2 Ekim 2010 Cumartesi

Etkisiz eleman

Şimdi size uzun bir hatıramı anlatacağım. Unutmak isteyip de unutamayacağım anılarımdan biridir bu. Aynı zamanda komedi filmlerine konu olabilecek bir hikâyedir de… Eğer sabredip sonuna kadar okuyabilirseniz neden unutmak istediğimi çok iyi anlayacaksınız.


Bundan 3-4 sene evvel, yine hava limanında çalıştığım sıralar… O zamanlar çok güzel bir ekibimiz ve çok iyi bir arkadaş grubumuz vardı. Çalıştığım arkadaşlar sadece insani vasıfları açısından değil çalışma disiplini yönünden de dört dörtlük kimselerdi. Fakat her güzel şeyin bir sonu olduğu gibi o grup da gün geldi, dağıldı gitti. O dağılma anlarından biri de Göker adındaki dostumuzun askere gittiği gündü.

Biri büyük diğeri küçük olmak üzere iki farklı mağazamız vardı. Göker küçük mağazada, ben büyük olanda görevliydim. Göker, askerlik vazifesini yerine getirebilmek için işten ayrıldıktan bir hafta kadar sonra yerine yeni bir eleman alındı. Bu eleman çok iyi İngilizce bildiğini, Kipa’da reyon sorumluluğu ve kasiyerlik yaptığını söylemiş ve kasada hayli deneyimli olduğunu ileri sürerek işe girmişti. Bu iyi bir şeydi tabi, sonuçta Göker’in bizdeki uzmanlık alanı da kasaydı. Yeni eleman tam 3 gün boyunca hem müdür yardımcısından hem müdürden hem de bizlerden tam teşekküllü bir eğitim aldı. Ona bildiğimiz ne varsa A’dan Z’ye kadar bir güzel gösterdik, elimizden geldiğince yardımcı olduk, gerginliğini atması için samimi davrandık, hata yaptığında “Olur böyle şeyler, biz de zamanında çok yaptık” diyerek avuttuk. Kısacası yeni gelmesine rağmen sanki uzun zamandır bizden biriymiş gibi davranarak rahat etmesine gayret ettik.

Günler çabucak geçti ve elemanın eğitim süresi doldu. Artık tek başına çalışma zamanı gelmişti. Çok iyi hatırlıyorum, ilk gece vardiyasında zorluk çekmemesi için kendi işlerimi bitirip onun çalıştığı mağazaya yardıma gitmiştim. Hava limanında kitap, dergi vb. gibi ürünler bizim mağazalarımızda satıldığından gazete satışları da bize kalıyordu. Elemanın yanına vardığımda günlük gazetelerin iadelerini hazırlıyordu. Daha doğrusu hazırlamaya çalışıyordu. Hem kendi başına yapmaya alışsın hem de gururu incinmesin diyerek belli bir mesafeden onu izlemeye başladım. Hata yaptığında ise “Bak, şu anda bir şeyi yanlış yapıyorsun. Dikkat et.” diyerek kendisini uyardım. Fakat neyin yanlış olduğunu hemen söylemedim, kendi hatasını kendisi bulsun, “Ben başardım.” hissiyatını yaşamasını istedim. Bulamadı, o ayrı mesele…

Gazeteleri yayın evlerine göre ayırma işi bitince eleman iade irsaliyelerini kesmeye başladı.
“Bugün Pazar, hafta sonu barkotlarından çıkış yapmayı unutma sakın.” dedim kendisine. O da tamam dedi. Ne de olsa daha önce defalarca gösterdiğimiz şeylerdi. Tam o sırada bir müşteri girdi içeriye, ben de elemanı gazetelerin başında bırakıp onunla ilgilendim. Müşteri gidince arkamı döndüm ve irsaliyelerin kesilmiş olduğunu gördüm.
“Aferin!” dedim sevinçle “Hafta sonu barkotlarından çıktın değil mi?”
Şöyle bir durdu, yavaşça kafasını kaldırıp gözlerini kırpıştırdı ve “Hayır, öyle mi yapacaktık?” diye sordu.
“Yahu ben sana demin ne dedim?” diye çıkıştım hafiften.
O ise “Ne bileyim, dalgınlığıma geldi.” diyerek geçiştirdi.
“Neyse” dedim “Çocuk yeni, olur böyle şeyler.” Sonra da geçtim bilgisayarın başına. Önce eski irsaliyeleri iptal ettim, ardından yeniden çıkış işlemlerini yaptım. Sonra da yeni irsaliyeleri kestim. Hesapta ben hiç karışmayacağım ya…

“Al bakalım, düzelttim. Yerleştir irsaliyeleri.” dedim evrakları ona uzatarak. O da aldı ve benim şaşkın bakışlarım arasında Yay-sat Dağıtım’ın irsaliyesini Merkez Dağıtıma, Merkez'in irsaliyesini de Yay-Sat'ın gazetelerine yerleştirdi.

“Bak gene bir hata yapıyorsun.” dedim sinirlerime hâkim olmaya çalışarak. Boş boş bakmaya başladı yüzüme.
“Bu gazeteler hangi dağıtım şirketinin?” dedim yerdeki gazete yığınlarından birini göstererek. Boş boş bakmaya devam etti.
“Merkez mi Yay-Sat mı?” diye sordum, hâlâ yardımcı olmaya çalışarak.
Gazetelere şöyle biraz bakındıktan sonra “Bu Merkez, bu da Yay-Sat.” demeyi başardı. İçimden “Hele şükür.” diyerek “Elindeki o irsaliye kime kesilmiş peki?” diye sordum.
Bu sefer de irsaliyelere boş boş bakınmaya başladı. Sonra onları da ayırdı çok şükür.
“Olacak bu iş, olacak. Biraz sabır…” diye kendimi avuttum ve “Yerleştir o zaman irsaliyeleri.” dedim.

Gene ters yerleştirdi…

İşte o an sabrımın tükendiği an oldu. İrsaliyeleri elinden kaptığım gibi “Yay-Sat'ı Yay-Sat’a, Merkez’i Merkez’e koyacaksın yahu!” diyerek ayırdım belgeleri. Bu da sinirlenip ters ters “Sen karıştırdın gazeteleri, ondan şaşırdım ben!” demez mi? İmdat! Gazeteleri bağlayıp oradan kaçtım hemen…

Ertesi gün eleman gitmiş bizi müdür yardımcısına şikâyet etmiş. “Beni dışlıyorlar, bana kötü davranıyorlar.” falan demiş. Müdür yardımcısı da geldi bunları bana anlattı. Ağzım bir karış açık kaldı haliyle. Meğer bunlar dertlerimizin sadece başlangıcıymış, ta o zamandan anlamam lazımdı. O günden sonra yaptıkları yüzünden ağzım çooook açık kaldı çünkü.

Ertesi gece sadece bir ürüne tam 7 kez üst üste fiş kesmiş eleman. Fişi kesiyormuş, makineden fiş çıktığını görüp bir daha kesiyormuş. Aradan bunca zaman geçmesine rağmen niye öyle bir şey yaptığını hâlâ anlayamadım. O da anlayamamıştı zaten… Hatta merkezden telefon bile gelmişti, “Falanca üründen elinizde bir tane görünüyor ama 7 kez satış yapmışsınız. Bu nasıl oldu?” diye. O gün 6 tane fiş iptali yapmak zorunda kaldık. Aynı gece yeni günün gazetelerini açmış, bir güzel raflara yerleştirmiş. Biz geldiğimizde de şişinerek “Hürriyet 42 tane fazla geldi.” dedi.
“Nasıl yahu? O kadar fazla gelmez.” falan derken işin aslını çözdük. Sivri zekâlı arkadaşımız iki mağazanın gazetelerini birden açmış meğerse… Hava alanının ortasında bütün gazeteleri yere yayıp hepsini tek tek ayıklamak zorunda kaldık. O sırada da bir müşteri gelip şöyle dedi; “Şey, pardon. Kusura bakmayın ama ben az önce Posta gazetesi aldım ama içinden Sabah gazetesinin ilaveleri çıktı.” Evet, doğru anladınız. Bütün ilaveleri de yanlış yerleştirmiş.

Bir sonraki gün ikimiz de aynı vardiyadaydık ve ben “Bir sorun olursa beni ara, gelip yardım ederim.” deme gafletinde bulunmuştum. Bir saat içinde ilk telefon geldi; “Hemen gel!” Bizim mağaza da kalabalık ve müdür beyle ben varım sadece. Neyse, koştura koştura diğer mağazaya gittim. Bir de baktım 3-4 kişi kasanın önünde bekliyor, bizim eleman da orada kasayla cebelleşiyor. Hemen kasanın başına geçtim ve müşterileri tek tek kasadan geçirdim. Bir kişi kaldı sadece, o da sorunun kaynağı olan müşteri... Hava alanı personelinden biriydi. “Ne oldu?” diye sordum bizim elemana.
“Falan gazetesinin barkodu okumuyor, fiş kesemedim.” diye yanıt verdi. Bunun üzerine fişleri kontrol ettim ve gazetenin fişinin çıktığını gördüm.
“E çıkmış ya işte!” dedim.
“Aaa… Çıkmış. Ben görmemiştim” dedi. Sonra da “Ama bu beyefendi kredi kartıyla alışveriş yapacaktı, ben nakit geçtim.” demez mi? İyi halt yedin demek isterdim o an ama demedim tabi, içimde kaldı. Neyse, adama dedim ki “Siz alın bunları, parasını sonra getirirsiniz.” Yapacak başka bir şey yok çünkü… İki saat iade kesmek, rapor tutmak vs. lazım. Zaten dün 6 tane iade kesilmiş. Her neyse, anlaştık adamla, ben de tekrar kendi mağazama geçtim.

Biraz sonra bir telefon daha geldi; “Kasa kilitlendi, yetiş.”
Ben gene paldır kuldur öbür tarafa koştum, kasayı düzelttim ve müşterileri kasadan geçirdim. Tekrar kendi mağazama dönmüştüm ki gene telefon...

“Abi...”
“Efendim?”
“Bir müşteri geldi.”
“Eeeee?”
“Dolar verdi.”
“Eee?”
“Ben bunu nasıl gireceğim?”
“Yahu biz bunları sana 3-4 kez anlatmadık mı?”
“Anlattın da…”
“Eee?”
“Yetiş!”

Ben gene öbür tarafa koştum tabii... Tam mağazaya girmiştim ki bizim eleman bana bakıp böbürlenerek “Hallettim, gerek kalmadı.” dedi.

“Hadi ya… İyi, iyi. Dur bakayım şu fişe nasıl yaptın.”
Bir de baktım ki müşteriden 3 dolar almış fakat kasaya 4 dolar girmiş. Kasada 1 dolar eksik görünüyor.
“Aferin. 1 dolar borcun var kasaya.” dedim bende buna. Bu panik oldu tabi… Ama düzeltmedim bu kez hatasını. Hem uğraşmak istemedim hem de biraz gözü korksun dedim. Böylece bir daha hata yapmaz belki diye düşündüm. Nerdeeee... Kendi mağazama dönmemle telefonun çalması bir oldu. Bu sefer müdür yardımcısı arıyordu.
“Bizim eleman bir hata yapmış da, gidip düzeltsene şunu sana zahmet.” diyordu müdür yardımcısı. Eleman beni aramamış, onu aramış bu kez de. Yine gittim mecburen tabi, bu sefer de bir ürünü 3 kez kasadan geçmiş sağ olsun. İptal ettik fişi... Ama o gün ben de iptal oldum.

Ertesi sabah izinliydi ve onun yerine müdür yardımcısı çalışıyordu. Yanına gittiğimde hayatı kararmış gibi bir hali vardı (neden acaba?).  Oturdum yanına, dün olanların hepsini tek tek anlattım. Bunun üzerine iyice çöktü adamcağız. O da başladı anlatmaya... Eğitim sırasında elemana etiketsiz bir ürünün fiyatına kasadan nasıl bakılacağını göstermiş.
“Bak bunu sakın unutma, bu çok önemli.” demiş bir de üstüne. Sonra da bir şeyler içebilmek için karşıdaki kafeye geçmiş.  Bir de bakmış bizim eleman karşıdan el kol hareketleri yapıp kendisini yardıma çağırıyor. Hemen yanına gitmiş ve içeride bir müşteri olduğunu görmüş. “Ne oldu?” diye sormuş müdür yardımcısı.
Eleman da “Bu müşteri şu ürünün fiyatını soruyor ama üstünde fiyat yok. Nasıl bakacağız?” diye sormasın mı? Müdür yardımcısı iptal olmuş tabi o anda.
“Yahu 1 dakika önce göstermiştim ya!” diye diye bir hal oldu adam.

Sonra bir başka müşteri Cezmi Ersöz'ün bir kitabını sormuş.
“Cezmi Ersöz mü? O da kim?” diye sormuş eleman.
Müdür yardımcısı yine iptal olmuş haliyle, “Oğlum sen kitapçısın. Böyle soru sorulur mu? Hiç mi duymadın Cezmi Ersoz'ü?” deyince ne cevap almış dersiniz?
“Ben hiç kitap okumam.”
Başka bir müşteriyle de şiir hakkında konuşurlarken bizim eleman bir güzel yumurtlamış yine; “Şiirden nefret ederim!”

Durun, daha bitmedi. O gün müdür yardımcımız polis tarafından gözaltına alındı! Çünkü kasadan tam 6 tane sahte 50 TL çıktı. Müdür yardımcısı hâsılatı yatırmak için bankaya gidince polisler hemen tutmuşlar kolundan ve ifadesini almaya götürmüşler. Bilin bakalım o sahte paraları kim almıştı? Zaten o gün onun biletinin kesildiği gün oldu. Şimdi nerede olduğunu merak ediyorsanız söyleyeyim, bir bankada müşteri temsilcisi. Kredi falan almak isterseniz hangi bankada olduğunu söyleyebilirim. Muhtemelen risk sınırında olsanız bile gözü kapalı krediyi verecektir. Hatta yanlışlıkla 2-3 kez de verebilir, bilemiyorum.

10 comments:

Newbahar dedi ki...

Şaştım kaldım valla...

Hani bu kadar salaklık mı desem akılsızlık mı, beceriksizlik mi?

İşte böylelerine allah yürü ya kulum diyor sanırım. Bankaya girebildiğine göre:)

zeynep dedi ki...

Kall geldii.....Birşey diyemiyorum artık ...Nasıl bir sabırmış sizdeki yawww..........Tebrik ediyorum....

UYKUSUZ// UYURGEZER dedi ki...

Kredi almayı düşünmüyordum ama bu elemanın hangi banka hangi şubede olduğu bir gün işime yarar belki:))))))
En azından siz kurtulmuşsunuz, iki mağaza arası debelenmekten, başınızı ağrıtmayacak, işine özenen, insanı önemseyen insanlarla karşılaşmanız dileğiyle..
U(YKSZ)

mit dedi ki...

@ Newbahar: Bilmem ki... Belki de bize acıdığı ya da bankadaki birini cezalandırmak istediği için de yürü ya kulum demiş olabilir :) Belki de biz de o cezalandırılanlar arasındaydık? Hmmm...

@ Zeynep: Teşekkür ederim. Sabrımın sınırlarını zorlayan hatta sabır taşımı çatlatan bir arkadaştı. Neyse ki gitti de kurtulduk :)

@ Uykusuz // Uyurgezer: Valla e yalan söyleyeyim, bankaya girdiğini öğrendiğimizde o bankadaki hesaplarımızı kapatmaktan tutun da kredi çekmeye kadar her şeyi düşündük ekip olarak :) Güzel dilekleriniz için teşekkürler. Hepimize inşallah.

Elif Kararlı dedi ki...

Öncelikle tüm yazıyı okuduğum için kendimi bi tebrik ediyorum ;)

Kedi 4 ayak üstüne düşermiş ya o elemanda o hesap..(kedileri sevmem)

Bir de besle kargayı oysun gözünü var ama neyse ki bu sözün sizinle alakası yok ;)

SEn de ne sabırlıymışsın bunu da öğrenmiş olduk :)

Sen yazarsın da biz okumaz mıyız ;)

Bir neyse ki bankalarla fazla işim olmuyor o elemanla karşılaşmayı düşünemiyorum bile..Yok yani herkes MİT gibi sabırlı ol(a)mayabilir ;)

Sevgiler...

mit dedi ki...

Öncelikle tüm yazıyı okuduğun için ben de seni tebrik ediyorum :) Besle kargayı oysun gözünü atasözü çok iyi oturmuş yerine, bir kez de bunun için teşekkür ederim :)

Uzun zamandır sayfana uğrayamadığım için de çok çok özür dilerim. İşler çok yoğun. Şu yorumu yazabilmek bile benim için bir lütuf oldu artık. Bu yazıyı da gece yarısı, uykulu gözlerle yazdım zaten.

Sevgi ve saygılarımla...

Şarküteri dedi ki...

Bir insan dikkatsiz ve zayıf hafızalı olabilir ama bunların yanında çalışma ahlakından yoksunsa, sıkıya gelince mesai arkadaşlarına suç atabiliyorsa o zaman kötü işte. Ondan ne köy olur ne kasaba. Müşteri temsilcisi nasıl olmuş büyük şaşkınlıklardayım... Müdür yardımcısının halini düşünemiyorum. Sen elamana iş ver sonra kendini gözaltında bul :)

mit dedi ki...

Köy ya da kasaba olmadı zaten, direkt şehir oldu adam :) Ülkenin en en en önde gelen bankasında müşteri temsilcisi oldu ne de olsa. Yorumun için teşekkürler dostum.

animania dedi ki...

kardeşim bne senin sabırlı olduğunu biliyordum da bu kadar sabır iyi değil dedirtti bana bu yazı.

Ama hakkaten hangi banka aldıysa onu bir seferliğine o bankayla çalışmak lazım dediğin gibi belki olur da krediden bize 2-3 sefer üstüste verebilir. çok da iyi olur. kredi çekesim geldi diyebilirim.

Bu arada bizim Okan'ın yanına gitmesin sakın bu eleman. Okan bankada kafasına fırlatacak bişeyler bulurdu mutlaka. :)

mit dedi ki...

İyi değil mi gerçekten? Eh, ben bu kadar sabırlıyım işte. Ya da sabırlıydım diyelim, bu aralar kaybediyorum çünkü o sabrımı.

Okan'ın yanına gitmemiştir canım, o başka bankada Allah'tan. Bankalarda beherden daha ağır şeyler var çünkü :)