10 Ekim 2016 Pazartesi

Yeni Yazar Adaylarının Yapmaması Gereken 8 Şey


Çoğu okurun en büyük hayallerinden biridir kendi adını taşıyan bir kitap bastırmak. Kalemine güvenen, hayal gücü zengin olan, kafasındaki hikâyeleri başkalarıyla paylaşmak isteyen herkes er ya da geç bu yola girer. Kimi çok orijinal fikirlere sahiptir, kimiyse sadece hayran olduğu yazara ve türe yakın eserler vermek ister. Ama hepsi de yazma tutkusuyla dolup taşar.

Son yıllarda internetin iyice yaygınlaşması blogları, online dergileri, aylık öykü seçkilerini ve Wattpad gibi hikâyelerinizi paylaşıp yüzlerce kişiye anında ulaşabileceğiniz platformları da beraberinde getirdi. Bunun yanı sıra kitabınızı kendi kendinize yayınlayabileceğiniz mecralar ya da basım masraflarını ödeyip bastırabileceğiniz yayınevleri de hatırı sayılır ölçüde kendini gösterir oldu. Hâl böyle olunca da kitap bastırma hayali o kadar da “hayal” olmamaya başladı.

Bununla birlikte yazarlık konusunda yeni yazarlara yol gösteren, onlara tavsiyeler verebilecek veya rehberlik edecek kimselerin yokluğu da iyice baş göstermekte. Bu tür kişi ve kurumların eksikliği yeni yazarların çeşitli hatalar yapmasına, kitaplarını hiçbir zaman bastıramamalarına, bastırabilseler bile kendilerini gösterememelerine, birbirinin aynısı ve genellikle de kötü eserler vermelerine neden oluyor maalesef. Ek olarak eserleri ve fikirleri gerçekten iyi olmasına rağmen bunca kalabalık arasında kendisini gösteremeyen, nasıl bir yol izlemesi gerektiğini bilmeyen ve en nihayetinde de kaybolup gidenler de var elbette.

O yüzden yaklaşık altı yıldır gerek yazarlık gerek çevirmenlik gerekse de editörlük alanlarında bu meslekte çalışan biri olarak naçizane bilgilerimi sizlerle paylaşmak istedim. Zira uzun yıllardır hem Kayıp Rıhtım hem de Oyungezer aracılığıyla bana ulaşan insanlar kitaplarını bana bir şekilde okutmayı, benden yorum almayı, eserlerini nasıl bastırabilecekleriyle ilgili kendilerine yol göstermemi istiyorlar. Aradan geçen bu zaman zarfında fark ettim ki hep aynı şeyleri söylüyor, aynı yanlışlara parmak basıyor ve insanlara aynı tavsiyeleri sunuyorum; kısacası herkes aynı hataları yapıyor. Peki nedir onlar? Gelin, hep birlikte bakalım.

1- Kitap okumadan yazar olmaya kalkışmayın

İşte size ilginç bir gerçek: Yazarlığa heves edenlerin neredeyse yarısı hayatında eline kitap almamış kimselerden oluşuyor. Abartılı mı geldi? İnanın hiç de öyle değil. Yayınevlerinde çalışan ya da editörlük yapan tanıdıklarınız varsa kendilerine de sorabilirsiniz. Ama dikkat, işin ucunda bin ah işitme tehlikesi var.

Bu gruba giren kişiler daha çok Rowling, Martin ve King gibi yazarların elde ettiği başarıları, sinemaya uyarlanan eserlerini, imza günlerini vs görüp bu işe heves edenlerden oluşuyor. Onları suçlamıyorum, sonuçta kim bu saydığım isimlerin yanına kendi adını yazdırmak istemez ki? Ama yanıldıkları asıl nokta bu yazarların işe, “Ben bir kitap yazacağım,” diye başlamadığıdır. Hayır, çok okuyarak başladılar.

Bugün belli bir başarıya ulaşmış yazarlardan bu konuda tavsiye istediğinizde 10 kişiden 9’u, “Çok kitap okuyun,” diyecektir, diyorlar da. Kitap okumak, bazılarının iddia ettiğinin aksine, “dilinizi kirletmez.” Kitap okumak romanınızın basılmasına giden yolu uzatan bir “vakit kaybı” da değildir. Tam aksine üslubunuzu ve kelime dağarcığınızı geliştirir. Hayal gücünüzü zenginleştirir. Size yeni ufukların kapılarını açtığı gibi yapmamanız gereken veya hoşlanmadığınız şeyleri de görmenizi sağlar. Ustaların belli başlı olayları nasıl betimlediğini bilmeden, farklı anlatım tekniklerini deneyimlemeden nasıl bir yazar olunabilir ki?

2- Yetkin olmadığınız bir alanda yazmayın

“Çok orijinal bir fantastik roman fikrim var, ama daha önce yazılıp yazılmadığını bilmiyorum. Sizce Yüzüklerin Efendisi’ni okusam yeter mi?”
Çok büyük bir ihtimalle son 4-5 yıl içerisinde en çok duyduğum sorunun bir türevi bu. İnsanlar hemen hemen her hafta kapımı çalarak harika bir hikâye bulduklarını, son derece orijinal olduğunu, ama başka bir kitapta geçip geçmediğini bilmediklerini çünkü o alanda hiç eser okumadıklarını söylüyorlar. Hatta, “Sana anlatsam başka bir romanda kullanılıp kullanılmadığını bana söyleyebilir misin?” diyen birkaç kişi de oldu.

Sorunu görebiliyor musunuz? O güne dek hiç fantastik, bilimkurgu, korku vs okumamış olan biri tam da bu alanda bir kitap yazmak istiyor ama kendisinden önce nelerin kaleme alındığı hakkında herhangi bir fikri yok. Ve eserinin “çok orijinal” olduğunu iddia ediyor. İyi de bunu nasıl bilebilirsiniz ki? Sizden önceki ustaların kurduğu dünyaları, attığı temelleri, koyduğu kuralları bilmeden bu dünyaya nasıl adım atabilirsiniz? Eserinizin orijinalliğini nasıl savunabilirsiniz?

Nasıl ki tarihi roman yazmak isteyen biri hikâyesinin geçeceği dönemi iyice araştırmak zorundaysa fantastik ve bilimkurgu alanında kalem oynatmak isteyen biri de araştırmasını aynı özenle yapmak, alanında yetkin olmak zorundadır. Bunun yolu da sizden önce yazılan ve bu alanların başyapıtı sayılan eserleri okumak.

3- Yazarların etkisi altında kalmaktan korkmayın

“Kitap okumuyorum, çünkü fikirlerimin yazarların etkisinde kalmasını istemiyorum.”
Bu da en çok duyulan itirazların başında gelir. Ama yanlıştır. Sevdiğiniz bir yazardan etkilenmek kötü değil, tam tersine ilham vericidir. Çoğu kişi bu işe en sevdiği yazar gibi yazmak, kelimeleri onun gibi kâğıda dökebilmek, kafasındakileri onun gibi anlatabilmek için başlar. Ve bunda yanlış bir şey yok. Gözlerinizi yumup bir anlığına düşünürseniz bunun sizin için de geçerli olduğunu rahatlıkla görebilirsiniz.

Yazarlığa sevdiğiniz yazarı taklit ederek başlamak kadar doğal bir şey olamaz. Önce onun üslubunu andıran kısa yazılar yazarsınız, daha sonra öyküler, ardından uzun hikâyeler. Bu size hem yazma alışkanlığı kazandırır hem de zamanla farklı şeyler denemeye, kendi tarzınızı bulmaya başlarsınız.

4- Yazarlık kariyerinize seri kitaplarla başlamayın

Yeni yazarların en çok düştüğü hatalardan biri işe bir üçleme, beşleme ya da yedilemeyle başlamaları hiç şüphesiz. Her biri beş yüzden fazla sayfa tutan kitaplar planlarsınız. Evrenler, karakterler, olaylar, hatta haritalar bile bellidir. Size göre her şey hazırdır. Hâlbuki en önemli unsur hazır olmaktan çok çok uzaktır: siz, yani hikâyenizin yazarı.

Öncelikle, daha önce hiçbir öykü kaleme almadıysanız işe bir romanla, hele hele bir seriyle başlamanız kadar yanlış bir hareket olamaz. Neden derseniz, üslubunuz daha ne gelişmiştir ne de oturmuş. Hâlbuki yazarlık maceranıza bir dizi kısa hikâyeyle başlamak yazım stilinize inanılmaz bir katkıda bulunur.

İkincisi, henüz hiç kimse tarafından tanınmadığınız gerçeği. Herkes Patrick Rothfuss kadar şanslı olup da ilk üçlemesinde dünyaca tanınan bir yazar olamaz. Özellikle de bizim ülkemizde… Türkiye’de tanınmış yazarların serileri bile bütün kitapları basılmadan önce satılmıyor, çünkü okurlarda, “Ya yarım bırakılırsa?” endişesi hâkim. Eminim bunu siz de yapıyorsunuzdur. Bunun sonucu olarak da satış bazlı bakan yayınevleri o serileri gerçekten de yarım bırakır. Tam bir kısır döngü… Bir de buna hiç tanınmamış, adı sanı henüz duyulmamış bir yazar adayı olan kendi gözümüzden bakalım. Neyi nasıl anlattığınızı, üslubunuzu ve tarzınızı bilmeyen, dilinizi sevip sevmeyeceğinden emin olmayan biri devamının gelip gelmeyeceği bile belli olmayan, 400-500 sayfalık kitabınızı neden satın alsın?

Kulağa acımasız geliyor olabilir, fakat gerçek bu. Kendinizi okur yerine koyduğunuzda bunu rahatlıkla görebilirsiniz. Peki bunu nasıl aşabiliriz. Çok basit, yukarıda da belirttiğim gibi işe kısa hikâyelerle veya tek kitaplarla başlayarak. Devir internet devri. Kendinize hatırı sayılır bir takipçi kitlesi oluşturmak için elinizin altında eşsiz bir araç var. Blog açın, kendinizi tanıtın, hikâyelerinizi insanlarla paylaşın, öykü seçkilerine ve e-dergilere yazın.

Bir başka yolu da kafanızdaki evrende geçen daha kısa, yan kitaplar yazmak. Kendi Hobbit’inizi yazın. İnsanları o evrenle daha kısa kitaplar vasıtasıyla tanıştırın, merak etmelerini ve daha fazlasını okumayı istemelerini sağlayın. Bu sayede yayınevlerinin de eserlerinize daha sıcak bakmasını sağlayabilirsiniz.

Yazarlığa böyle bir giriş yapmak tanınırlığınızı arttıracağı gibi üslubunuzu da zamanla geliştirmenizi sağlar. Böylece başından beri planladığınız, mükemmel olmasını istediğiniz o büyük seriyi yazmaya nihayet başladığınızda siz de iyi bir seviyeye gelmiş olacaksınız. İleride bir gün geriye baktığınızda, “Ah, keşke bu seriyi iyice piştikten sonra, şimdiki olgunluğumla yazsaydım,” dememek için bu tavsiyemi mutlaka dikkate alın.

5- Okurları bilgi bombardımanına tutmayın

Yeni bir dünya ya da sistem tasarlayan bir yazarın en çok düştüğü hataların başında okurlarını gereksiz bir bilgi sağanağına maruz bırakmalarıdır. Özellikle fantastik romanlarda çok görülen bir durumdur bu. Bazı kitaplar yaklaşık 40-50 sayfa boyunca size o dünyanın nasıl yaratıldığından, tarihinden, ırkların yüzyıllar içinde yaşadığı savaşlardan bahsederek başlar. Bu ölümcül bir hatadır. Çünkü hiç kimse daha ilk sayfalardan itibaren tarih dersi almak ya da ne bileyim çevredeki arazinin coğrafyasını en ince ayrıntısına kadar öğrenmek istemez.

Bu bilgileri okurlara satır aralarında, gerekli yerlerde vermeli, hatta bazı şeyleri bilerek muğlak bırakmalısınız ki merak etsinler, öğrenmek istesinler. Unutmayın: Bir kitabı okutturan en önemli iki unsur merak ve heyecandır.

6- Samimiyetsiz tanıtımlardan uzak durun

Kitaplarını bastırmayı başaran yeni yazarlarda en çok karşılaşılan durumlardan biri de kendilerini bir an önce tanıtmak için samimiyetsiz reklam yollarına gitmeleri. Bunlardan biri çeşitli forumlara üye olup, “Arkadaşım şöyle bir kitap yazdı. Tolkien’e rakip, G.R.R. Martin’den daha iyi!” şeklinde yorumlar atıp “kendilerini” dolaylı olarak övmeleri. Bunu kimse yutmaz. Hatta itici olursunuz.

Çok karşılaşılan bir diğer tanıtım yolu olup olmadık her yerde kitabın reklamının yapılması. Sosyal medyada alakasız haber paylaşımlarının altına, gruplara vs. link atmak, kitabınızı okumaları için tanıdıklara baskı yapmak, agresif bir reklam tutumu izlemek en fazla görülen örneklerinden birkaçı. Bu da insanlarda iticilik yaratır ve niyetleri varsa bile eserinizi almaktan vazgeçerler.

7- Sizi eleştirenlere saldırmayın

Eğer yazar olmak istiyorsanız “beğenilmemeye” de açık olmalısınız. Çünkü zevkler ve renkler tartışılmaz, herkes herkesin yazdığını beğenmek mecburiyetinde de değildir. O nedenle kötü eleştiri almayı doğal karşılamanız gerekiyor.

Bunun yanı sıra kötü ama yapıcı eleştiriler de var elbette. Yazdıklarınızı okumadan “Çöp,” diye yorumlayanları görmezden gelmek ne kadar önemliyse okuyup da “Beğenmedim çünkü…” veya “Şurası şöyle olsaymış daha iyi olurmuş,” diyenlere kulak vermek de o kadar önemlidir. İnsanların yorumlarına göre kendinizi değiştirmeniz, herkesin beğeneceği şekilde yazmaya çalışmanız gerektiğini kastetmiyorum, yanlış anlaşılmasın. Öyle bir şey yaparsanız kendiniz için değil, başkaları için yazmaya başlarsınız ve bunun hiçbir anlamı kalmaz. Önemli olan yapıcı eleştirileri diğerlerinden ayırdedebilmek ve nasıl daha iyi yazabileceğinizi bıkmadan usanmadan aramak.

8- Yayınevlerine dosya gönderirken amatör davranışlardan kaçının

Diyelim ki ilk kitabınızı yazdınız, son kontrollerini de yaptınız ve yayınevlerine başvurmak için her şey hazır. Bu aşamada yapılan en büyük hatalardan biri kitabı boş bir e-postayla, hiçbir şey yazmadan göndermek. Ya da konu kısmına “Kitabımı basmanızı rica ederim,” veya “Kitabımı basar mısınız?” yazıp bu şekilde yollamak. Bir de tamamen büyük harflerle ya da imla hatalarıyla dolu e-postalar da var tabii.

İletişime geçtiğiniz kişiler muhtemelen yeryüzündeki en imla takıntılı insanlar. En küçük bir yazım yanlışı bile gözlerine çarpan, hayatlarını bundan kazanan ve mesleki hastalıkları nedeniyle imla hatalarından nefret eden kişiler. Tamamı büyük harflerle yazılmış ya da yazım yanlışlarıyla dolu bir e-posta direkt olarak diskalifiye edilmenize neden olabilir. Çünkü, “E-postayı böyle yazıyorsa kitabı nasıldır kim bilir?” diye düşünmek için kendilerine her tür sebebi sunmuş bulunuyorsunuz. Keza bomboş bir şekilde, sadece kitabınızı ekleyerek attığınız e-postalar da elenmeye yatkın. Kim olduğunuzu bile bilmiyor ki karşınızdaki…

Yapılan bir diğer büyük hata da yüzlerce sayfadan oluşan kitabı direkt olarak göndermek ve okunmasını ummak. Hâlbuki başvurularınız sırasında kitabınızın yanı sıra kısa bir özetini de göndermek, eserinizin ne hakkında olduğunu kısaca anlatmak ve farklı noktalarını öne çıkarmak hem onlarca adayın arasından sıyrılmanız için büyük bir avantaj hem de kitabınızı değerlendirmeye alacak kişi için büyük kolaylık olacaktır. İlgisini çekmeyi başarırsanız o kitabı mutlaka değerlendirmeye alacaktır zaten.

Dosyanıza kendinizle ilgili kısa bir özgeçmiş eklemek de yine unutulmaması gerekenlerden. Ama özgeçmiş derken okuduğunuz ilkokulla, liseyle ve bunun gibi yazarlıkla alakası olmayan şeylerle dolu bir CV’den bahsetmiyorum kesinlikle. Daha konuya odaklı bir özgeçmiş: yayınlanmış hikâyeleriniz, makaleleriniz, varsa ödülleriniz, ilham kaynaklarınız, sevdiğiniz türler…

Son bir şey daha: Bu yazıda verdiğim örneklerin tamamı gerçektir. Herhangi bir mübalağa yoktur. Bununla birlikte amacımın kimseyi kırmak olmadığını, bunun sadece bilgi amaçlı bir yazı olduğunu da hatırlatma gereği görüyorum. Sürç-ü lisan ettiysem affola.

Not: İlk olarak Kayıp Rıhtım'da yayımlanmıştır.

6 comments:

Adsız dedi ki...

Merhaba Tahsin Bey,

Sizinle iletişime geçebileceğim özel bir iletişim yolu bulamadığımdan, buradan yazma gereği duydum.

İlk kitabımı yazmaktayım. "Yeni Yazar Adaylarının Yapmaması Gereken 8 Şey" yazınızın aklımdaki birkaç soruya yanıt vermesinden ötürü teşekkür ederim. Sizden ricam, aklıma takılan bazı sorular var. Onlar hakkında da yardımcı olabilir misiniz lütfen?

1 – Kitap yayınlanma süreci ne kadar zaman almaktadır?
2 – Yeni başlayan yazara kazancın yüzde kaçı verilmektedir?
3 – Yayın evinin ne gibi talepleri bulunabilir?
4 – Telif hakkı ücreti hemen mi ödenir? Ücret hakkında tahmini bir bilgi var mıdır?

mit dedi ki...

Merhabalar,

Tahsin değil, adım İhsan :) Sorduğunuz soruların tamamı çalıştığınız yayınevinin politikasına göre farklılık gösterir. O yüzden net bir cevap veremem. Bu konuları sözleşme imzalamadan önce kendileriyle görüşmeniz daha sağlıklı olur.

Selamlar...

Adsız dedi ki...

Deneyimlerinizi paylaştığınız için teşekkürler.

mit dedi ki...

Rica ederim, işinize bir parça bile yararsa ne mutlu bana.

Rodinor dedi ki...

Merhaba Mehmet İhsan Tatari Bey, (Yanlış yazmadığıma emin olmak için X'den baktım :D)

Bir kaç gün önce karşıma birden çıkıverdiniz. Yazılarınızın hepsini okuduğum söylenemez lakin okuduğum yazılarınızdan çok keyif aldığımı söyleyebilirim.

Çevirmenin Çemberi adlı bölüm; fantastik kitaplar konusunda beni bambaşka yerlere götürdü.
Yabancı kitapların çevirilerinin nasıl yapıldığını hep merak etmişimdir.

Yazılarınız arasında Yarınya adlı öykünüz ile Kim Stanley Robinson'un 2312 adlı romanıyla bazı benzerlikleri var sanki. Bu çok dikkatimi çekti. Özgün bir fikir miydi yoksa 2312'den mi esinlenmiştiniz?

Destekli sallamanın faydaları adlı yazınızı da okuduktan sonra iyi bir öngörüye sahip olduğunuzu söylemek gerek.

Son olarak bu yazınıza denk geldim. Gerçekten yazınızı okuduktan sonra kendimi zavallı hissedecek kadar kötü hissettiğimi söyleyebilirim. Aslında iyi bir bilim kurgu ve fantastik kitap okuruyum. Okumayı seven ve yazmaya çalışan birisiyim. Yazdığınız 8 maddenin neredeyse çoğunda irili ufaklı bir çok yanlışım var. Bu durum insanın kendisine karşı o kadar acımasız davranmadığını gösteriyor. Bu konuda etrafımda sizin gibi insanların olmaması beni gerçekten çok üzüyor. Etrafım haddinden fazla kalabalık ancak iş yazmaya geldiği zaman kendimi yapayalnız hissediyorum. Hele bu fantastik ve bilim kurgu üzerine yazmaya ve paylaşmaya geldiğinde etrafımda bana bakan ve için için dalga geçer gibi gülen insanlar görünce daha berbat hissediyorum.
İlk kitabımı e-posta olarak yayınevlerine gönderdikten sonra bu yazıyla karşı karşıya kalmak üzdü.

Selamlar. Sağlıcakla kalın...

mit dedi ki...

Merhaba Rodinor,

Öncelikle geç cevabım için kusura bakmayın. Buralara eskisi kadar çok uğrayan olmadığı için yorumları kontrol etmeyi zaman zaman unutuyorum. Yazdıklarınızı daha yeni gördüm. Cevabım biraz rötarlı olacak o yüzden. Özür. Sonrasında da detaylı ve içten yorumunuz için teşekkür ederim.

Çevirmenin Çemberi yazılarını beğenmenize sevindim. Benim de amacım okurlarda bir nebze farkındalık yaratabilmekti zaten. İşe yarıyorsa ne mutlu.

Yarınya'yı 2014'te yazmıştım. 2312'yi ise 2016 civarlarında çevirmişim, yani iki sene sonra. Aralarında herhangi bir esinlenme yok. O öyküyü yazarken kısmen Douglas Adams'tan esinlenmiştim aslında. 2312 diye bir kitabın varlığından haberim bile yoktu :)

Yazma ve dosya başvurusu konusuna gelince... Kendinizi çok da kötü hissetmeyin; bunlar çoğu yazar adayının yaptığı hatalar. Size özel bir durum değil. Bu konuyla ilgili çok fazla bir yönlendirme ya da bilgi olmadığından herkes kendince bir şeyler yapmaya çalışıyor işte.

Fantastik ve bilimkurgu türündeki öykülerinizi Kayıp Rıhtım forumunda yayınlayabilir, Kayıp Rıhtım Öykü Seçkisi'ne katılabilir, Bilimkurgu Kulübü ve Yerli Bilimkurgu Yükseliyor gibi sitelere öykü gönderebilirsiniz. Bu sayede hem kendinizi yalnız hissetmez, hem sizin gibi bu alanlarda bir şeyler üretmeye çalışan insanlarla iletişim kurma fırsatı yakalar, hem de kendinizi geliştirebilirsiniz. Bu oluşumlar bunun için var. Değerlendirin bence :)

Saygılar, selamlar.