O zamanlar asker olan babam vatani görevini Yassıada’da asteğmen olarak yapmaktaymış. Dedemler ise Maltepe’de oturuyormuş. Maltepe ve Yassıada arasındaki mesafenin azlığına dikkatinizi çekerim, Sadece birkaç dakika… Babam askerlik açısından şanslı bir adammış anlayacağınız. Hem asteğmen, hem evine sadece birkaç dakika uzaklıkta, hem de denizciymiş ne de olsa. Daha ne olsun! Ve hayır, torpili falan da yokmuş, tamamen şans eseri.
Her neyse… Dedemler çok yakın olduğu için babam her akşam kışlayı terk edip ufak bir tekne ile evine gidermiş. Yine bir akşam küçük bir balıkçı teknesiyle eve giderken tam denizin ortasında motorları arıza yapmış. Bayağı uğraşmışlar ama bir türlü tekrar çalıştırmayı başaramamışlar. Havada karanlık, sağdan soldan gelen bir gemi olsa görmeyip üzerlerinden geçecek. En sonunda çareyi küreklere asılmakta bulmuşlar. Hep beraber olabildiğince çabuk bir şekilde ilerlemişler gecenin kör karanlığında.
En sonunda zor da olsa karaya ayak basmışlar. Nereye geldikleri hakkında hiçbir fikirleri yokmuş lakin. Çevreye bakmak ve konumlarını anlamak için birkaç adım atmışlar fakat birdenbire gür bir ses karşılamış onları; “Durun! Kıpırdamayın!” Ne oluyor demeye kalmadan kıskıvrak yakalamış bizimkileri birileri kollarından. Meğer karaya çıktıkları yer Fenerbahçe Ordueviymiş ve o gün de tam ihtilalın başladığı günmüş. Orduevinin komutanı bir suikast ihbarı almış ve tüm askerler alarm durumundaymış. Tabi bizimkiler nereden bilsinler ihtilalın başladığını, suikast haberini falan… Hepsini nezarette ve sorgu sırasında öğrenmişler tabi… Neyse, sonunda işin aslı ortaya çıkmış da yakayı sıyırmış babam. Ya da Yorgun Süvari mi desem?
***
“Komutanım, buranın en yetkilisi sizsiniz. Emredin hep beraber evimize gidelim, hafta sonunu orada geçirelim.”
Amcam da buna inanmııııış… Tüm askerlere izin vermiş, hepsi de çantalarını toplayıp evlerinin yolunu tutmuşlar. Amcam da dâhil… Ertesi sabah komutan bir gelmiş kışla bomboş! Ortadaki durumun komikliğini ya da komutanın yüzündeki şaşkınlığı hayal edebiliyor musunuz? Ben düşündükçe kahkahalara boğuluyorum.
Komutan hemen sorgulamaya başlamış tabi.
“Nerede bu askerler?”
“Yok.”
“Nereye gittiler?”
“Evlerine…”
“Kim gönderdi?”
“Asteğmen falanca.”
“Tutuklayın hergeleyi!”
İnzibatlar soluğu hemen dedemlerin evde almışlar haliyle. Amcamı da evde bir güzel yatıp keyif çatarken yakalamışlar. Neyse ki oda hapsiyle kurtarmış amcam. Ya da Yorgun Cengâver mi desem?
Ya, işte böyle… Yorgun Savaşçılık atalarımdan miras bana.