
Yurtdışına temelli gitmek hiç de öyle kolay bir iş değil. Vizesini, pasaportunu, biletini geçtim, taşınması bile başlı başına bir macera… Dediğim gibi götürebileceğiniz eşyalar sınırlı, belirli bir ağırlığın üstünü de götüremiyorsunuz zaten. Hele bir de bizim gibi denizaşırı bir ülkeye gidiyorsanız yandınız. Konteynır bul, nakliye firması ayarla, çıkarken gümrükle uğraş, bir sürü iş. Konteynıra sığdıramadığımız ufak tefek eşyalarımızı küçük el çantalarına tıkıştırmak zorunda kalmıştık. Herkese de ikişer çanta düşüyordu. En ağırı da benim kitaplarımın olduğu çantaydı. Kitapları gemiye yükletmemiştim çünkü gittiğimiz yerde okuyacak tek bir satır bile bulamayacağımı biliyordum. Ama başıma bu kadar iş getireceğini bilsem onları yanıma almazdım herhalde. İçinde sadece 6 kitap olmasına rağmen çanta çok ağırdı ve kimse taşımak istemiyordu. Hatta erkek kardeşimin “Senin kitapların, sen taşı!” dediğini çok iyi hatırlıyorum. Aldığım her kitabı benden önce okuyup her seferinde en heyecanlı yerini ben daha okumadan bana anlatan kardeşim… Havalimanında bir yürüyüşümüz vardı ki sormayın gitsin. Hepimizin elinde iki küçük çanta, yüzlerde yükümüz hiç de ağır değilmiş gibi bakmaya çalışan bir ifade, çantaların ağırlığı altında parantezleşen bacaklar… Yengeç gibi yalpalaya yalpalaya gidişimizi, karşılaştığımız görevlilere kıpkırmızı olmuş suratlarla “Hiç ağır değil. Hnng!” diye inleyerek sırıtışımızı hiç unutamıyorum.

Orada geçirdiğim 3 yıl boyunca hem dillerini öğrendim hem de yemeklerini yememem gerektiğini… Mesela adı Pastila olan ve üzerine pudra şekeri dökülen kıymalı börek. “Böyle yemek mi olur Allah aşkına?” dediğinizi duyar gibi oluyorum. Olur, orada var… Neyse ki orada yaşayan yakın akrabalarımız vardı da çoğu konuda sıkıntı çekmedik. Sağ olsunlar hiç çekinmeden bize evlerini açtılar, yemeklerde masalarında bize de yer ayırdılar. Onlar olmasaydı çok zorlanırdık çok. Buradan kendilerine selam olsun.
Nereden çıktı şimdi Fas? Cevap basit; Facebook’tan… Orada tanıdığım ve yıllardır görüşmediğim bir arkadaşım beni listesine eklemiş. İki-üç gündür onunla muhabbet edip eski günleri yâd ediyoruz. Onunla konuşurken aklıma bunlar geldi, yazayım dedim. Şimdi bunları yazınca da aklıma orada yaşadığım bir sürü hatıra geldi. Onları da başka bir yazıda anlatırım belki. Belki…