10 Eylül 2021 Cuma

Gururum ben...


Bugün Yordam Kitap'ın sahibinden beni çok mutlu eden bir telefon aldım. "Şehir ve Şehir" kitabı için yaptığım çeviri düzeltisini kontrol etmiş, sonuçtan çok memnun kalmış. "Oya gibi işlemişsiniz çeviriyi. Çok beğendim. Bu ülkenin işini sizin gibi özenle yapan daha çok insana ihtiyacı var," dedi. Sevindirik oldum :)

Kitabın sayfa sayısını da arttırmışım bu arada; dizgici arkadaş "Ee, bu kalınlaşmış?" diyormuş 😂 Kapağa yine ikinci çevirmen olarak adımı yazmak istiyorlarmış. Bu arada benden önceki çevirmen hanımın o sıralar bazı ailevi sorunları varmış. O yüzden istediği kadar ilgilenememiş kitapla. Üzüldüm ona da. İnsan üzgün veya sıkıntılıyken çeviri yapamıyor, iyi bilirim.

Şehir ve Şehir'in yeni baskısının çıkmasına biraz daha vakit var. Tarih belli olunca duyururum inşallah. Ondan sonraki projemiz ise Perdido Sokağı İstasyonu olacak. Ama yakın gelecekte değil.

28 Ağustos 2021 Cumartesi

Hayat Kısa, İnsan Fani

Bu hafta iki yakınım üst üste vefat haberleriyle epey bir sarsıldım. Biri üniversiteden arkadaşım, 22 yıllık dostum Soner İper. Daha 39 yaşındaydı; sadece birkaç gün sonra, 1 Eylül'de kırkına basacaktı. Doğum günü gelse de arasam, sesini duysam, konuşsak diye bekliyordum. Keşke beklemeseydim, keşke daha önce arasaydım, sesini son bir kez duysaydım... Keşke, keşke... Ama keşkeler bir fayda etmiyor işte. 

Sesi, gülüşü, espri yapmaya çalışıp da becerememesi kulaklarımda çınlıyor. Kimseye zararı olmayan, tertemiz kalpli, çok iyi bir insandı. Gece yarısı geçirdiği ani kalp kriziyle aramızdan göçtü gitti canım dostum. Geriye eşiyle küçük oğlunu bıraktı. Bu dünyadan bir Soner İper geçti. Onsuz bir yanım hep eksik kalacak.

Diğeriyse Fas'tayken birlikte çalışma fırsatı bulduğum, benden bir-iki yaş daha büyük olan Amina (Emine) Assoued. Üç sene aynı ofiste birlikte çalışmıştık. Neredeyse bütün gün beraberdik. İki oğlu vardı. Gülmeyi ve güldürmeyi, paylaşmayı ve yardımlaşmayı seven, çok dürüst bir kadındı. Oradaki yıllarım boyunca bana hem arkadaşlık hem de ablalık yaparak o uzak toprakları bir nevi daha çekilir kılmıştı. O da koronadan vefat etmiş. Uzun zamandır konuşmamıştım onunla. Onun verdiği pişmanlık yaktı içimi. Halbuki artık o kadar kısa ki mesafeler...  

İkisi de aynı gün vefat etti, ikisi de aynı gün ayrıldı bu dünyadan. İkisi de hayatımda çok önemli bir yere sahipti. Ama en önemlisi ikisi de kıymetli birer dosttu benim için. 

Allah ikisine de rahmet eylesin. Geride kalan yakınlarına sabırlar versin.

Hayat böyle işte. İş, güç derken sevdiklerimize bir mesajı ve telefonu bile çok görüyoruz. Sonra ararım, yarın konuşurum diye hep erteliyoruz. Ama gerçek şu ki ömür bitiyor, iş hiç bitmiyor. Siz siz olun, sevdiklerinizle geçireceğiniz vakitten ödün vermeyin.

25 Ağustos 2021 Çarşamba

Blacksad: Gölgeler Arasında Bir Yerde | Kitap İnceleme

YKY, 2021, 50 Sf.
Çevirmen: Elif Gökteke, Düzelti: Filiz Özkan
"Biz kedilerle ilgili bir yığın basmakalıp söz vardır. 'Dokuz canlı' olduğumuz gibi... Açıkçası bunun doğruluğunu ispatlamaya hiç hevesli olmadım."

John Blacksad... İnsansı hayvanlarla dolu bir şehirde özel dedektiflik yapan bir kara kedi. Tıpkı her kara (noir) dedektiflik romanı kahramanının olması gerektiği gibi hep karamsar, hep parasız ve epey şanssız biri. Ve tabii ki yasaları çiğnemek uğruna kendi adaletini sağlayan bir anti-kahraman.

Günün birinde eskiden sevgili olduğu, ünlü bir aktris cinayete kurban gittiğinde ve polisin eli kolu bağlı kaldığında John katili kendi başına bulup cezalandırmaya karar verir. Tabii bu esnada başına gelmeyen kalmaz. Bir sürü farklı karakterle tanışır, bir sürü belaya bulaşır, bir araba dayak yer falan... Bu tür dedektiflik hikâyelerini okuduysanız büyük resmi gözünüzün önünde canlandırmanız kolay.

İşin aslı hikâye biraz klişe. Ama çizgi romanın İspanyol yaratıcıları bu 50 sayfalık, kısa eserin her karesine öyle güzel detaylar, öyle güzel çizimler ve öyle başarılı monologlar yerleştirmiş ki okurken bunu pek umursamıyorsunuz.

Çizimlerin yanı sıra en çok beğendiğim şey karakterler ve temsil ettikleri arketipler arasındaki güçlü bağ oldu. Şanssız dedektif, kara kedi. Soğukkanlı haydut, kertenkele. Sadık polis müfettişi, köpek... gibi gibi.

10 yıldır baskısı bulunmuyordu Blacksad'in. YKY bu bahtsız kediyi yeniden bizlerle buluşturmuşken bu fırsat kaçmamalı, kaçmaz. Umarım bu sefer geri kalan 4 cildi de basıp seriyi tamamlarlar.

Bu arada çizgi romanı severseniz yakın bir zamanda çıkan macera oyununu da tavsiye ederim. Çıktığında epey sorunluydu ama hataların çoğu düzeltilmiş. Oynarken epey eğlenmiştim ben.

21 Ağustos 2021 Cumartesi

Thanos Kazanır | Kitap İnceleme

Gerekli Şeyler, 2018, 168 Sf.
Çeviri: Tulgan Köksal, Editör: Nihan Alak

Thanos'u pek sevmem. Ama bu cilt gerçekten de çok keyifli ve epey farklıydı. Yer yer "İhtiyar Logan" tadı aldığımdan olsa gerek...

Marvel çizgi romanlarını okumayı bırakalı çok oldu. Sürekli sıfırlanan evrenler, değiştirilen karakterler, ardından yine sıfırlamalar derken evrene olan ilgimi bütünüyle kaybettim. 80'li ve 90'lı yıllardaki klasikler, Marvel'in altın çağları olarak kalacak benim için.

Bu iki nedenden ötürü Thanos Kazanır'ı okuyup okumamakta epey kararsızdım. Ama bir yandan da hakkında çok güzel yorumlar duymuştum. O yüzden gözümü karartıp ilk birkaç sayfasını okumaya karar verdim. Sonrasını hatırlamıyorum... Öyle sürükleyici, öyle ilginç, öyle yenilikçiydi ki ne zaman bittiğini anlamadım. Bir baktım, son sayfayı çevirivermişim. Gerçekten de son yıllarda okuduğum en güzel maceralardan biriydi.

Onu özel kılan şey bence tıpkı "İhtiyar Logan" gibi Marvel evreninin olası sonlarından birini bize sunması. Bu ciltte Thanos muradına ermiş ve galaksilerdeki neredeyse herkesi öldürerek mutlak hâkim hâline dönüşmüş. Geriye sadece tek bir düşmanı kalmış. Ama onu tek başına yenmesi mümkün olmadığından sağ kolunu (son yıllarda gördüğüm en uçuk karakter) geçmişe gönderip genç Thanos'u yanına, geleceğe getirtiyor. İşte biz de bu sayede gelecekte evrenin nasıl bir yer hâline dönüştüğünü genç Thanos'un gözlerinden görüyoruz.

Dünya'ya ne oldu? Thanos kimi nasıl öldürdü? Hangi kahraman hangi sonla karşılaştı? Kurtulan var mı? Hepsi ya bir karedeki küçük bir görsel detayla, ya uzun uzadıya anlatılan savaş sahneleriyle bize anlatılıyor. Bir kurukafa, çorak toprakların ortasında duran bir nesne, harabe hâlindeki bir gezegen... Enfes detaylar. İşte buralarda da başından beri bahsettiğim o "İhtiyar Logan" tadını alıyoruz.

Thanos Kazanır'ı daha da keyifli kılan şey hiç kuşkusuz az önce bahsettiğim, Thanos'un gizemli "sağ kolu." Yani Kozmik Ghost Rider. Bildiğimiz Ghost Rider'ın kozmik güçlere sahip versiyonunu düşünün. Ama kendisine en az Deadpool kadar kafadan çatlak bir kişilik ekleyin. Gerçekte "kim" olduğunu öğrendiğimiz an kesinlikle müthiş ve bir o kadar da afallatıcıydı. Zaten o kadar popüler oldu ki daha sonra kendi çizgi romanlarına da kavuştu.

Thanos'un son düşmanı, onu öldürmeye "neyle" geldiği ve nihai savaş da böyle bir çizgi romana yaraşır cinstendi. Çok keyif aldım şahsen. Thanos'u seven sevmeyen herkese gönül rahatlığıyla tavsiye ederim.

11 Haziran 2021 Cuma

İki Şehrin Arasında Delirmeceler

Şehir ve Şehir'in çevirisini düzeltirken "Gallimaufrians" adlı uydurma bir halktan bahsedilen bir yere geldim. Arkeoloğun biri anlatıyor: "Sözüm ona tarihi eserleri çıkarıp kendi ıvır zıvırlarıyla karıştıran, sonra da hepsini tekrar gömen farazi bir medeniyet bu," diyor.

Çevirmen "Gallimaufrianlar" yazıp geçmiş. Peki İhsan durur mu? Hayır, durmaz! Çünkü işgüzarlık... aman, şey... editörlük bunu gerektirir.

Dedim şunu bir araştırayım, bakalım buna benzer bir medeniyet ismi var mı... Yokmuş. Ama onun yerine "gallimaufry" diye küflü bir tabir buldum. "Karmakarışık" manasına geliyormuş. Taaa 1800'lü yıllarda Fransızcadan geçmiş İngilizceye. O zamandan beri de pek kullanılmamış.

"Haaa," dedim. "Tarihi eserleri kendi eşyalarıyla karıştırdıkları için bunu kullanmış yazar." Karmakarışıklar gibi bir anlamı vardı yani. Dedim ben bunu değiştiririm! "Karmançormanlar" olsun diye düşündüm önce. Ama zihnimin karanlık köşelerindeki bir ben "Yaşıyor! YAŞIYOR!" diye bağıran Doktor Frankenstein misali, "Daha eski bir kelime bulmalısın. Daha eski! DAHA ESKİİİ!" diye hönkürüyordu gözlerini pörtleterek.


Ben de açtım sözlükleri, başladım karıştırmaya. Darmadumanlar olmaz, Darmadağınıklar olmaz, Tarumarlar heç olmaz... Derken "hercümerç" kelimesine denk geldim. Eski Türkçede "karmakarışık" anlamına geliyormuş. Hah, dedim. Hem eski, hem de Farsçadan geçmiş. Öbürü de Fransızcadan geçmişti zaten. İkisi de F ile başlıyor, hohoho! Böylece "Hercümerçler" yaptım onu.

Sonra biraz altında "usturlabı bulan Arap bilim adamı Arzachel"den bahsedilen bir satıra denk geldim. "Arzachel diye Arap bilim adamı mı olurmuş canım?! Onun kesin başka bir adı vardır?" diyerek gene bıraktım çeviriyi, gene başladım araştırmaya.

Neyse, bu seferki daha kolay oldu ve zat-ı muhteremin bizim tarihimizdeki isminin "El-Zerkali" olduğunu buldum. Onu da değiştirdim.

Başka bir sayfada, “Efendim, Bay Geary... AWOL’a gitti, efendim," diye bir çeviriyle karşılaştım. "İyi de AWOL yer ismi değil ki? Go AWOL firar etti demek!" dedim, keçilerim yavaştan firar etmeye başladığı sırada... Onu da değiştirdim!

Daha sonra "topolganger" diye başka bir uydurma terime rastladım. Topography (topoğrafya) ve doppelganger kelimelerinin birleşiminden oluşturulmuş. Ama eski çeviride ortadan kaybolmuş, yok olmuş, hiç çevrilmemiş bu kelime. "Firar etmiş." Onu da "topoğrafikizi" diye değiştirdim. Değiştirdim de değiştirdim, değiştirdim de değiştirdim.

Velhasılıkelam ben bugün yine bir sürü şey değiştirdim ama gene akşam oldu, gene 3-4 sayfa çeviri yapabildim sadece. Teslim tarihi bir gün daha yaklaştı, programım bir gün daha aksadı. Şimdi benim zaten yarım olan aklımın atan sigortalarını kim değiştirecek, ben asıl onu merak ediyorum.

2 Haziran 2021 Çarşamba

Uydurukçu Geldi Hanıııım!

Bir çevirmen, kelime ormanlarında on atmasyoncu gücündedir derler... 

Bugünlerde China Mieville'in "Şehir ve Şehir" adlı romanının çeviri düzeltisini yapıyorum. Bundan beş yıl kadar önce, kitabı ilk kez okuduğumda, "Tamam güzel kitap ama neden Arthur C. Clarke ödülü almış ki? O kadar bilimkurgu yanı yok," demiştim. Ama artık sebebini anlıyorum.

Kitapta yan yana iki şehir var. Hatta sadece yan yana değiller, bazı sokakları ve mahalleleri iç içe geçiyor, bazı noktalarda ortak yolları kullanıyorlar. Mesela bir otobanın bir şeridi bir şehre, öteki şeridi de diğer şehre ait ve bunlar arasında geçiş yapmak kesinlikle yasak. Şehir halkları da birbirlerini görmezden gelmeyi öğrenmişler. Aynı sokakta yan yana yürüseler dahi birbirlerini itinayla görmezden geliyorlar, yok sayıyorlar. Çünkü görürlerse yasalara karşı gelmiş sayılıyorlar. Böyle orijinal bir konusu var kitabın.

Yazar China Mieville işte bu tuhaf düzeni anlatabilmek için birçok uydurma terim kullanmış: Total, alter, crosshatched, elsewhere, grosstopical...

Ama gelin görün ki eski çeviride bunların hiçbiri yok. Önceki çevirmen bu kelimelerin ifade ettiği şeyleri anlamamış, kelime oyunlarına uygun karşılık bulamamış ve... dolayısıyla da hepsini çevirmeden geçip gitmiş. Öyle olunca da aslen bir bilimkurgu, hatta tuhaf kurgu olan kitap daha ziyade iyi bir polisiyeye indirgenmiş. Okuması hâlâ keyifli ama eksik bir eser...
 
O yüzden az önce saydığım bütün kelimelere Türkçe karşılıklar uydurmak zorunda kaldım. Bunu yaparken de hem yazarın verdiği anlama sadık kalmaya hem de bizim dilimizde güzel görünecek karşılıklar bulmaya çalıştım: Bütünsel, dışsal, çapraz hatlar, öteyer, bütünrafya...

Örneğin eski çeviride şöyle bir cümle geçiyor:

"Tramvay sarsılarak yavaşladı ve arabaların arkasında durduk. Durduğumuz sokakta antikacı dükkânları vardı."

Ama bu cümlenin doğru ve tam çevirisi aslında şöyle:

"Tramvay hem yerel hem de öteyer araçlarının arkasında sarsılarak yavaşladı ve Besź binalarının antikacı dükkânlarından oluştuğu bir çapraz hatta geldik."

Eski çeviriden başka bir örnek:

"Kemerlerin üstünde başka başka binalar yükseliyordu."

Doğru çevirisi:

"Kemerlerin üst kısımları, yani rayların geçtiği bölümler öteyerdeydi ama bazılarının ayakları bizim tarafta kalıyordu."

Bir tane daha:

"Burası Besźel’in sakin bir semtiydi, ama caddeler çok kalabalıktı. Kalabalığı yararak ama insanlara bakmadan yürüyordum."

Hâlbuki yazarın anlatmak istediği şey şu:

"Bölgenin Besźel’de kalan tarafı sakin bir semtti, öteyerdeki sokaklarsa kalabalık. Onları görmezden geldim ama aralarından geçip gitmek zaman aldı."

Son bir örnek:

"İki şehre ait bölgeler ve birbirini çapraz kesen kısımlar haritada gösterilmiş, sınırlar griye boyanmıştı."

Doğrusu:

"Başları kanunlarla derde girmesin diye iki şehri birbirinden ayıran bütün çizgiler ve tonlamalar – bütünsel bölgeler, dışsal alanlar, çapraz hatlar– haritadaki yerlerini koruyordu fakat gözle görülür şekilde silik, grinin belirgin tonlarındaydılar."

Bunların dışında yanlış anlaşılan veya çeviri sırasında kaybolan şeyler de var. İşte bu yüzden bir ayda düzeltisini bitiririm dediğim kitabın daha yüzüncü sayfasındayım. Bu gidişle "yine" vaktinde teslim edemeyeceğim. Ama en azından kitap artık eskisine nazaran daha bir bilimkurgu, hatta tuhaf kurgu tadında oluyor.

Bundan sonra ne iş yapıyorsun diye soran olursa uydurukçuyum diyeceğim :)

29 Mart 2021 Pazartesi

Soyadı Karmaşası

Beni tanıyanlar bilir, çok fazla küfür çıkmaz ağzımdan. Hatta çok samimi olmadığım insanlarla sizli bizli konuşmaya, saygı çerçevesini aşmamaya çok dikkat ederim. Öte yandan gülmeyi de seven bir yapım var. O yüzden üniversite arkadaşlarım, asker arkadaşlarım gibi aşırı samimi olduğum dostlarla konuşurken de şaka yollu olarak argo kelimeler sıkıştırırım mutlaka araya. Maksat gülmek, güldürmek...

Neyse efendim, üniversiteden beri görüştüğüm, Baki adında çok sevdiğim bir dostum var benim. 22 yıl oldu, hâlâ aynı samimiyeti koruruz. Soyadı da Usta. Hâliyle telefonda Baki Usta olarak kayıtlı. Bir de senelerdir bizim sülalenin tamirat işleriyle ilgilenen, 80 yaşına merdiven dayamış bir Baki ustamız var bizim. Sürekli bizim apartmana gelip gider. Bir iş olduğunda hemen kolları sıvar, gençlere taş çıkarttıracak bir enerjiyle çalışmaya koyulur. Ama aynı zamanda da çok ciddi adamdır. Öyle şakaya, aşırı samimiyete falan hiç gelmez.

Geçenlerde bir işi düşmüş bana. Beni aradı. Telefonumu babamdan almış. Ben de hadi dedim, kaydedeyim adamcağızın numarasını, belki lazım olur. Hiç düşünmeden Baki usta diye kaydetmişim onun ismini de. Sadece isim satırına yazmışım, soyadını boş bırakmışım. Telefon da kabul etmiş, uyarı vermemiş. Ondan sonra unuttum gitti adamın numarasını kaydettiğimi.

Siz deyin bir, ben diyeyim iki ay, aradan şöyle epey bir zaman geçti. Bir gün telefon çaldı. Baktım, arayan kişi Baki Usta olarak gözüküyor. Ben de üniversiteden, eski dostum Baki sandım. Yüzüme muzip bir gülümseme yerleşti. Dur dedim, şununla bir dalga geçeyim. Açtım telefonu, başladım bağırmaya.

"Ne var lan? Ne istiyon? Ben sana beni bu numaradan arama demedim mi?!"

Hatta derin bir sessizlik oldu... Yüzümdeki o sırıtışla bekliyorum ben hâlâ. Derken yaşlıca ama korkutucu derecede başka bir yerden tanıdık olan o ses höt höt konuştu. "Ben Baki..." 

Evet, doğru tahmin ettiniz. Arayan eski dostum Baki değil, dedem yaşındaki Baki ustaydı. Tabii o anda yüzümdeki sırıtış anında donmaya, gözlerimden biri korkuyla hafiften seğirmeye falan başladı. Başımdan aşağı kaynar sular döküldü ne demek çok iyi anladım diyeyim size, gerisini siz tahmin edin. O panikle hemen açıklama yapmaya çalıştım ama ne fayda...

"Ayy, Baki usta, sen miydin? Ben de seni Baki Usta sanmıştım! Şey, yani... Benim arkadaşımdan bir üniversitem var da... Aman yani, şey! Üniversiteden bir arkadaşım demek istedim! Onun ustası da baki. Ay, şey! Bakisi de usta... Of yaa!"

Adamcağız benim bu gevelemelerime 'ben seninle sonra hesaplaşırım' dercesine, mesafeli ve soğuk bir "Baban orada mı?" ile karşılık verdi. Ben de 40 yaşındaki her olgun erkeğin yapacağı şeyi yapıp 6 yaşındaki bir çocuk gibi "Babaaaaaa! Seni arıyolaaaar!" diye ciyakladım.

Neyse, gel zaman git zaman Baki ustayla da bir samimiyet oluştu sonradan aramızda. Yani demem o ki biriyle yakınlaşmak istiyorsanız ona küfre... Yok, bu değildi. Siz siz olun, soyadı Usta olan arkadaşlarınızla ilişkiyi kesin! Ay, bu da olmadı galiba 😂 Siz anladınız onu!

4 Şubat 2021 Perşembe

Yeni Çeviri: Kral Kanı (Hançer ve Sikke 2)

Hançer ve Sikke (The Dagger and The Coin) serisinin ikinci kitabı "Kral Kanı" için yaptığım çeviri önümüzdeki hafta Pegasus Yayınları aracılığıyla fantastik edebiyat okurlarıyla buluşacak.

Enginlik Serisi'nin (Expanse) iki yazarından biri olan Daniel Abraham'ın kaleme aldığı kitap arka planda bankacılar ile kralların, para ile hançerin arasındaki mücadeleyi konu alıyor. Ön plandaysa Marcus, Üstat Kit, Cithrin, Dawson ve Geder'in maceraları devam ediyor.

İlk kitabın tanıtımında da belirttiğim gibi, seri "low fantasy" türünde. Yani kudretli büyücüler, destansı savaşlar, mistik canavarlar gibi etmenlere çok fazla rastlamıyoruz. Daha çok siyasi çatışmalar ve entrikalar üzerinden gidiyor kitaplar. Ama arka planda ejderhaların yarattığı, birbirinden farklı on üç ırkın bulunduğu fantastik bir dünya da yer alıyor.

Kral Kanı'nın editörlüğü önceki ciltte olduğu gibi yine Pelin Zorbay'a ait. Kitap şu anda ön siparişte; 18 Şubat 2021'den itibaren de raflardaki yerini alacak.


19 Ocak 2021 Salı

Bizim Asansörcünün Çektikleri

Her ay bizim apartmandaki asansörün bakımını yapmaya gelen bir Sedat ağabeyimiz var. Kendisi hafif toplu, kır saçlı biridir. Çok sessiz, çok saygılı bir adamdır. Zile basar, sonra birkaç adım geri çekilir, ellerini önünde kavuşturur ve kapıyı açmamız için öylece bekler. Konuşurken başını hafif yana eğer, bir şeye itiraz ettik mi gıkı çıkmaz. Bir arıza oldu mu motoruna atlayıp hemen geliverir. İyi biridir yani...

Benim de huyum kurusun, apartmana devamlı gelip giden, yüz yüze baktığımız kişilere takılmadan edemem. Kapıcı, asansörcü, sucu, kargocu... Hepsiyle illa şakalaşırım, onları güldürecek bir şeyler yaparım. Sedat ağabey de bu konuda bir istisna değil.

Mesela geçen ay asansörümüz arıza yaptı ve birkaç parçasının değişmesi gerekti. Eh, bir miktar para tuttu hâliyle. Babam dedi ki, "Oğlum, Sedat ağabeyin gelecek. Portmantonun üstüne 400 lira koydum, verirsin." Tamam dedim ben de ve beklemeye başladım. Derken beklenen an geldi, kapı çaldı ve bir koşu gidip açtım. Daha adamcağız bir şey söyleyemeden, "Sedat ağabey... Babamın dediğine göre bize para verecekmişsin. Alayım!" dedim, boş avucumu ona uzatıp. Adam bir bana baktı, bir avucuma. Önce hafiften güler gibi oldu, sonra yüzü düştü, ardından bir daha güldü. Ne diyeceğini şaşırdı anlayacağınız. 

Başka bir seferinde de, yine kontrole geldiğinde bizim kapıyı çalıp çatının anahtarını istedi. Makine dairesine girecek. Ben de çıkarıp verdim anahtarı, bir taraftan da, "Dikkat et, sakın düşme. Bir daha otomatiğe basmam valla," diye takıldım ona. Aradan beş dakika geçti, yine zil çaldı. Gittim, diyafonun düğmesine bastım, yine Sedat ağabey... Motosikletinden bir parça almak için aşağı inmiş. Ama ben rahat durur muyum hiç? "Ben sana dikkat et, damdan düşme demedim mi? Açmıyorum işte!" dediğimde adamcağız kahkaha krizine girdi.

Bugün de hem bakım yapmak hem de senelik sözleşmeyi yenilemek için yine bize uğradı kendisi. Açtım kapıyı, selamlaştık, karşılıklı hâl hatır sorduk. Sonra sıra geldi asıl meseleye. "Yeni sözleşme getirdim. İmzalamanız gerekiyor," dedi. Sonra da daha alçak bir sesle, utangaçça ekledi. "Bakım ücreti zamlandı. 20 lira arttı." Ben de, "Ha, öyle mi? O zaman bundan sonra seninle çalışmıyoruz, gidebilirsin," diyerek kapıyı yavaşça kapatmaya başladım. Sedat ağabeyin gözleri ardına kadar açıldı; boştaki elini kaldırdı, indirdi, sonra tekrar kaldırdı; ağzı bir açılıp kapandı. Tabii dayanamadım daha fazla, gülmeye başladım. Benim güldüğümü görünce rahatladı, şöyle kocaman bir tebessüm etti. "Ya İhsan," dedi, "ne adamsın."

Ama ne yapayım? Sedat ağabeyin yüzünde gördüğüm o tebessüm var ya... İşte o benim için de pozitif bir enerji kaynağı oluyor. Ben de gülüyorum, mutlu oluyorum, hayata daha pozitif yaklaşıyorum. Gün içerisinde bizim kahrımızı çeken, emeklerinin karşılığında bir teşekkür veya güler yüz bile görmeyen o kadar çok insan var ki... Garsonlar, kasiyerler, güvenlik görevlileri, satış elemanları. Kapıcılar. Asansörcüler. Kargocular. Bu insanlara bir günaydın dediğinizde, azıcık güler yüz gösterdiğinizde, hâllerini hatırlarını sorduğunuzda ne kadar mutlu olduklarını hiç fark ettiniz mi? Gözlerinin içi güler, omuzları gevşer, yüzlerine bir tebessüm yerleşir. İnsan olduklarını hissederler. Demem o ki böyle kimselere bir tebessümü çok görmemek lazım. Bir deneyin, size de iyi geldiğini fark edeceksiniz.

Şimdi önümüzdeki ay gelsin de Sedat ağabeye 20 lira eksik vereyim, bakayım ne yapacak. Hohoho!

17 Ocak 2021 Pazar

Çok şükür!


Üniversite yıllarımda bir hayalim vardı. Büyüyünce oyun dergisi yazarı olacak ve Sinan Akkol'la beraber çalışacaktım. Bana özel bir hayal değildi bu gerçi; o yıllarda Level dergisi okuyarak büyüyen bütün oyunseverlerin ortak düşüydü bu. Ama en nihayetinde sadece bir hayaldi ve gerçek olacağını hiç düşünmemiştim.

Daha önce birkaç mecrada sık sık bahsettim. Bana yazmayı sevdiren, yazıyla insanları güldürebilmenin ve birilerine ulaşabilmenin mümkün olduğunu gösteren kişilerin başında geliyor Sinan. Diğeri de Aşkın Güngör. 

Aradan yıllar geçti, önce Aşkın abiyle tanıştım. Onun sayesinde hikayelerimi kitaplaştırdım, imza günlerine katıldım, kendimi geliştirdim, editörlüğe adım attım. Hiç gerçekleşmeyeceğini sandığım başka bir hayali yaşadım. Kendisine ne kadar teşekkür etsem az.
Sonra bir gün Sinan Akkol'dan beklenmedik bir mesaj aldım. Oyungezer için yeni yazarlar arıyordu. Beni de ekibinde görmek istiyordu. Benimle birlikte çalışmak... O gün mutluluktan nasıl havalara uçtuğumu size anlatamam. Hayatımın en güzel günlerinden biriydi.

Ve şimdi, yıllar sonra sevgili Sinan bu paylaşımı yapmış Twitter'da. "Kütüphanemde M. İhsan Tatari'nin çevirdiği kitaplar köşesi yapmaya başladım." Sonrasında da bana, "Çevirisini yaptığın kitaplara değer kattığını düşünüyorum," dedi. 

Yaşadığım kıvanç ve mutluluğu hayal edebiliyor musunuz? :) Yazılarını okuyarak büyüdüğüm, ustam olarak gördüğüm iki insandan birinden böyle sözler duymak benim için gerçekten de çok büyük bir mutluluk. Kendisine buradan bir kez daha içtenlikle teşekkür ediyorum.

Şimdi geriye dönüp baktığımda aslında ne kadar şanslı olduğumu görüyorum. Gençlik yıllarımın iki kahramanıyla tanıştım. Onlarla beraber çalışma şansına eriştim. Hatta onlarla arkadaş oldum. İstediğim zaman telefon açıp konuşabileceğim kadar samimiyet kurdum. Ne kadar şükretsem az. Çok şükür! 

Hayatta belki her şey istediğimiz gibi gitmiyor. İrili ufaklı bir sürü aksilik yolumuza taş koyabiliyor, canımızı sıkabiliyor, bizi mutsuz edebiliyor. Ama bu demek değil ki hiç güzel bir şey olmayacak. Yeter ki hayallerinizden vazgeçmeyin...

8 Ocak 2021 Cuma

Yeni Çeviri: Kan, Ter ve Pikseller

Bu sefer değişik bir kitapla, video oyun dünyası üzerine yazılmış kurgu dışı bir eserle karşınızdayım. Kotaku adlı dünyaca ünlü oyun sitesinin eski yazarlarından Jason Schreier'ın kaleme aldığı Kan, Ter ve Pikseller (Blood, Sweat and Pixels)...

Kitapta Pillars of Eternity, Uncharted 4, Stardew Valley, Diablo III, Halo Wars, Dragon Age: Inquisition, Shovel Knight, Destiny, The Witcher 3 ve iptal edilmesiyle çok konuşulan Star Wars 1313'ün arkasındaki yapım hikâyeleri anlatılıyor.

Geliştiriciler bu oyunları yapmaya nasıl karar verdi, hangi aşamalardan geçtiler, ne tür zorluklarla uğraştılar? Hepsi belgelerle ve röportajlarla anlatılmış. Aynı zamanda Dragon Age 2'nin neden kötü bir oyun olduğu, Neil Druckmann'ın nasıl Naughty Dog'un tepesine tırmandığı ve CD Projekt Red'in kuruluş öyküsü gibi ilginç yan detaylar da var.

Çevirinin en zor yanı hiç şüphesiz durmadan oyun oynama isteği uyandırmasıydı :) Ayrıca The Witcher 3'le ilgili bölümü diğerlerinden daha hızlı çevirmiş olabilirim...

Bu benim ilk kurgu dışı çevirim oldu aynı zamanda. Yıllardır Oyungezer'de haberler ve incelemeler yazdığım için kitapta anlatılan konulara az çok hâkimdim zaten. Bugüne dek hep iki ayrı kulvar olarak gördüğüm çevirmen kimliğim ile Oyungezer yazarı kimliğimin tek bir potada erimesi de ilginç bir tecrübe oldu benim için.

Editörlüğünü Emre Aygün'ün üstlendiği kitap bu haftadan itibaren İthaki Yayınları etiketiyle raflardaki yerini aldı. İlgilenenlere duyurulur.