On yedi yıl… Dile kolay. Tam on yedi yıl önce başlamış İzmirli kitap tutkunlarının her yıl iple çektiği bu güzel ve anlamlı organizasyon. Üniversite yıllarımda sınıf arkadaşlarımla birlikte Altıncı İzmir Kitap Fuarına katıldığımız zamanı hatırlıyorum da… Ne kadar heyecanlı ve ne kadar da hevesliydik. İşin güzel tarafı hâlâ öyleyiz. Bir diğer güzel şey de aradan onca yıl geçmesine rağmen fuarın kapılarından içeri girerken yanımda aynı dost yüzlerin olması, yüzlerinde ve gözlerinde hâlâ aynı samimiyeti görebilmem.
Oysa ne kadar da emindim bu yılki fuara içim buruk, boynum bükük katılacağımdan. Yayın evim, bir hafta kadar önce bana bu sene İzmir fuarına katılmayacağını bildirmişti çünkü. Moralim acayip derecede bozulmuştu. Ama çok şükür ki hiç de öyle olmadı ve oldukça eğlenceli, moral depolatan, kütüphanemi dolup taşıran bir fuar haftası geçirdim.
İzmirliler bilir; senede bir gün şehre acayip derecede yoğun ve şiddetli bir yağmur yağar, sokakları seller götürür ve çöp tenekeleri sandal olmaya özenerek caddelerde aheste aheste dolanmaya başlar. Ama ertesi gün o yağmur hiç yağmamış gibi günlük güneşlik olur her taraf. İşte o yağmurlardan biriyle başladı 17. İzmir Kitap Fuarı… Fuara gittik, gidiyoruz, birazdan gideceğiz derken yağmur yağdı da yağdı, seller aktı da aktı ve camdan bakmaktan yorgun düşen tüm Arap kızları yanına diğer milletlerden arkadaşlarını da alarak başka işlerle meşgul olmaya başladı. Ama yağış bir türlü dinmek bilmedi…
Günlerden Cumartesi olduğundan öğlene kadar çalışıyordum güya. Fakat önümde biriken işler de yağmurla doğru orantılı gidiyordu aksi gibi. Böylece sözde saat 15:00’te olan buluşmamız hem yoğun yağmur hem de yoğun iş tempom yüzünden önce 16:00’e, sonra 17:00’e erteledi; en sonunda da kendini ‘İptal Edilmiş Randevular Çukuru’nda buluverdi. Saat 17:30 gibi şansıma söverek kapıdan çıktığımda yağmur hâlâ yağıyordu. Kendimi zar zor şirket arabalarından birine attım ve iş arkadaşım beni eve bırakırken küskün gözlerle dışarıyı izlemeye başladım. Derken hiç beklemediğim iki şey gerçekleşti: Yağmur birdenbire sona erdi ve tıkanan trafiğin etkisiyle aracımız tam da fuarın kapısının önünde duruverdi. Gözlerime inanamadım! Hatta onları bir iki kez kırpıştırma gereği bile hissettim. Bir fuar kapısına, bir de tıkanan trafiğe baktım bir müddet. Sonunda dayanamayıp “Ben iniyorum!” dedim ve hücum borusu eşliğinde kapılara koşturdum.