Eğer yazılarımı yakından takip edenlerdenseniz kimilerine göre şans kimilerine göre şanssızlık olarak değerlendirilen maceralarımın bol olduğunu bilirsiniz. Şu yazıda anlattığım iftar yemeği serüvenimi okuyanlar ne demek istediğimi daha iyi anlayacaktır. Sonuçta ben, bardağında sineklerin jakuzi partisi yaptığı bir insanım.
Geçtiğimiz Ramazan ayında yine bir iftar yemeğine davetliydik. Yer, Bayraklı semtinin yeni gözdelerinden olan Arena’ydı. İlk defa gidiyordum bu mekâna ve gerçekten de çok hoşuma gitti. Gün batımının turuncu ve mor dansına, ayaklarımızın dibinde uzanan denizin sakin manzarasına doyum olmuyordu. Gerçi oruçlu olduğumuz için sadece manzarayla doyamamamız normaldir herhalde. İftarın iyice yaklaşmasının da etkisiyle insan o saatte deniz ve mehtaptan çok mayonez ve ketçapı düşünüyor haliyle.
Her neyse… Ezan saati yaklaşırken oturduk masalarımıza, sevdiklerimizle selamlaştık, sevmediklerimize rosto gözüyle baktık. Derken ezan okundu, bir bardak su eşliğinde dua edildi ve hemen yemeğe geçildi. Daha doğrusu ben hariç herkes yemeğine başladı. Neden mi? Çünkü benim oturduğum yerde çatal-kaşık yoktu! O kadar aradım, tabağın altından masanın ayaklarına kadar her yeri taradım ama yoktu işte. O anda aklıma daha önce yaşadığım çatal faciası geldi. Resmen aynı olayın Ramazan versiyonunu yaşıyordum. Bir an evrendeki tüm çatal ve kaşıkların bana karşı bir komplo hazırladığı fikri canlandı zihnimin karanlık köşelerinde.
Sonra her makul insanın yapacağı gibi en yakın garsona saldırıp… öhöm… seslenip bir çatal rica ettim. “Tamam efendim, hemen getiriyorum!” dedi garson telaşla. O –hemen– kelimesi adet olduğu üzere havada kaldı ve yaklaşık on dakika kadar masa örtüsünün kenarını kemirerek açlığımı bastırmaya çalıştım. Sonra bir başka garsona, ondan sonra da bir başka garsona gayet yam-yamvari bakışlarla (adam etli butluydu, ben ne yapabilirim?) isteğimi yineledim. Masadaki herkes “Çok şükür” çekerken ben “Ya sabır” demekle meşguldüm. Neyse ki sonunda yanımda oturan arkadaşlardan biri bana acıyıp bir başka masaya doğru atağa kalktı ve boş bulduğu bir çatalı kapıp bana getirdi.