16 Temmuz 2020 Perşembe

Ev Sahiplerinin Lisanı hakkında


Elçilik Kenti'nin çevirisini düzeltirken yaptığım küçük dokunuşlardan biri de Ev Sahiplerinin Lisanıyla ilgili. 

Kitapta Ariekalılar, ya da yerel halk tarafından "Ev Sahipleri" olarak adlandırılan bir uzaylı ırkı var. Bu uzaylılar iki farklı ağza sahip. Dolayısıyla da konuşurken aynı anda iki farklı ses, iki farklı kelime çıkarıyorlar. 

Yazar China Mieville bu durumu belirtmek için uzaylıların konuşmalarını kesir çizgisiyle ayırarak yazmış. Böylece üstteki ve alttaki kelimelerin aynı anda duyulduğu izlenimini vermeye çalışmış.


Ama bizdeki ilk çeviride bu konuşmalar kesir çizgisiyle değil, kesme işaretiyle ayrılarak yazılmış. O yüzden üstteki bu örneğin çevirisi önceki baskıda şöyle olmuş: 


“hoş geldiniz kaptan/hoş geldiniz kaptan,” dedi İspanyol Dansçı. “lütfen bizimle gelin/lütfen bizimle gelin.”


Tabii ben mükemmeliyetçi ("kıl" diye okunur) biri olduğum için diyalogların bu hâli hiç içime sinmedi. Ben de bunun üzerine Yordam Kitap'ın sahibi Hayri Bey'le görüştüm, ona durumu buradaki örneklerle açıkladım ve yazarın yaptığı gibi, kesir çizgisiyle yazdığım takdirde kitabın basılı hâlinde bir sorunla karşılaşıp karşılaşmayacağımızı sordum. Onlar da ufak bir deneme yaptılar ve bu şekilde basmanın mümkün olduğunu söylediler. Dolayısıyla Elçilik Kenti'nin yeni baskısında (matbaada son anda bir karışıklık olmazsa) Ev Sahiplerinin konuşmaları aslına uygun şekilde, aşağıdaki gibi olacak :)

14 Temmuz 2020 Salı

Kolay Gelsin!

Geçen hafta internetten elektronik bir şey satın almam icap etti. Siparişimi verdim, ödemeyi yaptım ve kargoyu beklemeye başladım.

Birkaç gün sonra telefonum çaldı. "Alo?" dedim. "KOLAY GELSİN!" diye bağırdı arayan adam. Ahizeyi yüzümden biraz uzaklaştırıp telefona garipseyerek baktım. İş yeri sanıyor burayı herhalde, diye düşündüm. "Buyurun?" dedim. "Bir kargonuz var. Adreste misiniz?" diye sordu. Ben de evet dedim. "Birazdan oradayım," dedi adam. "Peki, kolay gelsin," dememle adamın "KOLAY GELSİN!" diye bağırması bir oldu.

Beş dakika sonra bu sefer de kapı çaldı. Bir koşu diyafona yetişip "Kim o?" dedim. "KOLAY GELSİN!" diye bağırdı yine aynı adam. Allah Allah... Manyak mıdır nedir? Benim ona kolay gelsin demem gerekirken durmadan o bana aynı şeyi söylüyor. Deli mi ne??

...diye düşünürken asansörün ding! sesi duyuldu ve kargocunun bizim kata vardığını anladım. Kapıyı açmamla adamın yüzüme, "KOLAY GELSİN!" demesi bir oldu tabii. Tam şalterlerim çat, çat, çat diye atmaya başlamış, gözüme siyah bir perde iner gibi olmuştu ki... adamın şapkasını görüverdim. "Kolay Gelsin Kargo" yazıyordu üstünde... Haaa, dedim içimden. Meğer kargo şirketinin adı buymuş. O anda cahilliğime mi ağlasam, adamın iş aşkına mı gülsem bilemedim.

"Yeni bir kargo şirketi galiba?" dedim, şapkasını göstererek. "Evet, KOLAY GELSİN!" diye yanıtladı adam. "Peki, teşekkür ederim," dedim paketi alıp. Arkasından dayanamadım, adam tam asansöre binecekken yapıştırdım. "KOLAY GELSİN!" Tahmin edemediğim şeyse kargocunun kabinden cevap yetiştireceğiydi. "KOLAY GELSİN!"

Normali beni bulmaz ki zaten...

12 Temmuz 2020 Pazar

Nenning???


Bir, "Bundan sonra editörlüğünü yaptığım çevirilerle ilgili yorumda bulunmayacağım!" sözünün bir kez daha çiğnendiği yazıya daha hoş geldiniz.

Elçilik Kenti'nin çeviri düzeltisine devam ediyorum. Gerçi yazar China Mieville'in karmaşık yazım stili sağ olsun, ben mi kitabı düzeltiyorum, yoksa egomu hunharca ayaklar altına almak suretiyle kitap mı beni düzeltiyor bilemiyorum. Her neyse...

Kitabın bir bölümünde karakterlerden biri için bir tür benzetme yapılıyor. Gerçek ismi yerine yaptığı işe uygun bir isim takıyorlar kendisine. Ve bunun bir "kenning" olduğu söyleniyor. Kitabın ilk baskısındaki çeviri şöyle: 

“Ona ne diyorlar biliyor musunuz? Uyuşturucu-tanrı.”
Kısa bir sessizliğin ardından, “Bu bir lakap (kenning),” dedim dikkatle.
“Hayır,” dedi Bren. O birleşik mecaz için söylenen eski terimi kimlerin bildiğini tartmak için odaya göz gezdirdi. “Bu kemik evi gibi değil, Avice.” Göğsünü, kendi kemik evini yumrukluyordu. “Daha basit. Yalnızca gerçek.”
 
Gördüğünüz gibi, eski tercümede "kenning" kelimesi "lakap" olarak çevrilmiş. Aslında bir bakıma mantıklı... Ama ondan sonra gelen diyaloglarla tutarsızlık yaşanıyor bu sefer de. Çünkü lakap kelimesinin anlamı metnin şu hâliyle, "birleşik mecaz için söylenen eski terim" olarak açıklanmış oluyor. Okuyunca da doğal olarak ne alaka diyor insan. Dahası, kenning için verilen "kemik evi" örneğinin de bizde hiçbir anlamı yok. "Bone-house", yani kemik-evi eski İngilizcede vücut, göğüs sözcükleri için kullanılan bir tür benzetme. İşte kenning ile kast edilen şey de aslında bu: Bir şeyi direkt olarak söylemek yerine onu dolaylı olarak anlatan "iki kelime" kullanmak.

Tabii ilk başta bunu bilmiyordum. İngiliz Dil Edebiyatı değil, tekstil mezunuyum çünkü. Düne kadar bana "Kennnig nedir?" diye sorsalar muhtemelen vereceğim cevap "Nenning?" olurdu :) Hâl böyle olunca içimdeki Saadettin Teksoylarla birlikte hummalı bir araştırmaya giriştim. Gelin görün ki bizdeki sözlüklerin hiçbirinde kenning teriminin anlamı bulunmuyor. 

Allem ettim kallem ettim, internetin altını üstüne getirdim ve sonunda bazılarının buna "mecaz-ı mürsel" dediğini keşfettim (Edebiyat okuyanlar yüzlerini buruşturarak hatırlamıştır şimdi bunu). Kenning'i karşılayan en iyi şeyin bu olduğu hakkında alevli tartışmalara bile denk geldim bazı sitelerde. Ama bence yanılıyorlar. Neden? Çünkü şöyle;

Kenning, eski İngiliz şiirlerinde bariz bir şeyi "iki kelimeyle" anlatma yolu olarak geçiyor. Deniz değil de "yelken yolu," güneş değil "gök mumu," kan değil "savaş teri..." Ya da yukarıdaki örnek olduğu gibi, göğüs yerine "kemik evi."

Ama mecaz-ı mürsel bir kelimenin yerine "sadece tek kelime" getirilerek yapılıyor. Mesela, "Sınıf, yeni öğretmenini merakla bekliyordu," gibi. Burada "öğrenciler" yerine sınıf kullanılmış. İşte bu mecaz-ı mürsel. Dolayısıyla kenning'le alakası yok.

Ne olabilir, ne olabilir diye düşündüm durdum bunun üstüne dün bütün gün. İngilizce derslere bakıyorum, yok. Akademik makalelere bakıyorum, yok. Sözlükleri karıştırıyorum, yok. Hepsi kenning'in ne olduğunu anlatıyor ama Türkçedeki karşılığını bilen yok.

Sonunda, bir grup İngilizce öğrencisinin kendi aralarında gerçekleştirdikleri bir yazışmaya denk geldim (Düzgün çeviri yapmak adına her tür yazışmanız itinayla okunur). "Ya bu kenning denen şey biraz bizim dolaylama gibi bir şey aslında," demiş birisi. Dolaylama! İşte bu ya!

"Derya kuzusu" (balık), "ince hastalık" (verem), "beyaz perde" (sinema) gibi dolaylı yoldan, "iki kelimeyle" anlatma yöntemine dolaylama deniyor bizde. Dahası, internette "kenning ve dolaylama" olarak aratınca "Türkçe eğitimi veren İngilizce kaynaklarda" hakikaten de bunun için "dolaylama" adının kullanıldığını gördüm. O cümleyi yazan arkadaşa buradan selam olsun.

Ondan sonrası biraz daha kolaydı. Tek yapmam gereken "kemik evi - göğüs" benzetmesinin yerine geçebilecek, benzer bir dolaylı anlatım bulmaktı. Onu da "kafa - akıl kutusu" ile bir nevi çözdüm diyebilirim. Tam karşılığı olmadı ama en azından anlaşılır, en azından yazarın anlatmak istediğine sadık bir çeviri çıktı ortaya.

“Ona ne dediklerini biliyor musunuz? Uyuşturucu-tanrı.”
Kısa bir sessizliğin ardından, “Bu bir dolaylama,” dedim dikkatle.
“Hayır,” dedi Bren. İkili mecazlar için kullanılan bu eski terimi kimlerin bildiğini görmek için odaya göz gezdirdi. “Bu akıl kutusu gibi bir şey değil Avice.” Kafasına, kendi akıl kutusuna hafifçe vurdu. “Bu daha dolambaçsız bir şey. Gerçeğin ta kendisi sadece.”

Ha, niye bu kadar uğraştın derseniz, kitap zaten başlı başına dil ve dilbilgisi üzerine. China Mieville sadece bir bilimkurgu yazmamış, aynı zamanda lisanın sınırlarını zorlamış. Tabii bu arada benim akıl sağlığı sınırlarımı da zorluyor, orası ayrı.

İşte güneşli bir pazar günü bunlarla eğleniyorum ben de :) Ne güzel di mi?