Kenn bir taraftan şehrin dar ve karanlık ara sokaklarında hızla ilerlerken bir taraftan da az önce dövüştüğü canavarın söylediği cümleleri aklında tartıyordu. Kurt adam bir konuda kesinlikle haklıydı, sonsuza kadar saklanamazdı. Ama zaten artık öyle bir niyeti de yoktu, o kararını çoktan vermişti. Adımlarını yıllardır gitmediği bir sokağa yönlendirdi.
Bir müddet sonra şehrin karanlık ve izbe bölgelerinden birindeydi. Sokaklarında uyuşturucu satıcılarının ve hayat kadınlarının, karanlık köşelerinde ise adı ağza anılmayacak canavarların ve yaratıkların kol gezdiği bu bölgeye aklı başında hiç kimse kolay kolay adımını atmazdı. Aklı başında olan hiç kimse…
Sokak satıcılarından biri Kenn’e ihtiyatla yaklaştı ve “Hey adamım, ihtiyacın olan bir şey var mı?” diye sordu pardösüsünün bir bölümünü hafifçe aralayarak. Sahte saatler, kopya elmas kolyeler ve bunun gibi birkaç işe yaramaz şey çarptı Kenn’in gözüne.
“Hayır teşekkürler.”
“Belki bunlar daha çok ilgini çeker?” diye sordu satıcı, pardösüsünün diğer yanını aralayarak. Poşetlenmiş kan, uyuşturucu maddeler ve ölü bir fare çıktı bu kez ortaya.
Kenn adama kabaca bir omuz atıp caddenin uzak köşesindeki mekâna doğru ilerlemeye devam etti. Arkasından pek de kibar olmayan bazı sözcükler sarf eden satıcıya yine pek de kibar olmayan bir el hareketi çekmekten de geri kalmadı.
Kristal Küre adındaki mekân dışarıdan bakıldığında çift kanatlı eski kapıları, yer yer kalaslarla örtülmüş pencereleri ve eski püskü tabelasıyla terk edilmiş bir yer gibi görünüyordu. Tabelanın ışıkları muhtemel bir elektrik arızası nedeniyle ritimsiz bir şekilde yanıp sönüyor, garip cızırtılar çıkarıyordu. Tam kapının önünde ise mor renkli kıvırcık saçları olan, uzun boylu ve iri yapılı bir zenci duruyordu. Üzerinde kaliteli siyah deriden kıyafetler, gözlerinde ise güneş gözlükleri vardı. Sırtında oldukça havalı ve muhtemelen bir o kadar da ölümcül bir pompalı tüfek asılıydı. Tüfeğin sırtına çeşitli rünler işlenmişti. Adamın yüzünde ise beyaz renkli, garip bir dövme vardı.
“Ne istiyorsun Dışlanmış?” diye sordu zenci, kendisine yaklaşan Kenn’i gördüğünde.
“Sana da selamlar Gece Gözcülerinden Reinfred. Eski dostlarını hep böyle mi karşılarsın?”
“Dışlanmışlarla irtibat kurmamız yasaktır. Şimdi eğer burada işin yoksa…” diyerek elinin tersiyle uzaklaşmasını işaret etti kabaca.
“İşim olmasaydı şehrin bu güzide köşesine kadar gelme zahmetine katlanır mıydım sence?”
“O halde isteğin ya da aradığın nedir Dışlanmış?”
“Senin gül yüzünü görmeye gelmediğim kesin.” dedi Kenn, kıs kıs gülerek. “Madam burada mı?”
“Bu seni hiç ilgilendirmez.”
“Aslına bakarsan ilgilendirir. Onunla acil olarak görüşmem gerek.”
“Dışlanmışların içeri girmesi kesinlikle yasakt…”
Derken ikisi de kendilerine seslenen bir kadın sesi ile susuverdiler. Ses ne içeriden ne de dışarıdan geliyordu, sanki zihinlerinin içerisindeymiş gibiydi.
“Bırak gelsin.” dedi zihinlerinde yankılanan kadın sesi.
“Siz nasıl isterseniz Madam.” dedi Reinfred ve yana çekilerek kapının önünü açtı. Kenn yüzünde arsız bir sırıtışla Reinfred’e baktı ve “Müsaadenizle Sayın Gözcü.” diyerek kapıdan geçti. Arkasından gelen memnuniyetsiz homurtular ise sadece gülümsemesinin daha da genişlemesine neden oldu.