Gölge E-Dergi'nin 37. sayısında yayınlanmıştır.
Çok değil sadece birkaç ay önce görücüye çıkmış bir roman Yemin ve Öç. İlk olarak Kayıp Rıhtım adlı internet sitesinin fantastik edebiyatseverlere sunduğu bir e-kitap projesi olarak çıktı karşımıza. Sonra o küçük proje kabına sığmaz oldu, büyüdü, gelişti ve kapağıyla, sayfalarıyla, çizimleriyle gerçek bir kitap haline gelmeyi başardı. Peki, nasıl oldu da o küçük proje bunca yolu aşıp kocaman bir kitap haline geldi? İşte bu yazı bu sürecin öyküsünü anlatıyor. Hem de kendi yazarının elinden…
Yemin ve Öç’ü kaleme almaya ilk başladığımda, Kayıp Rıhtım’ın her ay düzenli olarak yayınladığı “Aylık Öykü Seçkisi” için yazılmış kısa bir maceradan ibaretti aslında. Yanlış hatırlamıyorsam o ay ki seçkinin teması “Köle” idi. Bir akşam evimde oturmuş, “Bu tema için nasıl bir hikâye yazabilirim acaba?” diye kara kara düşünürken beynimin bir köşesinde esir düşmüş bir barbarın öfkeli portresi canlanıverdi. Eğer fantastik edebiyata şöyle kıyısından köşesinden biraz bulaşmışsanız barbarların özgürlüklerine ne kadar düşkün olduğunu ve bunu kaybetmemek adına ellerinden gelen her şeyi yapmaya hazır olduğunu biliyorsunuzdur. Bu fikir o kadar hoşuma gitti ki hemen kalemime sarıldım ve sonunun nerelere varacağını bilmeden o ilk satırları yazdım;
“Sıçrayan Geyik Kabilesi oldukça zor günler geçiriyordu çünkü kış bu yıl çok erken ve çok şiddetli bastırmıştı. Buzyeli Vadisi’nin kışları her zaman sert olurdu ama bu kez her zamankinden de zorlu geçeceğe benziyordu.”
Buzyeli Vadisi… Bu isim kendiliğinden, birdenbire dökülüvermişti kâğıda. Unutulmuş Diyarlar kitaplarından oldukça aşina olduğumuz isme şöyle bir baktım, “Neden olmasın?” dedim ve memnuniyetle gülümseyerek hikâyenin geri kalanını yazmaya devam ettim. Sonrasında ise içinde korsanların, öfkeli bir cücenin ve edilen iki intikam yeminin geçtiği oldukça sürükleyici bir macera ortaya çıkmış oldu.
Aldığım ilk tepkiler oldukça olumluydu. Hatta itiraf etmek gerekirse beklediğimden de iyiydi. Hemen hemen okuyan herkes hikâyemi çok beğendiğini söylüyor, devamını yazmam konusunda beni yüreklendiriyordu. Eğer yazmazsam +3 kızılcık sopaları ile beni kovalayacakları şeklinde tehditler savurmayı da ihmal etmiyorlardı elbette…
Buna pek gönlüm olmamasına rağmen bir-iki ay sonra yine bir başka seçki için, bu kez “Kül” teması için kaleme aldım hikâyenin devamını. Geri dönüşler yine çok olumuydu. Hatta yorumculardan biri, kendisi Gölge yazarlarından Onur Selamet oluyor bu arada, bu hikâyenin bununla sınırlı kalmamasını, daha da büyütülerek bir e-kitap haline getirilmesi fikrini öne sürmüştü. Kim? Ben? Bir e-kitap yazacağım ha? Yok daha neler… Bu fikrin diğer üyeler tarafından çok tutulacağını nereden bilebilirdim ki?
En nihayetinde Rıhtım’ın kapalı kapıları ardında yapılan uzun toplantılar sonucunda bu projenin hayata geçirilmesine oy birliği ile karar verildi. Bu oy birliğinin sağlanmasında Hurin’in üzerimize savurduğu ışın kılıcının (evet, ne var?) ve Fırtınakıran’ın yılanbaşlı kamçısının nazik darbelerinin yarattığı etki de büyüktü elbette. Bunun akabinde beni kollarımdan sürükleyerek, içerisinde tavana kadar yükselen kâğıt yığınlarının, bir daktilonun ve bir parça kuru ekmek ile suyun bulunduğu bir odaya tıktılar. Ardından ağır kapıları üzerime sürgüleyip hep birlikte bu haberi kutlamaya gittiler.
Üç ay boyunca gerek evde gerekse iş yerinde bulduğum boş zamanlarda macera üzerinde çalışmaya devam ettim. Yazdıkça hikâye daha da genişledi, içine kimi Harkle Harpell gibi daha önceden tanıdığımız, kimi ise benim hayal gücümün oluşturduğu yeni karakterler eklendi. Hatta işin içerisine benim gibi birer Baldur’s Gate hayranı olan kişileri gülümsetecek bir şeyler bile ekledim. Bu esnada TSR’ın çıkardığı yardımcı kitaplardan ve haritalardan bol bol yardım aldım, araştırmalar yaptım ve elimden geldiğince Unutulmuş Diyarlar konseptine uygun kalmaya çalıştım. Öyle ki kitapta adı geçen hiçbir şehir, hiçbir dağ, hiçbir han uydurma değil. Aksine hepsi gerçek birer UD öğesi…
Üç ayın sonunda yazılı metin tamamlandı ve işi ustalarına devretme zamanı geldi. Kayıp Rıhtım’dan hatırlayacağınız Hakan “Magicalbronze” Tunç ve Onur “DarLy OpuS” Selamet düzelti ve sayfa düzeni ile ilgilenirken yine Gölge’den tanıdığınız çizer arkadaşlarımız A.Gökhan Gültekin ve Celalettin Ceylan’da güçlü çizgileri ile kapak resmini ve iç çizimleri hazırladılar. (İzninizle burada çizer arkadaşlarla iletişime geçme konusundaki yardımlarından dolayı sevgili Ahmet Yüksel ağabeyime de teşekkür etmek istiyorum). E-kitabımız nihayet görücüye çıkmaya hazırdı.
Hiçbir kar amacı gütmeden, fantastik eser okumayı seven kitleye bir armağan misali ücretsiz olarak yayınladık e-kitabımızı. Aralarında Sadık Yemni ve Aşkın Güngör gibi çok değerli insanların bulunduğu birbirinden güzel yorumlar ve tebrikler aldık bu projemiz için. Ne de olsa Kayıp Rıhtım’ın ilk e-kitabıydı karşımızdaki. Artık arkama yaslanıp bu zevki yaşama ve biraz da dinlenme zamanıydı benim için… Ya da en azından ben öyle sanıyordum. Maceramın orada bitmeyeceğini nereden bilebilirdim ki?
Önce şöyle bir yorum peydahlandı; “Mit (bu ben oluyorum, internet âlemindeki ismim), kusura bakmayın. Anlamadım. Kitap çıkardınız. Bu şahane bir haber! İyi de niye indirip okuyayım ki? Ben bu kitabı elime alıp okumak istiyorum. Hem de kabına, içindekilere indirip bakmadan elime almak istiyorum. Söyler misiniz ben bu kitabı nereden satın alabilirim?”
Ardından şöyle bir yorum geldi; “Üzgünüm Mit. Ben eski biriyim, e-kitap falan bilmem. Bizde kitap ele alınır, koklanır öyle okunur. Diyeceksiniz ki maliyeti var. Kim basacak? Kaça basacak? Benim bloğumun adı biliyorsunuz ki Hayal Kahvem! Genelde hayal kurarım. Bir bakmışım ki hayalim gerçek olmuş. Şimdi ben Hayal Kahvem'de bir hayal kurmalıyım. Demeliyim ki Mit'in kitabı basılsın, hatta Mit tarafından imzalansın bana gelsin! Dur bakalım Mit... Hayaller gerçek olur bazen. Tabii çok istersen... Hayat ne oyunlar oynar insana bir bilsen…”
Bu yorumların sahibi “Hayal Kahvem” isimli güzide blog sayfasının yazarı Vildan Ceyhan’dan başkası değildi. Hayalleri gerçeğe dönüştürmek konusunda üstüne olmayan bu değerli insan bir anda yelkenlerin iplerini eline aldı ve proje bambaşka sulara doğru sürüklenmeye başladı. Ben “Durun yahu, ne oluyoruz.” demeye kalmadan Vildan Ceyhan, Hakan Ceyhan, Hakan Tunç ve pek tabii ki değerli yazar, kıymetli şahsiyet Aşkın Güngör’den oluşan bir ekip, bir kitap kardeşliği kuruldu. Neyse ki yazılı materyal hali hazırda elimizde bulunuyordu da yeniden bir odaya kapatılmak zorunda kalmamıştım. Ben şaşkın bakışlarla birbirinden harika insanlardan oluşan bu ekibi izlerken kitap hazırlanmış, düzenlenmiş ve baskıya hazır hale getirilmişti bile (Kocaman bir teşekkür de buradan bu güzel insanlara).

İşte böyle sevgili okur… Yemin ve Öç isimli kitabımızın basılı hali şu anda Kayıp Rıhtım sitesi üzerinden satışta. Kitabı almak isterseniz kayiprihtim@gmail.com adresine bir mail göndermeniz ve size gelecek cevap mailinde bulunan hesap numaralarına 10 TL. gibi cüzi bir miktar yatırmanız yeterli. Bu rakam basım masraflarını karşılamak adına alınıyor, kitabı bastırabilmek için hatırı sayılır bir ücret ödemek zorunda kaldık çünkü.
Şunu belirtmekte özellikle fayda görüyorum. Bu kitabı kesinlikle maddi bir çıkar güderek hazırlamadık. Tek amacımız bizim gibi fantastik edebiyata gönül vermiş Türk okuyuculara bir çeşit hediye, bir armağan sunmaktı. Gönülden gelen, el emeği göz nuru harcanmış gerçek bir eser… Şükür ki bunu başardık. En azından ben başardığımıza inanıyorum. Eğer okuma fırsatı bulursanız sizin de bana hak vereceğinizi umuyorum.
Hepinize şimdiden keyifli okumalar…
Not: Bu tanıtım yazısını hazırlamam konusunda beni cesaretlendirdiği, yazıyı Gölge E-Dergi'de yayınladığı ve bizim gibi genç yazarlara olan desteği hiç bitmediği için buradan sevgili Ahmet Yüksel'e sevgi ve saygılarımı göndermeyi kendime bir borç bilirim.
Not: Bu tanıtım yazısını hazırlamam konusunda beni cesaretlendirdiği, yazıyı Gölge E-Dergi'de yayınladığı ve bizim gibi genç yazarlara olan desteği hiç bitmediği için buradan sevgili Ahmet Yüksel'e sevgi ve saygılarımı göndermeyi kendime bir borç bilirim.
Yemin ve Öç görselleri: A.Gökhan Gültekin, Celalettin Ceylan
Gölge e-dergi kapağı: Gökberk Kaya