26 Aralık 2010 Pazar

Arayış ( Bölüm 2 ) -Son-

Kayıp Rıhtım sitesinde yayınlanan Aylık Öykü Seçkisi için yazılmıştır.

İblis gittikten sonra gökyüzü tekrar eski, renkli haline dönmüştü. Azmi saatlerdir yürüyordu. Yoksa günler mi geçmişti? Belki de sadece dakikalar… Gecenin ve gündüzün olmadığı bu yerde bunu kestirmek zordu. Neyse ki bu yerde yorgunluk, açlık ya da susuzluk gibi şeyleri de hissetmiyordu. İlk başlarda bu biraz garip gelse de aramaya devam edebildiği sürece buna itirazı yoktu. Derken bir yol ayrımına daha geldi Azmi. Pusulasını tekrar cebinden çıkardı ve ibrenin hangi yönü göstereceğini beklemeye başladı merakla. Bu kez sol tarafı gösteriyordu pusula. Azmi pusulayı cebine geri koyarken “Bu minik şey yanımda olmasa ne yapardım bilmiyorum doğrusu.” diye düşünüyordu kendi kendine.

Derken tam arkasından “Hey, minik!” diye bir ses duydu. Refleksif olarak hemen o yöne döndü ve taştan bir köprü yerine karanlık bir sokak arası ile karşılaşınca afallayıp kaldı.
“Hayal görmeye başladım galiba.” diyerek ellerini yumruk yapıp gözlerini ovuşturdu. Fakat gözlerini tekrar açtığında hâlâ o sokak arasına bakmaktaydı. Tuğla duvarlar, yarısı sökülmüş eski afişler, bir yanıp bir sönen arızalı sokak lambası ve büyükçe bir çöp konteynırı… Hepsi de oldukça gerçekçi duruyordu. Yavaş adımlarla çöp konteynırına yanaştı ve çekinden bir şekilde elini yüzeyinde gezdirdi. Gerçekti. Soğuk ve pis kokulu…

“Hey minik! Ne o? Ait olduğun yere mi dönmeye çalışıyorsun yoksa?” diye seslendi az önceki ses yeniden. Omzunun üzerinden geriye baktığında sokağın başında duran birinin karanlık siluetini gördü. Gözlerini kısarak o yöne döndüğünde karanlık siluet de ona doğru yaklaşmaya başladı.
“Beni hatırlamadın mı minik?” dedi siluet.
“Sen de kimsin ve neden bana minik deyip duruyorsun?” diye yanıt verdi Azmi. Fakat ağzından çıkan sesle irkiliverdi. Sesi küçük bir çocuk gibi çıkmıştı çünkü. Ellerine baktı ve küçük birer çocuğa ait iki minik el gördü. “Hey! Neler oluyor?” dedi şaşkınlıkla.
“Demek beni hatırlamıyorsun?” dedi siluet, sanki Azmi hiçbir şey söylememiş gibi konuşmasına devam ederek. “Çok yazık… Neyse ki ben anılarımızı tazelemek niyetindeyim minik.”

Siluet gölgelerden sıyrılıp sokak lambasının aydınlattığı kesimlere geldi ve Azmi o anda karşısındakinin kim olduğunu hatırladı. Küçük bir çocukken onu döven ve değerli tüm eşyalarını çalan hırsızdı bu. Gerçi yüzü biraz deforme olmuştu ve teni hafif mavimsiydi. Kafasındaki şeyler minik birer boynuz muydu? Gözleri de yeşil bir ışıkla parıldıyordu sanki. Ayrıca adamın bu kadar iri bir vücudu olduğunu hiç mi hiç hatırlamıyordu Azmi. Gerçi 6 yaşındaki bir çocuğa tüm yetişkinler biraz büyük görünüyor olmalıydı ama adam yine de gereğinden fazla iriydi işte.
“Bu saatte yatağında olman gerekmiyor mu minik?” dedi hırsız, tıpkı yıllar önce olduğu gibi.
Azmi korku ile yutkundu, bundan sonra gelen kısmı çok iyi hatırlıyordu.
“Görüyorum ki beni hatırladın.” diye sırıttı adam keyifle. “Şimdi seni öldüresiye dövmem, her şeyini almam ve seni o konteynıra tıkmam gereken kısımdayız.” diye devam etti kıkırdayarak. “Ama… Bu seferlik, sadece bu seferlik bir istisna yapabiliriz.”
“N-neymiş o?” diye sordu küçük Azmi.
“Bu kez seni görmezden gelebilirim. Eğer hemen şimdi evine dönersen…” dedi hırsız bir elini tuğla duvarlardan birine doğru uzatarak. “Ve yatağına uzanıp uyursan…” diye devam etti sözüne, tuğlalar otomatik kapı misali gürültülü bir şekilde yana kayarak açılır ve bir yatak odasını gözler önüne sererken.
“Beni dövmeyecek misin yani?” diye sordu Azmi, korku ve şaşkınlıkla.
“Hayır. Tek istediğim yatağına dönmen.”
 “Yatağıma?”
“Yatağına… Uzan ve dinlen. Vazgeç.”
“Vaz mı geçeyim?” dedi Azmi. Sonra kaşlarını çatarak “Ama ben… Ben asla vazgeçmem!” dedi öfkeyle. “Şimdi anlıyorum. Sen o hırsız falan değilsin, sen az önceki iblissin!” O bunları söyler söylemez karanlık sokak arası anında kayboldu ve kendini yeniden taş köprünün üzerinde buldu. Karşında ise ne bir iblis ne de bir başkası vardı fakat gökyüzünden bir yerlerden çok eğlendiği belli olan iblisin kıkırdamaları duyuluyordu.
“Seni aşağılık!” diye homurdandı Azmi, “Neredeyse beni kandıracaktı.” Bedeninin tekrar eski haline döndüğünü gördü ve “Böylesi daha iyi.” diye mırıldandı kendi kendine. Ardından bir kez daha yürümeye devam etti.

***

Çok geçmemişti ki bir dört yol ağzı ile daha karşılaştı. Pusulasını tekrar çıkardı ve aletin gösterdiği yönde ilerlemeye devam etti. O sırada izleniyormuş gibi bir hisse kapıldı. Bunu daha önce de hissetmişti. Sevdiği kadının gözleri şu anda ona bakıyor ve onu seyrediyordu. Bunu iliklerine kadar hissediyordu. Kalbi heyecan ile güm güm atarken gökyüzüne baktı ve “Neredesin aşkım?” diye sordu.
“Neredeydin Azmi?” diyen bir ses duydu az ötesinden. Bakışlarını o yöne çevirdiğinde sallanan sandalyede oturan yaşlı bir kadın ile göz göze geldi.
“Seni çok merak ettim.” dedi kadın.
“Anne?” dedi Azmi şaşkınlıkla. “Gerçekten de sen misin?”
“Benim elbette. Neden şaşırdın ki oğlum?” dedi yaşlı kadın.
“Hayır! Sen annem olamazsın, bu sadece bir kandırmaca.” dedi Azmi.
“Bak şimdi… İnsan annesini tanımaz mı yavrum? Üzüyorsun beni ama.” dedi kadın küskünlükle. Kadını böyle üzgün görmek Azmi’nin içini sızlatmıştı.
“İyi de… Burada ne işin var anneciğim?”
“Burada ne işim mi var? Evimizdeyiz ya oğlum, başka nerede olacaktım ya?” diye sordu yaşlı kadın. Şaşkınlıkla etrafına bakan Azmi gerçekten de evlerinde olduklarını gördü hayretle. Mobilyalar, eşyalar ve her şey tıpkı hatırladığı gibiydi.
“Yoksa beni evden mi atacaksın?” diye sordu kadın. “Makbule teyzene yaptıkları gibi beni de huzurevine mi kapattıracaksın?”
“Olur mu hiç öyle şey anneciğim.” dedi Azmi kadının yanına gidip diz çökerek. Kadın şefkatle oğlunun başını okşadı. Tıpkı her zaman yaptığı gibi…
“Ah Azmim ah… Beni görmeye eskisi kadar gelmiyorsun artık. Eskiden daha sık gelirdin, ben de sana kek yapardım. Hatırladın mı?”
“Hatırlamaz mıyım anneciğim. Ne de güzel olur senin kekin.”
“Küçüklüğünden beri çok seversin zaten.” dedi gülen kadın. “Solgun görünüyorsun, hasta falan mısın yoksa?
“Ben… Sadece biraz yorgunum hepsi bu.”
“Neden biraz dinlenmiyorsun o zaman. Uzan şöyle divana.”
“Hayır, olmaz. Yoluma devam etmem gerek.”
“Ne yolu oğlum? Evdeyiz işte. Biraz dinlen, uzan, uyu…”
“Bitirmem gereken işler var anne.”
“İşler bekler oğlum. Bugünlük yeter, ara ver biraz.”
Azmi kaşlarını çatarak kadına baktı. “Her zaman “Bugünün işini yarına bırakma” derdin, şimdi ne oldu?” diye sordu.
Kadın “Şey… Öhöm… Her zaman öyle demezdim canım.” dedi biraz bocalayarak. “İnsan bazen bazı şeylerden vazgeçmeli.” diye ekledi ardından.
“Annem hiçbir şeyden vazgeçmememi de öğütlerdi!” dedi ayağa kalkan Azmi.
Kadının ifadesi önce şaşkınlığa sonra öfkeye dönüştü, ardından kendinden emin bir şekilde gülümsedi. Gülerken gözleri kızıl bir parıltı ile parlamaya, kafasının yan taraflarından ise boynuzlar çıkmaya başladı. Yine o iblisti bu.
“Bravo ölümlü.” dedi iblis, her zamanki hırıltılı sesiyle. “Beklediğimden dayanıklı çıktın ama daha bitmedi. Şunu bil ki ben de asla vazgeçmem. Eninde sonunda ruhun benim olacak.” diye devam etti. Sonra da bir anda ortadan kayboldu. Onunla beraber ev ve içindeki eşyalar da kaybolmuştu. Sanki hiç olmamışlar gibi… Hoş, belki de gerçekten de hiç olmamışlardı. Kendini yeniden taş köprü üzerinde bulan Azmi yumruklarını sıkarak gökyüzüne salladı ve “Kim vazgeçmeyecek göreceğiz!”diye bağırdı öfkeyle.

O sırada sevgilisinin kendisini seyreden gözlerini tekrar üzerinde hissetti. “Merak etme aşkım. Seni bulacağım ve ikimizi de buradan kurtaracağım. Senden asla vazgeçmeyeceğim, asla!” dedi kendi kendine. Sonra sıkıntı ile iç çekti ve yürümeye devam etti. Merak edecek bir şey yoktu, pusula kendisine doğru yolu gösterirdi.

***

Yeşil gözlü, sarışın bir kadın oturmuş, önünde duran küçük kutunun içine bakıyordu. Dikdörtgen şeklindeki kutu oldukça garip desenlere sahipti ve kemik motifleri ile süslenmişti. Tam ortasında ise boynuzları olan irice bir kafatası işlemesi vardı. Kadın kutunun içindeki bir şeye dikkatle bakıyor ve kafasını memnuniyetsiz bir biçimde sağa sola sallıyordu.
“Ne o? Seninki hâlâ vazgeçmedi mi?” diye sordu odaya yeni giren kumral bir kadın.
“Hayır, hâlâ aramaya devam ediyor. O kadar inatçı ki…”
“Sana erkek arkadaşlarını seçerken daha dikkatli olmanı söylemiştim.” diye güldü kumral kadın.
“Ne bileyim ben bu kadar inatçı olacağını? Gerçi erkeklerin çoğu böyle… İlişkimiz bitti dediğinde bittiden anlamıyorlar bir türlü.” diye yanıtladı sarışın olan.
“Nihayet anladın.” dedi kumral olan gülerek. “Dört yüz yaşındaki biri için biraz geç oldu ama…”
“Ben üç yüz doksan yaşındayım bir kere!”
“Her neyse… Bu kaçıncı erkek hayatım? Çıktığın her erkeği kutuna hapsediveriyorsun neredeyse.”
“Yapışık erkeklerden kurtulmanın daha kolay bir yolu varsa hemen söyle. Hem iblisimin de eğlenceye ihtiyacı var. En azından senin gibi ejderhama yem etmiyorum.”
“O bir istisnaydı!” dedi kumral olan.
“Eh, benimkiler de bir istisna o zaman.” dedi sırıtan kadın. “Her neyse…” diye devam etti kutuyu kapatarak. “O pusula elinde olduğu sürece her zaman yanlış yöne gidecek nasıl olsa. Dışarı çıkalım mı? Bu gece kendime yeni bir sevgili bulasım var.”
“Delisin sen.” dedi kumral olan gülerek ve iki kadın süpürgelerine binip gecenin karanlığına doğru uçarak uzaklaştılar.

- Son -

8 comments:

Pabuç dedi ki...

Geldim gidiyorum..uzun zamandır yazılarına yorum yapamadığım için utanıyorum ...ne biçim bir izleyiciyim ben diye de kızıyorum kendime..

Ama sen çok iyi birisin kızmıyorsundur bana :)

SEvgiyle ve duayla kal güzel insan...

Allaha emanetsin..

mit dedi ki...

Hiç utanma, sıkılma arkadaşım. Aynı şeyi ben de yapamıyorum, kaç zamandır ne bir yroum bırakıyorum ne de sayfana uğrayabiliyorum. O yüzden kızma kendine.

Sevgi ve huzurla kal arkadaşım, Allah'a emanet...

Serap dedi ki...

Ebrar +1 demek istiyorum bende...

ve yeri gelmişken sağlıklı mutlu bir yıl dilerim ...

mit dedi ki...

Düşünceler karşılıklı diyorum ben de arkadaşım :)

Sana ve ailene mutlu ve sağlıklı bir yıl dilerim.

Sevgiler...

Adsız dedi ki...

Hemşerim sevdiklerinle sağlıklı,mutlu,huzurlu,rengarenk düş tadında,şahane bir yıl geçirmeni diliyorum.Her şey gönlünce,dilediğin gibi olsun.sevgilerimle.

mit dedi ki...

Sağ ol Kamikaze. Ben de sana, ailene ve tüm sevdiklerine huzur ve mutluluk dolu bir yıl dilerim :)

Adsız dedi ki...

kavuşamayacak demek ki sevdiği kadına. Arayış hepimizde ömür boyu sürüyor.Bence inatçı eninde sonunda bulur sevdiği kızı:)Sürükleyici,güzel bir hikayeydi.ellerine sağlık:)

mit dedi ki...

Böyle bir kadına kavuşmasın daha iyi arkadaşım. Baksana adamcağızı hapsetmiş kutusuna! İnsan yazdığı karaktere bu kadar işkence eder mi yahu, ne zalim yazarlar var! :)

Umarım senin tüm arayışların mutlu sonla biter sevgili arkadaşım. Sevgi ve dostlukla...