İmparatorluğa adalet gelecek… Basit bir slogan gibi görünen bu
cümlenin arkasında yatan derin anlamı fark ettiğinizde Adalet’in son
sayfalarını çeviriyor olacaksınız. Ve kitap bittiği için üzülürken bulacaksınız
kendinizi…
Ann Leckie’nin bu ilk kitabının adını son yıllarda pek çok
kez duymuştum ben de. Bir o ödülü kazanıyordu, bir bu ödülü. John Scalzi ve
Patrick Rothfuss onu öve öve bitiremiyordu. Merakım had safhadaydı, ama
endişelerim de öyle. Çünkü geçtiğimiz şu son 3-4 yıl içerisinde hangi ödüllü
kitaba hevesle elimi atsam, onu bırakışım da o kadar hayal kırıklığıyla dolu
oluyordu. Neyse ki Adalet onlardan biri değil…
Her şeyden önce, hayır, bu alıştığımız türden bir uzay
operası değil. Kahramanlar oradan oraya koşturup gemileri yok etmiyor, ordular
birbirlerine girmiyor, gezegenler arası büyük çaplı savaşlar yaşanmıyor. Ama bu
içerisinde hiç hareket olmadığı anlamına da gelmiyor. Aksine, sayfaları hızla
çevirmenize neden olacak ve sizi bayağı bayağı gerecek aksiyonlar yaşanıyor bazı
bölümlerde. Mesela “tapınak hadisesi,” ya da “Toren’ın Adaleti’ne düzenlenen
bir ziyaret” diyeyim okumuş olanlara göz kırparak.
İthaki Yayınları, 2015, 408 sf. Çevirmen: Yaprak Onur |
Kitabın en güzel yanı özgün olması hiç şüphesiz. Çünkü baş
karakteri alışılagelmiş, basmakalıp bir kahraman değil. Bir insan bile değil. O
bir gemi. Ama aynı zamanda da bir bağıl. Bunu anlatması biraz zor aslında.
Kitapta üç farklı uzay gemisi çeşidi var: büyükten küçüğe doğru Adaletler,
Kudretler ve Merhametler. Her uzay gemisinin bünyesinde bağıl adı verilen,
gemiye zihinsel olarak bağlı birimler var. Android değiller, yakalanan savaş
esirlerinin bir tür işlemden geçirilmesiyle bağıla dönüştürülüyorlar ve hepsi
tek bir zihinden oluşuyor. Bir bağılın gördüğünü tüm bağıllar görüyor, ama aynı
zamanda gemi de görüyor. Gemi aynı anda hem bir gezegenin yörüngesinde hem de o
gezegenin yüzeyinde bulunabiliyor. Sokaktan aşağı yürüyen bir bağıl başka bir
köşede kendisini görürken, aynı anda gemi olarak gezegene yukarıdan
bakabiliyor. Ve bu çok çılgınca. Okurken sürekli düşünmenize, beyninize jimnastik
yaptırmanıza neden oluyor. Hele yazarın tam da sizi alıştırmışken bu tekillik
kavramını paramparça edip çoğulluğa geçişi, normal olanı anormal gibi görmenizi
sağladığı yerler var ki sormayın gitsin…
Kitabın adından da anlayacağınız üzere bizler bir Adalet’in
yaşadıklarına, daha da açık konuşmak gerekirse Toren’ın Adaleti’nin
yaşadıklarına şahit oluyoruz. Önce Breq karşılıyor bizleri, Toren’ın Adaleti’nden
Esk Bir model bir bağıl. Ama her nedense gemisinden ayrılmış, tek kalmış. Ve
bir amacı var. Ardından 20 yıl önceye, Breq’in hâlâ Adalet’in bir bağılı olduğu
zamana dönüyor ve tek kalmasına neden olan olayları birinci elden okuyoruz.
Kitaptaki bağıl kavramı kadar karakterler arasında geçen
konuşmalar da kafayı çalıştırmanıza neden olan cinsten. Elantris’i ve Gece Nöbeti
serisini çok sevememe neden olan akıl oyunları bu kitapta da bol bol mevcut.
Karakterlerin dolaylı yoldan konuşmaları, niyetlerini belli etmemek için
birbirleriyle zekâ yarıştırmaları cidden keyifli. Başlarda bazı kavramlar,
ırklar ve olaylar biraz karışıyor ama daha sonra, kitabın üçte ikilik bir kısmını
tamamladıktan sonra her şey yerine oturuyor ve kendinizi evinizde gibi
hissediyorsunuz. Hatta cinsiyet belirsizliği bile bir yerden sonra kafanızda
keyifle evirip çevirdiğiniz, çözmeye çalıştığınız zevkli bir bulmaca hâline
geliyor.
Karakterlerden bahsetmişken hepsinin çok başarılı olduğunu
belirtmeden edemeyeceğim. Breq zaten başlı başına bir olay. Ama Teğmen Awn,
Anaander Mianaai, Teğmen Skaaiat, İlahi Kişilik… ve daha nicesini çok sevdim.
En çok da Teğmen Awn’ı. Ama kitabın ta en başında karşılaştığımız ve tüm macera
boyunca inanılmaz bir karakter gelişimi gösteren Seivarden’i de unutmamak gerek
elbette. Özellikle son kısımda Breq ile Seivarden arasında geçen diyaloglar
ayrı bir keyif katıyor işin içine.
Ne yazık ki, daha önce de onlarca kez belirtildiği üzere,
kitap son okuma görmemiş. Ve bu gerçek son 100 sayfada iyice ortaya çıkıyor.
Çeviri hatası anlamında mı? Hayır… Çevirisi gerçekten çok çok iyi. Yazım hataları anlamında. Küçük harf
hataları, fazla ekler, kayıp harfler, cümle sonunda “m” yerine “n” kullanıldığı
için konuşanın kim olduğunu karıştırdığınız bölümler… Çok mu? Evet. Ama işin
güzel tarafı sadece kaş çatıp zihninizde o kelimeyi düzeltiyor, sonra da
kaldığınız yerden aynı heves ve merakla okumaya devam ediyorsunuz. Konu o kadar
meraklı işte…
Kitabı tamamladıktan sonra ilk işim Kayıp Rıhtım'daki şu incelemeyi okumak oldu ve çok keyif
aldım. Sevgili Hazal Çamur'un kitaba getirdiği yaklaşımı, kavramları açıklayışını ve verdiği örnekleri çok sevdim, hemen hemen
hepsine de hak verdim. Size de aynısını tavsiye ederim.
Uzun lafın kısası, Adalet uzun zamandan beri okuduğum en iyi
kitaplardan biriydi. Aldığı her ödülü sonuna kadar hak ediyor, bitirdiğinizde
devamını merakla beklemenize yol açıyor. Sırf aksiyon barındırmayan, kafa
çalıştırıcı diyalogları olan, özgün bir bilimkurgu arayan herkese şiddetle
tavsiye olunur.
4 comments:
Merhaba
Güzel bir inceleme olmuş. Kitap serimi olacak yoksa tek kitap mı? Seri ise beklemekten yanayım her zaman. Bir olma fikri bir animede daha vardı. O zaman geminin de bir zekası var sanırım.
Sağ olun, teşekkürler. Kitap üç kitaplık bir seri ve ikincisinin çevirisi şu sıralar başladı. Ben de eskiden seri kitapları hemen almama taraftarıydım ama bu fikrim sonradan değişti. Çünkü yayınevleri bu sefer de satmıyor diyerek devamını getirmiyor :) En azından mutlaka okumak istediklerimi alıp kenara atıyorum.
Dediğiniz animeyi merak ettim doğrusu. Birkaç tane izlemiş olsam da çok fazla anime kültürüm yok maalesef. İsmini hatırlayabilirseniz harika olur.
Çok teşekkürler yorumunuz için :)
Türkiye için dediğiniz doğru. Ama şimdi 3 yıl kitaplıkta bekleyecek bir kitap boşuna yatırım yapmış olacağım. Ondan böyle bir kural uyguluyorum. Birde 1. kitabı okudun 2. kitap bir yıl sonra gelecek bekle, ozamana kadar unut bazı detayları iyi olmuyor.
Psycho-Pass animenin adı. Birinci sezondan en iyisi bakabilirsiniz. Aslında bir distopya tarzı var.
Çok teşekkürler :)
Yorum Gönder