25 Haziran 2014 Çarşamba

Gülümseyin

Sene 1999, üniversite yıllarım... Bugünlerde hemen hemen herkeste 2 tane olan cep telefonlarının yeni yeni yaygınlaştığı, MSN’e burun kıvrılıp ICQ’nun kullanıldığı, dijital fotoğraf makinelerinin esamesinin bile okunmadığı zamanlar. Hazır yemekten bıkıp ev yemeğine hasret kaldığımız günler. 

Sınıf arkadaşımız Fatih’in annesi, hâlimizi tahmin etmiş olacak ki, bir akşam hepimizi yemeğe davet etti sağ olsun. Biz de 9-10 kişilik, kızlı erkekli bir grup olarak soluğu onların evinde aldık. Bir saat kadar muhabbet ettikten sonra sıra geldi günün anlam ve önemine, yani yemek faslına. O zaman doğalgazın de’sinden bile haberimiz olmadığından masanın hemen yanı başında bir de kömür sobası vardı. O yüzden biraz sıkış tıkış geçtik sofranın başına, ama zor da olsa yerleşmeyi başardık. Derken, tam da çatal bıçaklarımızı hevesle kuşanmışken, “Bir dakika!” dedi Fatih, ev sahiplerine has o özgüven dolu sesle. “Başlamadan önce bir fotoğraf çekilelim de hatıra olsun.”
“Tabii,” dedik, “harika bir fikir.” Yüksek sesle yanıt verdik ki karnımızın gurultusu duyulmasın. 

Hemen bir fotoğraf makinesi bulundu, bu ulvi görev Fatih’in annesi Hicran Teyze’ye verildi ve yüzlerdeki aç ifadeler geniş gülümsemelerin arkasına saklandı. Amma velâkin, birkaç dakikalık zorlu uğraşının ardından Hicran Teyze makineyi indirdi ve, “Hepinizi almıyor, biraz yanaşın,” dedi. Böylece zar zor yerleştiğimiz sandalyelerden kalkıp hep birlikle sobanın yanına, masayla büfenin arasına sıkıştık. Hicran Teyze makineyle biraz daha uğraşıp bir iki adım yana geçtikten sonra, “Cık!” dedi, “biraz daha sıkışın.” Böylelikle adam adama markaja giriştik bizde. Sen kafanı eğ, siz aynı sandalyeye oturun, biraz daha sıkışın, biraz daha derken hepimizin hevesle beklediği o, “Hah, tamam,” duyuldu en nihayetinde ve ardından garip bir biçimde Ramazan toplarıyla özdeşleştirdiğim flaş sesi geldi kulaklarımıza. Sonrası malumunuz... Allah Allah sesleriyle sofraya yumuluş. 

Hicran Teyze’nin yemeği de konukseverliği de her zamanki gibi harikaydı. Çok güzel bir akşam geçirdik o gün. Güldük, yemek yedik, konuştuk, yemek yedik, Fatih gitar çaldı, yemek yedik... bir de yemek yedik. Unutulmaz bir akşamdı. Fakat o geceye damgasını vuran ve bugün bile hatırlamamızı sağlayan şey Hicran Teyze’nin fotoğrafçılık maharetiydi. Çünkü bir hafta sonra fotoğraflar baskıdan çıkınca karşılaştığımız poz buydu:


İşte 9-10 kişilik grubumuz :P

7 comments:

zeynep dedi ki...

İyi yemek yemişsiniz yalnız:))
Tabi şimdiki gibi milyon tane çekip içinden seçilmiyordu şükredin 36 pozluk makinede yanmadan kurtarmışsınız zira:) ay birde bunlar foğrafçıya gidip tab ediliyordu dimi,bütün özelimizi görüyordu bu fotoğrafcılar cık cıkk bak kötü bir anımı hatırladım:(...:)

Büşra Bayram dedi ki...

salonda elimde pc ile nij-arj maçını izlerken aynı zamanda da yazıyı okuyordum. fotoğrafa gelene kadar her şey çok sessiz ve güzeldi. taa ki fotoğrafı ben görünce. kahkaha attım resmen. beraber maçı izlediim ailem maçı bırakıp benim gülmeme güldüler.

mit dedi ki...

@ Zeynep: Yedik abla, yedik. O açıdan bir sıkıntımız yoktu maşallah :) O anılardan bir tane de bende var, hiç girmeyelim o konulara. Yoksa ülke genelindeki fotoğrafçılar arasında hızlı bir nüfus kaybı yaşanabilir bir gecede. Sevgiler :)

@ Büşra Bayram: Çok teşekkür ederim yorumunuz için. O anki durumu gözümün önünde şöyle bir canlandırdım ve sayenizde ben de güldüm :) Tekrar teşekkürler.

eratasarim2012@gmail.com dedi ki...

Ahahahaaa... O kadar sıkış poz ver çok güzel çekmiş. :)))) Ama hatırası kalmış... :))))

mit dedi ki...

Aynen öyle oldu :) Teşekkür ederim yorumunuz için.

Elif Kararlı dedi ki...

Öyle güzel çekmiş ki neredeyse Zeki Müren bile görünecekmiş ;)

mit dedi ki...

Hahahaha :D İlahi Pabuç, güldürdün beni :)