kötü bakarak. “Ama merak etme, emrimde yeteri kadar hizmetçi var. Bu yüzden seni kraliyetimin ilk Pembe Generali ilan ediyorum. İşte kılıcın,” diye ekledi cetveli bir resmiyet havasıyla Can’a uzatarak.
“Ama… Bu bir kılıç değil ki?” diye yanıtladı çocuk, kafası karışmış bir biçimde elindeki plastik parçasına bakarken.
Tüm diğer çocuklar uzun ve sessiz bir an boyunca ona bakakaldı.
“Söylemiştim,” dedi sonunda kıvırcık. “O çok tuhaf!”