21 Haziran 2016 Salı

Yabani Dergi | İnceleme


Sosyal medyayla ve edebiyat siteleriyle azıcık haşır neşirseniz geçtiğimiz şu son birkaç ayda Yabani Dergi’yle ilgili paylaşımları öyle veya böyle fark etmişsinizdir. “Bilimkurgu, fantastik, korku ve çizgi-roman dergisi” alt başlığıyla karşımıza çıkan ve bu ay (Haziran 2016) itibariyle ilk sayısıyla arz-ı endam eden Yabani, gerek raflardaki yerini almadan önce gerekse de sonra oldukça konuşuldu, tanıtıldı ve hakkında bir şeyler karalandı. Ben de çorbada tuzum bulunsun diyor ve ilk sayıyı okumamın ardından edindiğim izlenimleri kısaca aktarmak, henüz tanışmayanlara tanıtmak ve bir parça da gönül borcumu ödemek istedim.

Dede Korkut
Gönül borcu dedim çünkü Yabani’nin sayfalarını karıştırdığımda yarısının daha önce beraber çalıştığım dostlardan, diğer yarısının da tanıdığım ahbaplardan oluştuğunu gördüm yüzümde bir tebessümle. Derginin ortaya çıkmasına öncülük eden, kapağını çizen ve “Kralına İsyan” adlı öyküsüyle sayfalarında yer alan Devrim Kunter’i çoğunuz Seyfettin Efendi serisinden tanıyorsunuz elbette. Ben kendisiyle çok daha önce, Gölge E-Dergi aracılığıyla çalışmıştım ve Yitik Öyküler Kitabı’ndaki “Eve Dönüş” adlı hikâyemi resimlemişti kendisi vakti zamanında. Yabani için kaleme alıp resimlediği çizgi romanında Dede Korkut ve Köroğlu gibi Türk efsanelerini bilimkurgu/steampunk öğeleriyle birleştirerek tadına doyulmaz bir işe imza atmış doğrusu. Sayfa sayısı az olduğundan konusundan çok fazla bahsedemiyorum, ancak dergideki en sevdiğim çalışmalardan biri olduğunu söylemeden edemeyeceğim.

Osmanlı öykülerinin en son ve sağlam neferlerinden biri olan, engin bilgisi kadar hikâyeciliğiyle de nam salan, Kayıp Rıhtım’ın sevilen üyelerinden Mehmet Berk Yaltırık da dergide bir çizgi romanıyla yer alıyor. “Voyvoda’nın Askerleri” adlı bu çizgi hikayeyi resimleyen kişiyse hem Yemin ve Öç’te hem de Yitik Öyküler Kitabı’nda birlikte çalışma şansı bulduğum A. Gökhan Gültekin’in ta kendisi. Bu ikilinin adını birlikte görmek benim için ayrı bir tebessüm ve mutluluk oldu. Tarzları da birbirini çok güzel tamamlamış bence. Yaltırık her zamanki gibi Osmanlı yeniçerilerini başarıyla kaleme alırken Gültekin de kendine has o çizgisini her karede konuşturmuş. Çizimler baskıdan ötürü biraz fazla koyu çıkmış gerçi ama ilklerin günahı olmaz.

Derginin dehşetengiz arka kapağını resimleyen Ömer Tunç’la da Kayıp Rıhtım Aylık Öykü Seçkisi’nde Kaptan Buzdağı temasında birlikte çalışmıştık. O da detay fışkıran bir zombi çalışmasına imza atmış. Dergide bu kadar ortak isim varken ben gülümsemeyim de kim gülümsesin efendim?

Onların haricindeki isimler de bir o kadar tanıdık. Bu aralar Pusova adlı ilk kitabıyla adından sıkça söz ettiren Galip Dursun, A İrem Aktaş’ın resimlediği “Misafirler” adlı kısa, vurucu ve buram buram Anadolu kokan bir çizgi romanla yer alıyor Yabani’nin sayfalarında. Sevgili Işın Beril Tetik, okuyanlara Damızlık Kızın Öyküsü’nü anımsatacak, güzel bir bilimkurgu öyküsü kaleme almış. Okurken çok keyif aldım şahsen. Bir diğer tanıdık sima, bizzat tanımasam da çok samimi bulduğum Murat Dural da hem Türk mitolojisinde hem de yabancı mitolojilerde yer alan tanrıları başarıyla kapıştırdığı, sonu da beklenmedik şekilde gelişen bir başka bilimkurgu hikâyesiyle bizlerle. Çizimiyse Amak-ı Hayal’i çizgi romanlaştıran Mustafa Ahmet Kara’ya ait. Kendisi aynı zamanda iç kapağı da resimlemiş.

Kadir Özen ve Ege Avcı’nın çizgi romanları da dâhil olmak üzere ilk sayı itibariyle oldukça başarılı buldum Yabani’yi. Çizimler zaten şahane. E öykülerin de onlardan aşağı kalır yanı yok. Tek sıkıntısı sayfa sayısı kısıtlaması nedeniyle hiçbirinin tadına tam anlamıyla doyamamanız ve çabucak bitivermeleri. Eh, bu da ikinci sayıyı dört gözle beklemek için daha çok sebep veriyor elbette… 

Yolun açık olsun Yabani.