Yemin ve Öç etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Yemin ve Öç etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2 Mayıs 2013 Perşembe

Okurluktan Yazarlığa: Bir Oyungezerin Hikayesi




Kendimi anlatmaktan nefret ederim. 

Bu yazıyı hazırlarken bunu bir kez daha anladım. Herhangi bir oyun, kitap, film ya da başka bir şey hakkında rahatlıkla sayfalarca yazı yazabilen, maksimum karakter sınırını her seferinde hunharca ihlal eden ben, laf dönüp dolaşıp kendimden bahsetmeye gelince süt dökmüş kedi gibi oluyorum. Sevmiyorum, hoşlanmıyorum. Bu tarz yazılar bana bir nevi ‘kendini övmek’ gibi geliyor ki bundan daha fazla nefret ettiğim şeylerin sayısı azdır. Bir o, bir de parlayan vampirler… Ama yapacak bir şey yok, arada sevgili Sinan’ın ricası var. O yüzden bir yerlerden başlamak, anlatmak gerek… 

Filmi biraz başa saralım. Sene 1980… Yok, bu biraz fazla oldu. Azıcık ileri alalım efenim… Hah, tamam; işte burası. Sene 1997, liseye gittiğim yıllar (Evet, o kadar yaşlıyım. Böhü!). Evimiz Anadolu, okulumsa Avrupa yakasında olduğu için İstanbul'un sözde altın olan dağını taşını eskittiğim zamanlar. Eve dönüş yolculuğumu her zaman Eminönü-Kadıköy vapur hattıyla yapar, sevdalısı olduğum denizi dinleyerek günün yorgunluğunu bir nebze de olsa atmaya çalışırdım. Vapur yanaşır yanaşmaz soluğu Kadıköy İskelesi'nin yanına sıralanan gazete-dergi tezgâhlarının yanında alırdım. Küçüklüğümden beri okumaya çok meraklı biri olmuşumdur çünkü; kitap, dergi, çizgi-roman... Elime ne geçerse okurum. O zamanlar favorim Örümcek Adam'dı, hiçbir sayısını kaçırmazdım. Son yıllarda ölmeyi âdet hâline getirince görüşmeyi kestik kendisiyle. "Oğlum Spidey, ne o öyle zırt pırt ölüyorsun? Erkek adama yakışıyor mu?" dedim, gitti Ultimate evreninde gay oldu. Neyse, konuyu dağıttım. 

Günlerden bir gün, yine o tezgâhlardan birinin altını üstüne getirir ve satıcı amcanın kalın kaşlı bakışlarından itinayla kaçınırken yepyeni bir çizgi-romanla karşılaşıverdim: Alfa Yayınları’ndan çıkan Punisher ya da bizdeki ismiyle İnfazcı. Büyük bir mutlulukla, harçlığımdan arttırdığım 2000 lirayla (şimdi kulağa ne kadar komik geliyor, değil mi?) dergi boyutlarındaki çizgi-romanı satın aldım ve evime giden yolun geri kalanını onu okuyarak geçirdim. Belki çok klişe olacak ama o çizgi-roman benim hayatımı değiştirdi. Fakat ne içindeki çizimler ne aykırı kahramanı ne de konusuydu beni etkileyen şey. Tam aksine, çizgi-romandan tamamen alakasız olan, son sayfalara sıkıştırılmış okur mektupları köşesiydi. Daha doğrusu bu köşenin yazarı, yani Aşkın Güngör... Aslında yaptığı şey basitti, yayın evine gelen mektupları cevaplıyordu; fakat bunu o kadar zekice, o kadar sıra dışı bir biçimde yapıyordu ki koskoca çizgi-romanın 24 sayfada yapamadığını 2 sayfada başarmış ve beni derinden etkilemişti. Esprinin ve yazının gücünü kullanıyordu Aşkın Güngör. Çırağı Conan'ı her sayı azarlar, arada bir asabını bozan biri olursa zindanlarındaki Freddy Krueger'ı üzerine salar, her soruyu dozunda bir mizahla yanıtlar ve normalde sıkıcı olması gereken okur mektuplarını derginin kendisinden bile eğlenceli hâle getirirdi. Hatta hiç unutmam, bir keresinde bütün soruları hikâye anlatır gibi cevaplamış, efsanevi bir bölüm çıkartmıştı ortaya. Kısacası çok eğlenceliydi. Farklıydı ve de etkileyici. Yazının o şekilde kullanıldığına daha önce hiç şahit olmamıştım. Aşkın Güngör ile olan bu maceram sadece 10 sayı sürdü ne yazık ki, sonra da kendisinden uzun bir süre haber alamadım. 

11 Haziran 2011 Cumartesi

Yemin ve Öç Oyungezer'de!



Söze nasıl başlayacağımı bilemiyorum. Yıllardan beri yakından takip ettiğim, 10 yılı aşkın bir zamandır hiçbir sayısını kaçırmadığım canım dergim Oyungezer'de benim için çok özel bir tanıtım var bu ay. Oyungezer ailesinin en önde gelen isimlerinden olan ve bunca yıldır yazılarını beğeniyle takip ettiğim sevgili Sinan Akkol nam-ı diğer Blaxis derginin bu sayısında Yemin ve Öç'ten bahsetmiş övgüyle. Yazıyı burada sizlerle paylaşıyorum.

Bazı "mit"ler bizden çıkar
Yemin ve Öç yaklaşık 2 aydır masamın bir köşesinde, çeşitli kağıtların arasında duruyordu. Bir Türk fantastik roman yazarından geldiğini biliyordum, ama bir türlü zaman bulup okuyamamıştım. Bir hafta önce, yattığım yerden elime alıp da yazan kişinin ismini gördüğümde hoş bir sürprizle karşılaştım: M. İhsan Tatari, neredeyse 10 yıldır iletişimde olduğum bir okurumdu. Yıllardır "yahu, şöyle bir kitap mı yazsam, böyle bir kitap mı yazsam" diye diye daha tek satır yazamamışken, bir okurumun beni aşıp ortaya fiziksel bir sonuç çıkartması çok hoşuma gitti.
Kitaba gelecek olursak: Unutulmuş Diyarlar'da (Forgotten Realms) geçen 3 adet hikayeden oluşuyor Yemin ve Öç. İlk iki hikaye www.kayiprihtim.org sitesinde yayınlanmış barbar Brann ve cüce Korgan'ın ( doğrusu Korban olacak. Sevgili Sinan burada Baldur's Gate 2'ye kadar gidip gelmiş :) - mit ) hikayeleriyken, üçüncü ve tam bir macera uzunluğunda olan hikaye bu ikisini bağlamış. Ne yalan söyleyeyim, çok yüksek bir beklenti ile okumaya başlamamıştım kitabı. Ama okudukça inanılmaz bir şekilde sardı. Yalın ama etkileyici anlatımıyla, fantastik bir film seyrediyormuşçasına gözümde sahneleri canlandırmayı başarıyordu kitap. Unutulmuş Diyarlar'da sırıtmayacak şekilde araya serpiştirilmiş Türkvari esprilerin hepsine gülümsediğimi fark ettim. 200 küsur sayfayı bir solukta bitirdim, hem de büyük bir keyifle. Ve izninizle yazara buradan seslenmek istiyorum: İhsan, eğer Korban ve Brann'ın hikayelerine devam etmezsen , ben de sana oyun incelemesi yazmam bundan sonra :)
- Sinan

İşte böyle... Yıllardır yazılarını büyük bir beğeni ile takip ettiğim sevgili Sinan Akkol'un benim yazmış olduğum bir eser hakkında böylesine güzel bir yorum yazması inanın benim için çok anlamlı. İzninizle kendisine buradan bir kez daha teşekkür ediyorum. Sevgili Sinan, Brann ve Korban'ın yeni maceraları olmasa da farklı mekanlarda geçen başka kitaplar yazacağım senin için, söz. Yeter ki sen yazmayı bırakma :) Kucak dolusu sevgiler...


8 Ekim 2010 Cuma

Yazarının kaleminden Yemin ve Öç

Gölge E-Dergi'nin 37. sayısında yayınlanmıştır.
Çok değil sadece birkaç ay önce görücüye çıkmış bir roman Yemin ve Öç. İlk olarak Kayıp Rıhtım adlı internet sitesinin fantastik edebiyatseverlere sunduğu bir e-kitap projesi olarak çıktı karşımıza. Sonra o küçük proje kabına sığmaz oldu, büyüdü, gelişti ve kapağıyla, sayfalarıyla, çizimleriyle gerçek bir kitap haline gelmeyi başardı. Peki, nasıl oldu da o küçük proje bunca yolu aşıp kocaman bir kitap haline geldi? İşte bu yazı bu sürecin öyküsünü anlatıyor. Hem de kendi yazarının elinden…

Yemin ve Öç’ü kaleme almaya ilk başladığımda, Kayıp Rıhtım’ın her ay düzenli olarak yayınladığı “Aylık Öykü Seçkisi” için yazılmış kısa bir maceradan ibaretti aslında. Yanlış hatırlamıyorsam o ay ki seçkinin teması “Köle” idi. Bir akşam evimde oturmuş, “Bu tema için nasıl bir hikâye yazabilirim acaba?” diye kara kara düşünürken beynimin bir köşesinde esir düşmüş bir barbarın öfkeli portresi canlanıverdi. Eğer fantastik edebiyata şöyle kıyısından köşesinden biraz bulaşmışsanız barbarların özgürlüklerine ne kadar düşkün olduğunu ve bunu kaybetmemek adına ellerinden gelen her şeyi yapmaya hazır olduğunu biliyorsunuzdur. Bu fikir o kadar hoşuma gitti ki hemen kalemime sarıldım ve sonunun nerelere varacağını bilmeden o ilk satırları yazdım;

“Sıçrayan Geyik Kabilesi oldukça zor günler geçiriyordu çünkü kış bu yıl çok erken ve çok şiddetli bastırmıştı. Buzyeli Vadisi’nin kışları her zaman sert olurdu ama bu kez her zamankinden de zorlu geçeceğe benziyordu.”

Buzyeli Vadisi… Bu isim kendiliğinden, birdenbire dökülüvermişti kâğıda.  Unutulmuş Diyarlar kitaplarından oldukça aşina olduğumuz isme şöyle bir baktım, “Neden olmasın?” dedim ve memnuniyetle gülümseyerek hikâyenin geri kalanını yazmaya devam ettim. Sonrasında ise içinde korsanların, öfkeli bir cücenin ve edilen iki intikam yeminin geçtiği oldukça sürükleyici bir macera ortaya çıkmış oldu.

Aldığım ilk tepkiler oldukça olumluydu. Hatta itiraf etmek gerekirse beklediğimden de iyiydi. Hemen hemen okuyan herkes hikâyemi çok beğendiğini söylüyor, devamını yazmam konusunda beni yüreklendiriyordu.  Eğer yazmazsam +3 kızılcık sopaları ile beni kovalayacakları şeklinde tehditler savurmayı da ihmal etmiyorlardı elbette…

Buna pek gönlüm olmamasına rağmen bir-iki ay sonra yine bir başka seçki için, bu kez “Kül” teması için kaleme aldım hikâyenin devamını. Geri dönüşler yine çok olumuydu. Hatta yorumculardan biri, kendisi Gölge yazarlarından Onur Selamet oluyor bu arada, bu hikâyenin bununla sınırlı kalmamasını, daha da büyütülerek bir e-kitap haline getirilmesi fikrini öne sürmüştü. Kim? Ben? Bir e-kitap yazacağım ha? Yok daha neler… Bu fikrin diğer üyeler tarafından çok tutulacağını nereden bilebilirdim ki?

En nihayetinde Rıhtım’ın kapalı kapıları ardında yapılan uzun toplantılar sonucunda bu projenin hayata geçirilmesine oy birliği ile karar verildi. Bu oy birliğinin sağlanmasında Hurin’in üzerimize savurduğu ışın kılıcının (evet, ne var?) ve Fırtınakıran’ın yılanbaşlı kamçısının nazik darbelerinin yarattığı etki de büyüktü elbette. Bunun akabinde beni kollarımdan sürükleyerek, içerisinde tavana kadar yükselen kâğıt yığınlarının, bir daktilonun ve bir parça kuru ekmek ile suyun bulunduğu bir odaya tıktılar. Ardından ağır kapıları üzerime sürgüleyip hep birlikte bu haberi kutlamaya gittiler.

Üç ay boyunca gerek evde gerekse iş yerinde bulduğum boş zamanlarda macera üzerinde çalışmaya devam ettim. Yazdıkça hikâye daha da genişledi, içine kimi Harkle Harpell gibi daha önceden tanıdığımız, kimi ise benim hayal gücümün oluşturduğu yeni karakterler eklendi. Hatta işin içerisine benim gibi birer Baldur’s Gate hayranı olan kişileri gülümsetecek bir şeyler bile ekledim. Bu esnada TSR’ın çıkardığı yardımcı kitaplardan ve haritalardan bol bol yardım aldım, araştırmalar yaptım ve elimden geldiğince Unutulmuş Diyarlar konseptine uygun kalmaya çalıştım. Öyle ki kitapta adı geçen hiçbir şehir, hiçbir dağ, hiçbir han uydurma değil. Aksine hepsi gerçek birer UD öğesi…

Üç ayın sonunda yazılı metin tamamlandı ve işi ustalarına devretme zamanı geldi. Kayıp Rıhtım’dan hatırlayacağınız Hakan “Magicalbronze” Tunç ve Onur “DarLy OpuS” Selamet düzelti ve sayfa düzeni ile ilgilenirken yine Gölge’den tanıdığınız çizer arkadaşlarımız A.Gökhan Gültekin ve Celalettin Ceylan’da güçlü çizgileri ile kapak resmini ve iç çizimleri hazırladılar. (İzninizle burada çizer arkadaşlarla iletişime geçme konusundaki yardımlarından dolayı sevgili Ahmet Yüksel ağabeyime de teşekkür etmek istiyorum). E-kitabımız nihayet görücüye çıkmaya hazırdı.

Hiçbir kar amacı gütmeden, fantastik eser okumayı seven kitleye bir armağan misali ücretsiz olarak yayınladık e-kitabımızı. Aralarında Sadık Yemni ve Aşkın Güngör gibi çok değerli insanların bulunduğu birbirinden güzel yorumlar ve tebrikler aldık bu projemiz için. Ne de olsa Kayıp Rıhtım’ın ilk e-kitabıydı karşımızdaki. Artık arkama yaslanıp bu zevki yaşama ve biraz da dinlenme zamanıydı benim için… Ya da en azından ben öyle sanıyordum. Maceramın orada bitmeyeceğini nereden bilebilirdim ki?

Önce şöyle bir yorum peydahlandı; “Mit (bu ben oluyorum, internet âlemindeki ismim), kusura bakmayın. Anlamadım. Kitap çıkardınız. Bu şahane bir haber! İyi de niye indirip okuyayım ki? Ben bu kitabı elime alıp okumak istiyorum. Hem de kabına, içindekilere indirip bakmadan elime almak istiyorum. Söyler misiniz ben bu kitabı nereden satın alabilirim?”

Ardından şöyle bir yorum geldi; “Üzgünüm Mit. Ben eski biriyim, e-kitap falan bilmem. Bizde kitap ele alınır, koklanır öyle okunur. Diyeceksiniz ki maliyeti var. Kim basacak? Kaça basacak? Benim bloğumun adı biliyorsunuz ki Hayal Kahvem! Genelde hayal kurarım. Bir bakmışım ki hayalim gerçek olmuş. Şimdi ben Hayal Kahvem'de bir hayal kurmalıyım. Demeliyim ki Mit'in kitabı basılsın, hatta Mit tarafından imzalansın bana gelsin! Dur bakalım Mit... Hayaller gerçek olur bazen. Tabii çok istersen... Hayat ne oyunlar oynar insana bir bilsen…”

Bu yorumların sahibi “Hayal Kahvem” isimli güzide blog sayfasının yazarı Vildan Ceyhan’dan başkası değildi. Hayalleri gerçeğe dönüştürmek konusunda üstüne olmayan bu değerli insan bir anda yelkenlerin iplerini eline aldı ve proje bambaşka sulara doğru sürüklenmeye başladı. Ben “Durun yahu, ne oluyoruz.” demeye kalmadan Vildan Ceyhan, Hakan Ceyhan, Hakan Tunç ve pek tabii ki değerli yazar, kıymetli şahsiyet Aşkın Güngör’den oluşan bir ekip, bir kitap kardeşliği kuruldu. Neyse ki yazılı materyal hali hazırda elimizde bulunuyordu da yeniden bir odaya kapatılmak zorunda kalmamıştım. Ben şaşkın bakışlarla birbirinden harika insanlardan oluşan bu ekibi izlerken kitap hazırlanmış, düzenlenmiş ve baskıya hazır hale getirilmişti bile (Kocaman bir teşekkür de buradan bu güzel insanlara).

İşte o noktada bir başka sorun ile karşılaştık, telif hakları… Yemin ve Öç ilk başta bir e-kitap, ücretsiz bir hizmet olarak tasarlandığı için böyle bir sorunumuz yoktu. Fakat ne zaman ki iş basılı kitap haline getirmeye geldi işte o anda Unutulmuş Diyarlar’ın bir Wizard of the Coast markası olduğu kafamıza dank ediverdi. Maalesef bunu fark edebilmek için kitabın basılmış olmasını beklememiz gerekiyordu. Eğer bastırmadan önce fark etseydik büyük bir ihtimalle kitap çok farklı bir diyarda, muhtemelen tarafımızdan oluşturulmuş orijinal bir evrende (tercihim her zaman budur) geçecek şekilde yeniden tasarlanacaktı. Ama o zaman da Diyarlar hakkında yaptığım onca araştırma, Harkle Harpell ve benzeri kişiler ve yerler, onca güzelim espri de boşa gidecekti. Sonunda her işte bir hayır vardır diyerek kitabı bu şekilde okurların beğenisine sunmaya karar verdik. Sonrasını biliyorsunuz zaten; Kayıp Rıhtım’ın ilk e-kitabından sonra ilk basılı kitabı da bizlerle…

İşte böyle sevgili okur… Yemin ve Öç isimli kitabımızın basılı hali şu anda Kayıp Rıhtım sitesi üzerinden satışta. Kitabı almak isterseniz kayiprihtim@gmail.com adresine bir mail göndermeniz ve size gelecek cevap mailinde bulunan hesap numaralarına 10 TL. gibi cüzi bir miktar yatırmanız yeterli. Bu rakam basım masraflarını karşılamak adına alınıyor, kitabı bastırabilmek için hatırı sayılır bir ücret ödemek zorunda kaldık çünkü.

Şunu belirtmekte özellikle fayda görüyorum. Bu kitabı kesinlikle maddi bir çıkar güderek hazırlamadık. Tek amacımız bizim gibi fantastik edebiyata gönül vermiş Türk okuyuculara bir çeşit hediye, bir armağan sunmaktı. Gönülden gelen, el emeği göz nuru harcanmış gerçek bir eser… Şükür ki bunu başardık. En azından ben başardığımıza inanıyorum. Eğer okuma fırsatı bulursanız sizin de bana hak vereceğinizi umuyorum.

Hepinize şimdiden keyifli okumalar…

Not: Bu tanıtım yazısını hazırlamam konusunda beni cesaretlendirdiği, yazıyı Gölge E-Dergi'de yayınladığı ve bizim gibi genç yazarlara olan desteği hiç bitmediği için buradan sevgili Ahmet Yüksel'e sevgi ve saygılarımı göndermeyi kendime bir borç bilirim. 

Yemin ve Öç görselleri: A.Gökhan Gültekin, Celalettin Ceylan
Gölge e-dergi kapağı: Gökberk Kaya

18 Eylül 2010 Cumartesi

Yemin ve Öç basıldı!

Söze nasıl başlasam bilemiyorum. Sizlere bir süre önce bahsettiğim ve bu sayfalarda tanıtımını yaptığım e-kitabım Yemin ve Öç artık sadece bir e-kitap değil. Tam aksine kapağıyla, dolu dolu sayfalarıyla, çizimleriyle gerçek bir kitap. Üstelik oldukça da kaliteli bir baskıya sahip.


Her ne kadar benden bahsetmeyin dese de sevgili Vildan ve Hakan Ceyhan'ın, değerli ağabeyim Aşkın Güngör'ün ve sevgili dostlarım Hakan Tunç ie Onur Selamet'in bu kitabın ortaya çıkmasındaki katkıları çok büyük. Ben böyle bir şeyi sadece hayal edebilirdim, onlar ise bir hayali gerçeğe dönüştüren kişiler oldular.

Kitabı ilk elime aldığımda hissettiğim duyguları, mutluluğu ve heyecanı size anlatamam. Sayfalarını karıştırmak, sayfalardan bana göz kırpan kelimelerimi görmek, yeni kitap kokusunu doya doya içime çekmek harika bir duyguydu gerçekten de...


Kitap şu an için sadece sembolik bir miktarda basıldı. O yüzden kitapçılarda falan aramayın, bulamazsınız. Bazı telif haklarından dolayı bu yolu seçmek zorunda kaldık. Ama bu bile oldukça önemli bir şeydir benim için.


Kitabı almak için kayiprihtim@gmail.com adresine bir e-posta göndermeniz yeterli. Daha ayrıntılı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.


Her şey için teşekkürler...

15 Mayıs 2010 Cumartesi

İlk kitabım yayında...

İşte uzun zamandır çok meşgul olmamın sebebi bu... Uzun uğraşlar sonucu ilk bölümlerini bu sayfalarda okuduğunuz hikayeyi büyütüp geliştirerek bu hale getirmeye çalışıyordum. Ve nihayet bitti.



Nihayet oldu!

Kayıp Rıhtım sizlere ilk kitabını büyük bir mutlulukla sunar!

M. İhsan Tatari'nin kaleminden, ilk olarak sadece Aylık Öykü Seçkisi için yazılan ve daha sonra da gelen devam bölümleri ile kitaba dönüşen bu eseri sizlere gurula sunuyoruz…

Yemin ve Öç, sizleri Unutulmuş Diyarlar evrenin farklı bir dilimine götürecek ve bir barbar ile inatçı bir cücenin dostluklarını gözler önüne serecek.

Editörlüğünü Onur SELAMET'in, kapak resmini A. Gökhan GÜLTEKİN'in, iç sayfa çizimlerini Celalettin CEYLAN'ın ve sayfa düzenini Hakan TUNÇ'un üstlendiği bu eser ile olağanüstü bir maceraya sizler de dâhil olun!

Umuyoruz sizler de bu kitabı bizler kadar sevecek ve okurken büyük keyif alacaksınız.

Şimdi de sizleri, kitabın künye bilgilerinin yer aldığı ve indirebileceğiniz adresi veren sayfamıza buyur ediyoruz. Künye bilgileri için buraya, kitabı indirmek içinse buraya tıklamanız yeterli.

Şimdiden keyifli okumalar!

Mit der ki:

Sizin de anlayacağınız üzere kitap fantastik edebiyat türünde yazıldı. Türle alakanız yoksa ya da hoşlanmıyorsanız sırf ben yazdığım için okuyup da kendinize eziyet etmeyin lütfen. Kitabı ilgili linke tıklayarak ücretsiz olarak indirebilirsiniz. Desteğinizden dolayı hepinize çok çok teşekkürler.