Ne zamandır elimdeki çeviri düzeltisini bitirebilmek için bütün gece çalışıyor, sabah 5-6 gibi yatıyordum. Ertesi gün de 12 gibi kalkıp kaldığım yerden çalışmaya devam ediyordum (Çünkü yaşasın evden çalışmak, oleeey...) Neyse efendim, geçen pazar gecikmeli de olsa nihayet düzeltiyi bitirip yayınevine yolladım, sonrasında da birkaç gün kafa izni yapayım dedim. Sen misin bunu diyen?
İlk işim uyku saatlerimi bir düzene sokmaya çalışmaktı. Böylece bu sabah kargalar kahvaltılarını etmeden fırladım yataktan. Dedim madem yeni bir gün, yeni bir başlangıç, o zaman yepisyeni kıyafetler de giyeyim tam olsun. Böylece dolabımın kapağını açıp yeni bir kazak ve pantolon aramaya koyuldum.
Tam o sırada tepemden GACIRT! diye bir ses gelmesin mi? "Neler oluyor?" diye yukarı bakmamla birlikte dolabın üst kapağının yerinden çıktığını ve kafama doğru düşmekte olduğunu âdeta kayalar tarafından ezilmek üzere olan Coyote edasıyla izledim...
O kapağın köşesi önce sol kaşıma KÜT! diye inmez mi? Ben "Yandım Allah!" demeye kalmadan oradan da sol dizime çarpmaz mı? Çarptı vallahi... Gözümü mü tutayım, dizimi mi kavrayayım derken kıç üstü yere düşüverdim üstüne. Hem kaşım şişti, hem dizim tabii. İkisi de balon gibi oldu.
Şimdi yatakta iki seksen uzanarak "kafa izni" yapıyorum...
Bu hikâyeden çıkarılacak ders: Erken kalkmayın, uyuyun.
Kendimi Eylediğim Zamanlar...
8 saat önce
4 comments:
Çokça geçmiş olsun...
Çokça teşekkürler :)
Geçmiş olsun efendim. Gülsem mi, üzülsem mi bilemedim. Üzülmeli güldüm. :(D
Teşekkürler. Herkes üzülmeli güldü galiba, hadi hayırlısı :)
Yorum Gönder