90’lı yıllarda çocuk olduysanız hepinizin hayalindeki oyuncak ya bir Işın Kılıcı olmuştur ya da bir Proton Paketi. Hatırlıyorum da, ne zaman okul çantamızı sırtımıza taksak hemen aklımıza Hayalet Avcıları’nın alameti farikası sayılan bu ‘nükleer oyuncaklar’ geliverirdi. Hele bir de elimizde şemsiye benzeri bir şey varsa tamam! Anında abidik gubidik hecelerden ibaret olan İngilizcemizle jenerik müziğini mırıldanır (Huu guyu kaal? Goost bastır!!), deli danalar gibi koştururduk etrafta. İşte bu kadar hayatımızın içindeydi zamanının çok ötesindeki bu kült film. Hatta hâlâ öyle… Gösterime girdiği 7 Haziran 1984 tarihinin üzerinden bunca zaman (30 yıl!) geçmesine rağmen bugün bile her izleyişimde aynı keyfi alıyor ve esprilerine ilk kez duyuyormuş gibi gülebiliyorum. Ama bir filme klasik payesini kazandıran şey de bunlar değil midir zaten?
Ne ilginçtir ki Hayalet Avcıları bu kadar başarılı olmasını tesadüflere ve doğaçlamalara borçlu. Tabii bir de geçtiğimiz aylarda kaybettiğimiz Harold Ramis’e (toprağı bol olsun). Çünkü filmin ilk taslağı şu anki hâlinden çok çok daha farklıymış. Oldukça hayalperest biri olan Dan Aykroyd, tıpkı “Blues Brothers” gibi hem kendisinin hem de sahne arkadaşı John Belushi’nin başrolleri oynayacağı yeni bir film çekme hevesiyle başlamış filmin senaryosunu yazmaya. Aykroyd’un ilk taslağı hem zamanda hem de boyutlar arasında yolculuk edebilen ve buralarda devasa hayaletlerle savaşan “Ghost Smashers” adlı üç kişilik bir ekibin maceralarını konu alıyormuş. O dev hayaletlerden biri de Stay-Puft Marshmallow Man imiş elbette… SWAT tarzı kıyafetler giyen bu ekip; hayaletleri ‘asalarla’ avlıyor, ıssız bir arazinin ortasındaki benzin istasyonunun altında saklanıyor ve uçan, siyah bir araba kullanıyormuş. Yönetmen Ivan Reitman ana fikri beğense de filmin o zamanın imkânlarıyla çekilmesinin olanaksız olduğunu belirtmiş ve Aykroyd’u bir diğer senariste, Harold Ramis’e yönlendirmiş. Daha gerçekçi biri olan Ramis’in devreye girmesiyle birlikte filmdeki pek çok fantastik öğe yerini daha gerçekçi ve bilimsel şeylere bırakmaya başlamış. Proton paketleri, itfaiye binası, Ecto-1, Egon’un bilimsel konuşmaları ve daha pek çok şey bu şekilde ortaya çıkmış. Fakat kader orada da durmamış.