11 Haziran 2009 Perşembe

Bir şirket semineri

Dün akşam firma olarak sektörün önde gelen kuruluşlarının bir arada olacağı bir seminere davetliydik. Bu son derece önemsiz göreve gidecek kişi olarak da oy birliği ile ben seçilmiştim maalesef. Başka türlü olsa şaşardım zaten. Ama işin asıl acı tarafı benimle gidecek kişinin çok sevgili huysuz iş arkadaşımın seçilmesiydi sanırım. Bu haberle birlikte aldı beni bir düşünce... Ben bu adamla işe gidiş-gelişlerdeki o yarım saatçik araba yolculuğuna zor dayanıyordum, 2 saatlik seminere nasıl dayanacaktım?

Her gün dört gözle beklediğim hatta iple çektiğim ama bir türlü gelmeyen paydos saati o gün gelmesini hiç istemediğim halde bir çırpıda geliverdi. Ben duvar saatine sövmekle meşgulken ofisteki diğer arkadaşlar, gideceğim arkadaşla hiç muhabbetimiz olmadığını çok iyi bildiklerinden kıs kıs gülerek “İyi eğlenceler” dediler ve mutlu mesut evlerinin yolunu tuttular. Kaderde varsa üzülmek, neye yarar düşünmek diyerekten bir iç geçirdim ve aşağı inerek bu akşamki kader ortağıma katıldım. “Hadi bakalım” diyerek saat 19:00’u gösterdiği halde güneş gözlüklerini taktı ve bizim külüstüre doğru yöneldi. Bende idam sehpasına giden bir mahkûm gibi onu takip ettim mecburen. Yolda yine bildiğim tüm duaları okumama sebep olan olağanüstü rezalet bir araç sürüş performansı sergilerken geniş küfür repertuarından seçmeler sergilemeyi de ihmal etmedi arkadaşım. Bir taraftan da sağdan soldan geçen arabalardaki bayanları süzerek kel kafasındaki olmayan saçlarını düzeltmekle meşguldü.

Seminer, İzmir’in seçkin konaklama yerlerinden biri olan Princess Otel’deydi. Külüstür arabamızla 5 yıldızlı otel kapısından giriş yaparken güvenlik görevlisinin yüzündeki hayret ifadesi görülmeye değerdi doğrusu. Otopark görevlisinin, biz arabamızı park alanındaki birbirinden pahalı arabaların arasına park ederken ki yüz ifadesi ise takdire şayandı. Bir insanın aynı anda hem şaşkınlık hem de tiksinme ifadesini yüzünde sergileyebildiğine hiç tanık olmamıştım çünkü… Külüstür Uno’muzu siyah bir Mercedes ile markasını tam olarak çıkartamadığım ama her haliyle “Ben pahalıyımmm!” diye bağıran kırmızı bir spor arabanın arasına park ettik ve otele doğru ilerlemeye başladık. Yürürken 17-18 yaşlarında bir grup genç takıldı gözüme. “Allah Allah… ne işi var bunların burada acaba?” diye sordum merakla. “Bırak şimdi onları, nerede şu seminer?” dedi asabiliğinden asla ödün vermeyen pek muhterem çalışma arkadaşım ve adımlarını hızlandırdı. Biraz daha ileride yine aynı yaşlarda, oldukça şık giyimli bir grup genç kızla karşılaştık bu sefer. “Bu işte bir yanlışlık var galiba. Bu bir şirket yemeğinden çok mezuniyet gecesine benziyor, baksana.” dedim iş arkadaşıma. Sen ne anlarsın dercesine tepeden bir bakış attı bana ve hızla yürümeye devam etti. Az ileride bir bayan karşıladı bizi. İkimizle de el sıkıştıktan sonra “Siz hangi öğrencinin velisiydiniz acaba?” diye sordu merakla. İşte o an kendimi tutamayıp kahkahayı patlattığım andı. İş arkadaşımın yüzündeki bozguna uğramış ifade, otoparktaki görevlinin yüzünde gördüğüm ifadeden çok daha keyif vermişti doğrusu.

Hızla oradan ayrıldık. Ben hala kahkaha krizleriyle sarsılırken iş arkadaşım sinirle telefonunu karıştırmaktaydı. “Gülme, çok sinirliyim” falan diyordu bir tarafta da bana ama elimde değildi. Birkaç kısa telefon görüşmesinin ardından seminerin Termal Otel’de olduğunu öğrendik. Yani bulunduğumuz yerin bir yan tarafındaydı. Aceleyle arabaya bindik ve otelden ayrıldık. Termal Park levhasını gördüğümüz yerden içeri saptık. Orada bizimle aynı sektörde çalıştığı üzerindeki ilandan belli olan bir araç ile karşılaştık. “Bu kez kesinlikle doğru yerdeyiz” diyerek araçtan indi bizimkisi. Benim gözlerim ise etraftaki mayolulara takılmıştı bu kez. “Yine yanlış yerdeyiz galiba ama hadi hayırlısı” dedim içimden. Bizimkisi hızla resepsiyona yönelip toplantının yerini sordu. Görevlinin boş bakışlar eşliğinde verdiği “Ne toplantısı?” cevabıyla birlikte beni yine bir gülme tuttu. Neyse ki bu kez kendimi tutmayı becermiştim. İyice sinirlenen çok sevgili çalışma arkadaşım “Şirketler arası bir seminer düzenlenecekti. Burada olduğunu söylediler bana.” diye sertçe çıkıştı. Resepsiyondaki görevli gayet sakin bir tavırla “Beyefendi, burası havuz. Burada ne tür bir toplantı düzenlenebilir ki?” diyerek cevapladı. Ardından da “Siz muhtemelen Termal Otel’e gidecektiniz” diye ekledi ve bize otelin yerini tarif etti. Bir kere daha hızla ortamı terk ettik ve otelin yolunu tuttuk.

Otele vardığımızda “Bu kez doğru yerdeyiz.” dedi zafer kazanmış birinin edasıyla. Bunu söylemesine gerek yoktu, etraftaki onlarca armalı şirket aracından bu zaten hemen anlaşılıyordu. Çok geç kalmış olmadığımızı umarak hızlı adımlarla Seminer Odası yazan tabelayı takip ettik. Hatırı sayılır sayıda basamağı soluk soluğa tırmandıktan sonra toplantı odasına doğru yürümeye başladık. Tam kapıdan geçecektik ki şık giyimli bir bey kapıdan dışarı çıktı ve ellerini omuz hizasına kaldırarak “Geç kaldınız. Seminer az önce bitti arkadaşlar, girmenize gerek yok.” diyerek bizi geri çevirdi.

Yavaşça geldiğimiz yerden geri döndük. Güneş üzerimizde alçalıyordu. Tam karşımızda durgun bir deniz manzarası görünüyordu. Ağır adımlarla merdivenlerden inerken manzaraya şöyle bir baktım ve dedim ki: “Vay be! Bu hayatımda katıldığım en bilgilendirici seminerdi…”

İzmir'de Günbatımı / Sunset in Izmir photo by e-mithril

Pazarolla Sayı 92'de yayınlanmıştır.

7 comments:

Pabuc dedi ki...

:)))))))))))))))))))) süpermiş yaa çok güzel bir yazıı...Arkadaşının surat ifadesinide çekip resmini bloga ekleseydn çok daha fazla gülerdimmmm

mit dedi ki...

hehehe :) Valla o anda değil onun fotoğrafını çekmek, yanına bile yaklaşılmıyordu. Beğenmene sevindim. Teşekkürler...

Fatih Akuzun dedi ki...

:D hehe . abi şimdi benim anlamadığım bu da dergi için yazdığın kurgulardan mı yoksa gerçekten mi yaşandı :D

Serap dedi ki...

aşkolsun ihsoş o kadar liseli gençten ve mayolu güzelden bahsetmişsin ama ben yokum
çok teesüf ederim :))

Meral dedi ki...

anacım yediriyorlar,gezdiriyorlar hala şikayetmi ediyorsun =)

mit dedi ki...

@Fatih: Tamamen gerçek adamım :) Dergi için kurguladığım bişey olsayı burada olmazdı, di mi? ;)

@Serap: Yazım senin güzelliğinin gölgesinde kalmasın dedim arkadaşıııım :) İstiyosan hemen senin için özel bir paragraf açayım, ne demek? :)

@Meral: Evet! Her zaman... muhahaha :) Baki'den kalan bi alışkanlık :) (seviyorum seni müdüüür...)

Fatih Akuzun dedi ki...

abi süpermiş yaaa :D