14 Haziran 2011 Salı

Kehanet ( Bölüm 3)

Reinfred hızla kapının önündeki boncukları söküp attı ve etraftaki eşyalardan derme çatma bir barikat kurmaya başladı. Madam mühürleri çantanın içine tıkıştırarak birkaç adım geri çekildi ve odanın gölgelerine gizlendi. Kenn ise tabancalarını çekip onları başının hizasına kaldırdı ve büyülü kelimeleri fısıldadı;

“Nosferatu…”

Silahların üzerindeki ejder işlemeleri canlı bir kırmızılıkla parıldadı ve ahşap uçlu mermiler namluya sürüldü. Kenn, damarlarına yayılan adrenalinin de etkisiyle yüzüne yayılan sırıtışa engel olamadı. Derken ilk saldırganlar, biri erkek diğeri dişi iki vampir solgun yüzleri ve sivri dişleriyle kapının ardında belirdi.

Reinfred hiç beklemeden barikatın üzerinden pompalı tüfeğini ateşledi. Göğsünden vurulan erkek vampir darbenin etkisiyle geriye uçup yere yığıldı fakat tekrar ayaklanmakta hiç gecikmedi. Kenn ise tabancalarını dişi vampire doğrulttu ve tam kalbine iki el ateş etti. Ahşap uçlu mermileri yiyen vampir acı dolu bir çığlık attı ve kalbine bir kazık çakılmış misali önce hızla yaşlandı, ardından toza dönüşerek yitip gitti. Kenn tam silahlarını diğer vampire çevirmişti ki Reinfred tüfeğini bir kez daha, bu kez yaratığın başına hedef alarak ateşledi. Kafatası patlayan vampir dizlerinin üstüne yığılarak sonsuz hayatına veda etti.

Aynı anda odanın pencereleri büyük bir şangırtı eşliğinde kırıldı ve içeriye üç büyük yarasa giriverdi. Yarasalar çabucak önce sis sonra da vampir suretine büründüler ve avlarının üzerine atıldılar. Ateş edecek kadar bile zamanları yoktu. Reinfred üzerine gelen dişi vampire tüfeğinin kabzası ile okkalı bir yumruk attı. Ardından Madam’ın üzerine koşan diğer vampire ateş etti. Vurulan vampir uçarak odanın duvarlarından birine sertçe tosladı.


Kenn üzerine koşan erkek vampire çarpık bir gülümseme gönderdi ve son ana kadar kıpırdamadı. Rakibi tam kendisine ulaşmıştı ki yüzündeki ifade bir anda ciddileşiverdi. Vücudunu hızla geri çekerken tek dizini kaldırıp rakibinin hayalarına sert bir darbe indirdi ve acıyla iki büklüm olmasına neden oldu. Sağ elinin tersiyle vampire bir yumruk atarak yaratığı yere yapıştırdı sonra da tek bir kez ateş ederek işini bitirdi.

“Güzel taktik Dışlanmış.” dedi, aynı esnada kendi rakibini haklayan Reinfred.

“Evet ama maalesef zombilerde pek işe yaramıyor.” diye yanıtladı Kenn gülerek. Ardından duvar dibindeki vampire de yedi-sekiz el ateş ederek yaratığı toza dönüştürdü.

“Mermilerini boşa harcama, dışarıda dahası var!”

“Merak etme, mermilerim –sonsuz.–” dedi sırıtan Kenn, tabancalarını tetik parmaklarının ucunda hızla çevirirken.

Tam o esnada odanın kapısına kurdukları barikat büyük bir gürültü ile paramparça oldu ve içeriye iri yarı, uzun boylu bir vampir daha giriverdi. Kıpkırmızı gözleri zevkle ışıldıyor, sırıttığında uzun sivri dişleri açıkça görülüyordu.

“O-o! Bu biraz uğraştıracak gibi…” dedi Kenn.

İri yaratığın ardından ikisi erkek biri dişi, üç vampir daha odaya daldı ve hep birlikte saldırıya geçtiler. Reinfred tüfeğini ateşleyemeden iri vampir elinin tersi ile okkalı bir tokat attı ve zenciyi odanın karşısına uçurdu. Ayaklarının dibine düşen tüfeği ise bir tekme ile odanın bir başka köşesine gönderdi. Diğer üç vampir Kenn’in üzerinde atıldı. Kenn çabucak silahlarını ateşledi fakat vampirler bu kez hazırlıklıydı. Biri sağa, biri sola, biri ise tavana sıçrayıp bir panter misali duvarlara tutundular. Ardından üçü birden avlarına doğru dalışa geçtiler.

O anda hiç beklenmeyen bir şey oldu ve Madam konuştu. Sadece tek bir hece çıktı ağzından; “Dur!” Ama o tek hece bile fazlasıyla yeterliydi. Sesinin şiddeti o kadar güçlü, o kadar yüksekti ki sanki bir ses bombası atılmış gibi odada ne varsa bir anda etrafa dağılıverdi. Mobilyalar yerlerinden oynayıp karşı duvara yığıldı, kâğıtlar etrafa uçuştu, pencerelerin camları tuzla buz olup caddeye saçıldı. Kenn sesin şiddeti yüzünden kulaklarını tıkayıp acıyla dizlerinin üzerine çökerken üzerine atılan üç vampir ise savrularak pencerelerden dışarı fırladı.

Ayakta kalabilmeyi becerebilen tek kişi iri yarı vampirdi. Başını şiddetle sağa sola sallayıp kendine gelmeye çalıştı, ardından öfke ve nefret dolu bakışlarla Madam’a doğru bir adım attı. Aynı anda Reinfred yattığı yerden doğrulup bir savaş narası eşliğinde vampirin üzerine atıldı. Vampir sağ elini hızla savurarak Reinfred’e ters bir tokat daha atmaya çalıştı fakat bu kez hazırlıklı olan kişi zenciydi. Çabucak eğilerek darbenin üzerinden geçmesine izin verdi ve sol eliyle vampirin midesine sert bir yumruk attı. Fakat rakibi bana mısın bile demedi. Reinfred bu kez de sağ eliyle rakibinin yüzüne bir yumruk daha attı. Vampir bu yumruğu da karşı koymadan kabul etti. Darbenin etkisiyle başı hafifçe sola döndü ama yumruğun etkisi sadece buydu. Yavaşça yüzünü rakibine dönen yaratığın yüzünü zalim bir sırıtış kapladı ve Reinfred’e şiddetli bir kafa attı. Reinfred’in vücudu bir kez daha odanın karşı tarafına uçtu.

Kenn yavaş yavaş kendine gelmeye başlamıştı ki pencerelerden iki iri yarasa odaya giriş yaptı. Madam’ın ses darbesi yüzünden az önce dışarı fırlayan vampirlerdi bunlar. Çabucak insan formuna girip halen çömelmiş bir vaziyette odanın ortasında duran Kenn’in üzerine çullandılar. Bilmedikleri şey ise Kenn’in zaten onları beklemekte olduğuydu. Yüzünde hınzır bir sırıtışla, siyah pardösüsünü savurarak ayağa fırladı ve silahlarını hızla ateşledi. Hazırlıksız yakalanan ilk vampir tam kalbinden vuruldu ve şaşkınlık dolu bakışlarla rakibine bakarken yaşlanıp toz bulutu haline geldi.

İkinci vampir ise daha zekiydi. Mermiler kendine ulaşmadan önce sis formuna geçip kendini kurtardı sonra yine çabucak insan formuna geçip Kenn’e doğru bir yumruk savurdu. Kenn başını sağa eğip bu darbeden kurtuldu. Ardından tekrar ateş etti fakat vampir yine sis formuna geçmişti bile. Bu kez sağ tarafta belirdi ama Kenn hemen o tarafa ateş etmeye başladığından doğru dürüst bir hamlede bulunamadan yeniden sis formuna dönüşmek zorunda kaldı. Böylece ikili arasında çılgın bir kör dövüşü başlamış oldu.

Bu esnada iri yarı vampir ağır adımlarla Madam’ın durduğu yere doğru yürüyordu. Madam ise elindeki çantayla birlikte çaresiz bir şekilde geri geri ilerliyor, bu canavar ile arasında mümkün olduğunca çok mesafe bırakmaya çalışıyordu. Fakat oda küçüktü ve çok geçmeden kadın sırtına değen duvarın soğukluğunu hissetti. Avının kaçacak yeri olmadığını gören vampir zalimce hırıldayarak sırıttı ve kafasını iki yana yatırarak boynunu kütletti. Sonra da ani bir hareketle, vahşi bir hırıltı eşliğinde avının boğazına atıldı.

Aynı esnada Reinfred kendisini çaresizce yaratığın üzerine fırlattı. Çarpışan iki beden yuvarlanarak yere düştü iki rakip arasında kıyasıya bir mücadele başladı. Dev vampir cüssesi sebebiyle ırkdaşlarına nazaran daha hantaldı ve bu yavaşlık yerde yuvarlanarak dövüşmesine hiç de yardımcı olmuyordu. Öte yandan Reinfred çevik ve formdaydı. Her şey bir yana o bir Gece Gözcü’süydü ve bütün hayatı boyunca bu tür yaratıklara karşı dövüşmek için eğitilmişti. Çok geçmeden Reinfred avantaj ele geçirdi ve yaratığı sırtüstü yatırarak göğsünün üzerine çıkmayı başardı. Ardından sağlı sollu yumruklar atmaya başladı. Hızlı ve acımasızca…

“Beni yanlış anlama ama…” dedi Kenn Wulf hemen önünde ortaya çıkan vampire mermi yağdırırken. Vampir son birkaç dakikadır olduğu gibi yine son anda sis formuna geçerek bu saldırıdan da kurtuldu ve rakibinin bir açığını yakalamak umuduyla çabucak yer değiştirdi. “…ben erkeklerden hoşlanmam.” diye devam etti Kenn, sol çaprazında yeniden beliren vampire bir kez daha ateş ederken. Vampir tekrar kaçmayı başardı. “O yüzden neden bu dansı burada kesmiyoruz?” Sis formundaki vampir bu kez de Kenn’in arkasından dolanmayı denedi. Kenn bu hamleyi fark etmiş olsa da bu kez görmemiş gibi yapmayı tercih etti. Avını şaşırttığını düşünen vampir hevesle normal formuna geçti ve rakibinin boğazına doğru hızla hamle yaptı. Kenn’in göz ucuyla kendisini izlediğinin ve yüzüne yayılan sırıtışın farkında bile değildi. Wulf çabucak sağ elindeki tabancasını sol koltukaltından geçirerek tek bir el ateş etti. Ahşap mermiyi sol omzuna yiyen vampir acı ile tısladı. Bu sırada Kenn çabucak arkasına dönmüş ve hızla ateş etmeye başlamıştı bile. Olanlara inanamayan vampir göğsüne yediği mermilerin de verdiği acı ile korkunç bir çığlık attı, ardından hızla yaşlanıp önce bir iskelete ardından da toza dönüşerek yitip gitti. “Tipim olmadığını söylemiştim.” dedi Kenn, kendinden memnun bir ifade ile gülümserken.

Odanın diğer yanında Reinfred devasa vampiri yumruklamaya devam ediyordu. Her yumruk atışında canavarın başı bir sağa bir sola savruluyor fakat hiç karşılık vermiyordu. Kolları iki yana düşmüştü, göz kapakları ise kapalıydı. Sonunda Gözcü’nün yumrukları yavaşlamaya ve nefes alış verişleri hızlanmaya başladı. Yorulmuştu. Durup soluklanmaya ve yerde yatan rakibine bakmaya çalıştı. İri vampirin gözleri aniden uğursuz bir kızıllıkla parıldayarak açıldı ve zalim bir kahkaha eşliğinde üzerindeki Gözcü’yü boğazından kavrayıverdi. Zaten yorgunluktan nefesi tıkanmış olan Reinfred bu saldırı karşısında çaresiz kalmıştı. Boynunu kavrayan elleri gevşetmeye çalıştı ama nafileydi, yaratık çok kuvvetliydi. İri vampir yavaşça Reinfred’in başını aşağı, kendine doğru çekmeye başladı. Sonra da Gözcü’nün boynunu ağzına yaklaştırdı.

“Hey yakışıklı!” diye geldi bir ses hemen arkasından. Vampir şaşkınlıkla sesin geldiği yöne baktığında başına doğrultulmuş ejder dövmeli iki namlu ucu ile göz göze geldi. Ve silahlar ateşlendi. Koca canavar alnına yediği ahşap mermilerin acısıyla uludu ve Reinfred’i bırakarak kollarını yüzüne siper etti. Nefesini tekrar kazanan Gözcü keskin bir öksürük nöbetine tutularak yana doğru yuvarlandı. Kenn hızla yer değiştirip vampirin göğsüne nişan aldı ve silahlarını bir kez daha ateşledi. Vampir son bir çığlık daha attı ve o da küle dönüşerek bu dünyadan yitip gitti.

“La-Lanet yaratık!” diye bağırdı, hâlâ öksürmeye devam eden Reinfred. “Neredeyse işimi bitirecekti.”
Kenn silahlarını kılıflarına yerleştirdikten sonra bir elini yerdeki Gözcü’ye uzattı. Reinfred uzatılan eli minnetle kavrayarak ayağa kalktı ve “Hayatımı kurtardın. Eğer sen olmasaydın…” diye mırıldandı, ne diyeceğini tam olarak bilemez vaziyette.

“Sorun değil, senin kadar çirkin bir vampir görmeye dayanamazdım.” diye yanıtladı Kenn sırıtarak.

“Ben… Şey… Teşekkürler Dışlanmış.”

Kenn elini önemsiz bir şeyi savuştururmuş gibi sallayarak odaya şöyle bir göz gezdirdi. Sonra da kaşlarını çatarak parmakları ile bir şeyler hesaplamaya başladı.

“Ne oldu?” diye sordu, halen boğazını tutmakta olan Reinfred.

“Son saldıran grupta 4 vampir yok muydu?”

Cümlesini bitirir bitirmez dişi bir vampir inanılmaz bir hızla pencereden içeri girdi ve korkunç bir kahkaha eşliğinde uçarcasına ikilinin üzerine atıldı. Aynı anda ateşlenen bir silah sesi duyuldu ve vurulan vampir savrularak duvara yapıştı. Reinfred ve Kenn bakışlarını hızla ateş edilen yöne çevirdiler ve elinde Gözcü’nün pompalı tüfeği olduğu halde köşede dikilen Madam ile göz göze geldiler.

“Hep siz eğlenecek değilsiniz ya?” dedi Madam telepatik olarak, tüfeğin namlusundan dumanlar tüterken.

Sırıtan Kenn tabancalarından tekini çekip vampire tek bir el ateş etti ve yaratık küle dönüşürken sessizce izledi.


“Güzel silahlar Dışlanmış.” dedi Reinfred.

“Teşekkürler.” dedi Kenn, tabancasını kılıfına geri yerleştirirken.

“Onları nereden buldun? Hiç böylelerini görmemiştim.”

“İhtiyar Van Helsing’in hediyesi.” diye yanıtladı Kenn, alaycı bir şekilde sırıtarak.

“Sen dalganı geç bakalım. Ben…”

“Konuşacak vakit yok. Buradan hemen uzaklaşmalıyız.” diye geldi Madam’ın zihinlerinde yankılanan sesi. Zenci kadın elindeki tüfeği Gözcü’ye geri vererek seri adımlarla odanın arka kısmına ilerledi. Duvara monte edilmiş bir kitaplığa uzanarak gizli bir bölmeyi açığa çıkardı. Kenn şöyle bir göz attığında ufak bölmenin içinde bazı teknolojik cihazların olduğunu gördü.

“Ne yapıyorsun?” diye sordu merakla.

“Geri geleceklerdir, burada kalamayız. Yer değiştirmeliyiz.” diye cevapladı Madam. “Önce seni bırakalım.”

“Bırakalım mı? Nasıl yani?”

Soruyu duymazdan gelen Madam cihaza bazı koordinatlar girip bir iki tuşa bastı. Dairenin perdeleri kendiliğinden kapandı ve dışarıyı görünmez hale getirdi. Kenn ne olduğunu anlayabilmek umuduyla Reinfred’e baktı. Gözcü ise sadece sakin olmasını işaret etmekle yetindi. Önce garip bir uğultu duyuldu sonra da ufak bir sarsıntı hissedildi odanın içinde. Ardından perdeler yavaşça kenara kaydı ve yağmurlu bir gökyüzünü gözler önüne serdi. Güneş ufuktan yavaş yavaş doğuyordu.

“Hey! Az önce gece değil miydi?” diye sordu Kenn.

“O zaman dilimi Manhattan’da kaldı Wulf. Şu anda İngiltere’deyiz ve saat sabahın sekizi.” diye yanıtladı Madam, telepatik olarak.

“İngiltere mi?”

“Evet. Hatta tam olarak Londra’nın göbeğinde.” dedi Madam, bir eliyle ufukta yükselen Big Ben’i işaret ederek.

“İyi de ne işimiz var burada?”

“Bizim değil, senin… Kehanete göre Avalon’a açılan gizli geçit burada.”

“Ah, gene mi şu kehanet saçmalığı!”

“Beni dinle Wulf!” diye çıkıştı Madam öfkeyle. “Kehanete ister inan ister inanma Mephisto o mühürlerin peşinde ve onları ele geçirinceye kadar da peşini bırakmayacaktır. Mühürleri elde ettiğinde ise ne sen ne de bir başka insanoğlu bir daha asla güvende olamayacak. Buna göz yumacak kadar vurdumduymaz olamazsın!”

Kenn bir müddet hiçbir şey söylemeden kısık gözlerle zenci kadını süzdü, Madam da bu bakışlara aynı sertlikle karşılık verdi. Reinfred ise bir köşede sessizce beklemeyi tercih etti.

“Mephisto seni bulacaktır, buna emin ol. Tıpkı yeri asla ama asla tespit edilemeyen evimde bile bulduğu gibi…”

Sonunda Kenn derin bir iç çekti ve “Peki neredeymiş bu lanet giriş?” diye sordu bezgince.

“Londra’nın batısında, Stonehenge Çemberi’nde…”

“Stonehenge… Başka neresi olabilirdi ki?” diye mırıldandı Kenn. “Peki, geçidi nasıl açıyorum ve orada ne yapmam gerekiyor.”

“İşte bu cevap veremeyeceğim bir soru kaderi çizilmiş olan.”

“Neden? Kapsama alanı dışında mıyız yoksa?”

Bir homurtu koyuveren Madam, Reinfred’e bir baş işareti yaptı. Gece Gözcüsü anladığını belirterek odanın uzak köşesine yürüdü ve yerde duran sırt çantasını alarak yavaşça Kenn’e fırlattı. Çantayı havada yakalayarak sırtına takan Kenn odadakilere son bir bakış attı ve “Eh, görüşürüz o halde. Yani umarım.” dedi.

“Yolun açık olsun.” dedi Madam.

“İyi şanslar Dışl… Kenn Wulf.” dedi Reinfred. “Ve tekrar teşekkürler.” diye devam etti el sıkışmak için elini uzatırken.

Bu harekete şaşıran Kenn uzatılan eli memnuniyetle kabul etti ve ikili dostça el sıkıştılar. Sonra Kenn gizli geçitten geçerek Londra’nın yağmurlu havasına merhaba dedi.

( Devam edecek... )

4 comments:

Hazal dedi ki...

Bu bölümün en güzel yanı "Nosferatu…" sözünün geçtiği yerdir benim için. Çünkü bu söz ile bir an tüylerim diken diken oldu. Klasik bir vampir yaklaşımından öte bu sözle çok daha mistik bir atmosfer kazanıyor hikaye. Bir kelime ile böyle bir şey yapılabilir mi? Burda fantastikten bahsediyoruz :). Bir kelime ile dünyalar değişir ^^.

Heyecanlı bir bölümdü, adrenali ve tempo yüksekti :). Ama burada da tekrar edeceğim, yılmıyorum ki: Kenan Puf! (Kerem miydi yoksa o.O ?) Neyse "PUF"!

Hikayenin tamamını bilen biri olarak, şimdi düşününce nereden nereye diyorum kendi kendime. Bir avcı hikayesinden (sonunu düşününce) nerelere varıyor kurgu örgüsü. Bize de takdir etmek kalıyor :).

mit dedi ki...

Ne gariptir ki o satırı okudukça garip bir mutlulukla sırıtıyorum ben de :) Biraz "Sislerin Vampiri" anılarımı canlandırdığı için biraz da şu yeni vampir akımına inat kökenlere bağlı kaldığım için...

Kenan Puf'tu :) Kenn'in içine bir "a" harfi ve voila! :) Güzel yorumların ve esirgemediğin desteğin için çok çok teşekkür ediyorum.

Adsız dedi ki...

bir sonraki bölümde acaba neler olacak?:) kenn dostumuza iyi şanslar diliyorum.

mit dedi ki...

Bir-iki gün içinde merakını dindirmeyi umuyorum :) Bu arada Kenn de sana iyi şanlar diliyor ve gece geç saatlerde sokaklarda tek başına dolaşmamanı öğütlüyor :P