Jo Walton'un bol ödüllü kitabı (Hugo, Nebula ve BFS ödüllerini toparladı kendisi) Ötekiler Arasında, arkasında birbirinden değişik bir sürü hatıra bırakan bir çalışma oldu benim için. Kitabın kendisini herhangi bir kategoriye tam manasıyla oturtamadığımız için bu durum o kadar da şaşılacak bir şey değil elbette; çünkü bu roman, sayfaları arasında hem bir peri masalı, hem bir aşk hikâyesi, hem yazarının hayatından kesitler, hem fantastik öğeler hem de bilimkurgu romanlarına bir tür saygı duruşu içeriyor. (Bir de siz bilmeseniz de bir çevirmenin dramı yatıyor arkasında...)
Kitabımızın kahramanı Morwenna Phelps (kısaca Mori), perilerle konuşabilen ve hayattaki tek dostu kitaplar olan, on beş yaşındaki genç bir kız. Aynı zamanda da tıpkı annesi gibi Mori de bir büyücü; ama ellerinden şimşekler atan ya da asasıyla kıvılcımlar saçan büyücüler gelmesin hemen aklınıza. Çünkü kitabın içinde alıştığımızdan oldukça farklı bir büyü sistemi var. Yazarın kendi kurduğu cümlelerle açıklamak gerekirse:
"Hemen hemen her zaman büyünün varlığını inkâr edebilecek bir tesadüfler zinciri bulabilirsiziniz. Çünkü kitaplardaki gibi gerçekleşmez. Tesadüfler zincirini oluşturan şey büyünün ta kendisidir. Doğası böyledir. Parmaklarınızı şaklatarak bir gül yaratabilirsiniz ama bunun asıl nedeni uçakla geçen birinin tam o esnada düşürdüğü gülün elinize konmasıdır. Gerçek bir kişi, gerçek bir uçak ve gerçek bir gül vardır, ama elinizde bir gül tutuyor olmanızın sebebi büyü yapmamış olduğunuz anlamına gelmez."
Mori, yarı deli annesiyle girdiği büyülü bir savaş sonucunda topal kalmış ve ikiz kız kardeşini kaybetmiş biri olarak çıkıyor karşımıza. Evden kaçan Mori, onlar henüz yeni doğmuş bir bebekken kendilerini terk eden, fotoğraflar haricinde hiç görmediği babasının yanına sığınır. Fakat babasıyla aynı evde yaşayan üç tane de halası var ve kardeşlerinin evliliğini hiçbir zaman tasvip etmemiş olan halalar Mori'yi apar topar bir yatılı okula göndermekte gecikmez. Böylelikle küçük kitap kurdumuz kendisini büyüden ve perilerden tamamen soyutlanmış, kendisiyle hiçbir ortak yanı bulunmayan kızlarla dolu, hapishane benzeri bir okulda bulur. Ve olaylar gelişir, diyerek bundan sonrasını kitaba bırakıyorum ki hem sizi daha fazla sıkmayayım hem de okumak isteyenler beni sopalarla kovalamasın.
Ötekiler Arasında baştan aşağı fanastik ve bilimkurgu romanlarıyla dolu bir eser; çünkü Mori hiç durmadan kitap okuyan biri ve bitirdiği her kitabın beğendiği ya da beğenmediği yerlerini günlüğüne mutlaka not ediyor (Bu arada belirtmeyi unuttum, roman bir günlük şeklinde yazılmış). Aslında bunda şaşılacak bir şey yok, çünkü yazar Jo Walton'ın asıl mesleği zaten kitap eleştirmenliği ve zekice bir biçimde en iyi olduğu şeyi romanına yedirmeyi başarmış. Hâl böyle olunca da kitabın neredeyse son sayfasına kadar adeta bir yazarlar geçidiyle karşı karşıya kalıyorsunuz. Kimler yok ki? Tolkien, Le Guin, Asimov, Zelazny, Silverberg, Heinlein, Delany ve daha onlarcası... Şahsen sevdiğim yazarların adını ve eserlerini görmek, "Acaba sonraki sayfada hangi yazardan/kitaptan bahsedecek?" diye merak etmek ve o romanlardan alıntılarla karşılaşmak benim için gayet eğlenceliydi.
Bunun dışında adını hiç duymadığım birkaç yazar ve çokça kitapla da karşılaştım çeviri boyunca. Ayrıca okumaya henüz fırsat bulamadığım birkaç eser hakkında da bilgi birikimim oldu. Jo Walton bunlardan bazılarını o kadar ballandıra ballandıra anlatıyor ki bir yerden sonra hepsini not alıp okunacaklar listenizi kabartırken buluyorsunuz kendinizi. Eğer siz de benim gibi bir kitap kurduysanız sırf bunun bile ne kadar zevkli bir şey olduğunu çok iyi tahmin edebilirsiniz zaten...
İronik bir biçimde çeviriyi en çok zorlaştıran şey az önce keyifle bahsettiğim kitapların ta kendileri. Neden mi? Çünkü Ötekiler Arasında'da tamı tamına 154 tane farklı kitaptan bahsediliyor! Kimi adıyla, kimi yazarıyla, kimi bir alıntıyla, kimiyse bir göndermeyle anılan 154 kitap... Üstelik bunların sadece yarısı dilimize çevrilmiş durumda. Bunun yol açtığı iki zorluk vardı.
Birincisi, çevrilmiş kitaplar ve onlardan yapılan alıntılar. Ötekiler Arasında'nın asıl numarası önceden okuduğunuz kitaplara göndermeler yaparak hatıralarınızı kıpraştrımakta yattığı için bunları ülkemizdeki çevirilerine sadık biçimde yazmanız gerekiyor. Hatta mümkünse birebir aynı cümleyi almalısınız ki okuyan kişi o satırı daha önce de gördüğünü anında hatırlayabilsin ve kitap doğru etkiyi bırakabilsin.
Örneğin bir yerde granfalloon ve karass terimlerinden herkesin bildiği bir şeymiş gibi bahsediliyor; fakat bunların ne anlama geldiğini yalnızca Kurt Vonnegut'ın Kedi Beşiği adlı romanını okuyan biri anlar ve kitapta da ilk okuduğu çeviriye sadık olarak (granfalun ve karass imiş, bulana kadar ter aktı) görmek ister. Ya da ne bileyim, Gandalf'ın ettiği bir lafı Yüzüklerin Efendisi'ndeki hâliyle görmek ister. Veya Le Guin'in Mülksüzler romanı okumuş olan biri, Ansible adlı hayali cihazı bizdeki baskılardaki adıyla, yani Yanıtlayıcı olarak görmek ister. Aksi takdirde yazarın o noktada neden bahsettiğini, neye gönderme yapıldığını da anlayamaz zaten.
İşte bu yüzden çeviri boyunca sık sık (hemen hemen her sayfada) durup masamdan kalkmak, eski kitaplarımı karıştırıp birebir çevirileri bulmak, arada dalıp elimdeki kitabı okumaya devam ederek bol bol vakit kaybettikten sonra kendime söverek yeniden çeviriye dönmek, bir sayfa sonra ise aynı işlemi başka bir kitapla gerçekleştirmek rutin hâlini aldı bir yerden sonra. Tabii 154 kitabın hepsine de sahip değilim maalesef, o nedenle bol bol Kayıp Rıhtım'dan Hazal'ın, Yosun'un, Hakan'ın ve Tarık'ın da başının etini yem... öhöm... yardımını almak zorunda kaldım. Kendilerine buradan bir kez daha teşekkürler.
Allah'tan sadece isim olarak geçenlerde çok fazla sıkıntı yaşamadım, çünkü internet sağ olsun artık elimizin altından onlarca kitap sitesi var ve yazarların dilimize çevrilen eserlerine birkaç saniyede şıp diye ulaşabiliyorsunuz. Böyle bir imkân olmasaydı ne yapardım, düşünemiyorum bile. Herhâlde elimde bir listeyle kapı kapı, kütüphane kütüphane, sahaf sahaf dolanır dururdum. Siz de kitabı 2020 civarında falan okurdunuz muhtemelen...
İkinci zorluksa çevrilmeyen kitaplardaki üstü kapalı göndermeleri çözme kısmıydı. Mesela kitabın hemen başlarında Mori babasını Lazarus Long'a benzetiyor. İyi ama neden? Lazarus Long da kim, babasıyla ne alakası var? Uçurmuş herkes, o da kim oluyor, sen kimsin, kim bunlar? Çeviri yine orada bırakılır, internet alemine dalınır, sayfa sayfa araştırma yazısı okunur, arada eliniz çağımızın hastalığı Facebook'a kayar ve vakit kaybedersiniz. Sonra... "Heinlein'in ünlü karakteri Lazarus Long, Laz ve Long adında iki ikiz kız kardeşin babasıdır," cümlesini okumanızla beyninizde bir ampul yanar. Sevinçle çeviriye döner, bir güzel dipnot hazırlar ve kendinizden memnun bir şekilde işinize devam edersiniz. Ta ki bir sonraki sayfada benzer bir göndermeyle (Örn. "Robert Silverberg utancından yerin dibine geçmiş olmalı!") karşılaşıp "İyi de neden? Nedeeen?" nidaları eşliğinde başınızı masanıza tekraaaar tekrar vurmaya başlayıncaya kadar...
Ötekiler Arasında'nın bünyesinde çok sayıda kitap olunca dipnotlar da aldı başlarını gitti. Öyle ki bazı sayfaların yarısını dipnotlar kaplar hâle geldi. Baktım bu iş böyle olmayacak, durum dipnot arası kitap okumaya doğru gidiyor, tüm kitap isimlerini ayrı bir listede toplamaya karar verdim. Böylece kitabın sonundaki 154 maddelik listeyi hazırlamış oldum. "Hadi elim değmişken hangi yayınevlerinden çıktığını da yazayım bari," diyerekten işi bir adım ileriye taşıdım. Son olarak çevrilmemiş kitapların orijinal adlarını da ekleyip işin meraklılarına bir selam çaktım. Efendim? Kitapta hâlâ çok dipnot mu var? İşte bu iyileştirilmiş hâli, gerisini siz düşünün artık...
Jo Walton'ın dili oldukça sade olduğundan bu kitapta çok fazla kelime oyunuyla karşılaşmadım. İçlerinden en çok aklımda kalanı, "A nice niece from Nice ate a nice Nice biscuit and an iced bun..." tekerlemesi oldu. "Nice" kelimesinin çokluğuna dikkat edin efenim. Burada asıl amaç "Nice Niece" (Sevimli/Hoş/Tatlı/Şirin Yeğenim) tamlamasındaki ses uyumunu kullanarak ufak bir kelime oyun yapmak. Ama bunu Türkçeye çevirince ne ses uyumu ne de bir şey kalıyor tabii: "Nice'ten gelen tatlı yeğenim, tatlı bir Nice bisküvisi ve buzlu bir çörek yedi..." Oldu mu? Yooo... Picasso tablolarından farkı kalmıyor işte, yalan mı? Hadi çıkın bakalım işin içinden çıkabiliyorsanız... Bir de öyle bir şey bulmalısınız ki kitap boyunca sürekli kullanılan Nice Niece'in yerini de tutabilsin.
"Yarma Yeğenim... Yok, bu pek olmadı galiba. Zaten bisküviyle de uyumlu olması lazım. Hmmm... Ballı Yeğenim? Aybalam! Nice... Nays... Hays! Niye kafanı duvarlara vuruyorsun İhsan?" şeklinde ikinci benliğimle uzun uzun sohbetlerde bulundum aşağı yukarı 1 gün boyunca. Şizofrene bağladım, evet. Çaktırmayın, duymayayım.
En sonunda Yegâne Yeğen'den yola çıkarak şu cümleyi kurdum: "Yemen’de yetişen yegâne yeğenim Yemen’de yetişen yemişlerimi yedi..." Sonra da arkama bakmadan karanlıklara doğru kaçtım!
...diyorum, ve bir yazımı daha burada noktalıyorum. Umarım okurken siz de benim kadar keyif almışsınızdır. Sağlıcakla kalınız.
Örneğin bir yerde granfalloon ve karass terimlerinden herkesin bildiği bir şeymiş gibi bahsediliyor; fakat bunların ne anlama geldiğini yalnızca Kurt Vonnegut'ın Kedi Beşiği adlı romanını okuyan biri anlar ve kitapta da ilk okuduğu çeviriye sadık olarak (granfalun ve karass imiş, bulana kadar ter aktı) görmek ister. Ya da ne bileyim, Gandalf'ın ettiği bir lafı Yüzüklerin Efendisi'ndeki hâliyle görmek ister. Veya Le Guin'in Mülksüzler romanı okumuş olan biri, Ansible adlı hayali cihazı bizdeki baskılardaki adıyla, yani Yanıtlayıcı olarak görmek ister. Aksi takdirde yazarın o noktada neden bahsettiğini, neye gönderme yapıldığını da anlayamaz zaten.
İşte bu yüzden çeviri boyunca sık sık (hemen hemen her sayfada) durup masamdan kalkmak, eski kitaplarımı karıştırıp birebir çevirileri bulmak, arada dalıp elimdeki kitabı okumaya devam ederek bol bol vakit kaybettikten sonra kendime söverek yeniden çeviriye dönmek, bir sayfa sonra ise aynı işlemi başka bir kitapla gerçekleştirmek rutin hâlini aldı bir yerden sonra. Tabii 154 kitabın hepsine de sahip değilim maalesef, o nedenle bol bol Kayıp Rıhtım'dan Hazal'ın, Yosun'un, Hakan'ın ve Tarık'ın da başının etini yem... öhöm... yardımını almak zorunda kaldım. Kendilerine buradan bir kez daha teşekkürler.
Allah'tan sadece isim olarak geçenlerde çok fazla sıkıntı yaşamadım, çünkü internet sağ olsun artık elimizin altından onlarca kitap sitesi var ve yazarların dilimize çevrilen eserlerine birkaç saniyede şıp diye ulaşabiliyorsunuz. Böyle bir imkân olmasaydı ne yapardım, düşünemiyorum bile. Herhâlde elimde bir listeyle kapı kapı, kütüphane kütüphane, sahaf sahaf dolanır dururdum. Siz de kitabı 2020 civarında falan okurdunuz muhtemelen...
İkinci zorluksa çevrilmeyen kitaplardaki üstü kapalı göndermeleri çözme kısmıydı. Mesela kitabın hemen başlarında Mori babasını Lazarus Long'a benzetiyor. İyi ama neden? Lazarus Long da kim, babasıyla ne alakası var? Uçurmuş herkes, o da kim oluyor, sen kimsin, kim bunlar? Çeviri yine orada bırakılır, internet alemine dalınır, sayfa sayfa araştırma yazısı okunur, arada eliniz çağımızın hastalığı Facebook'a kayar ve vakit kaybedersiniz. Sonra... "Heinlein'in ünlü karakteri Lazarus Long, Laz ve Long adında iki ikiz kız kardeşin babasıdır," cümlesini okumanızla beyninizde bir ampul yanar. Sevinçle çeviriye döner, bir güzel dipnot hazırlar ve kendinizden memnun bir şekilde işinize devam edersiniz. Ta ki bir sonraki sayfada benzer bir göndermeyle (Örn. "Robert Silverberg utancından yerin dibine geçmiş olmalı!") karşılaşıp "İyi de neden? Nedeeen?" nidaları eşliğinde başınızı masanıza tekraaaar tekrar vurmaya başlayıncaya kadar...
Ötekiler Arasında'nın bünyesinde çok sayıda kitap olunca dipnotlar da aldı başlarını gitti. Öyle ki bazı sayfaların yarısını dipnotlar kaplar hâle geldi. Baktım bu iş böyle olmayacak, durum dipnot arası kitap okumaya doğru gidiyor, tüm kitap isimlerini ayrı bir listede toplamaya karar verdim. Böylece kitabın sonundaki 154 maddelik listeyi hazırlamış oldum. "Hadi elim değmişken hangi yayınevlerinden çıktığını da yazayım bari," diyerekten işi bir adım ileriye taşıdım. Son olarak çevrilmemiş kitapların orijinal adlarını da ekleyip işin meraklılarına bir selam çaktım. Efendim? Kitapta hâlâ çok dipnot mu var? İşte bu iyileştirilmiş hâli, gerisini siz düşünün artık...
Jo Walton'ın dili oldukça sade olduğundan bu kitapta çok fazla kelime oyunuyla karşılaşmadım. İçlerinden en çok aklımda kalanı, "A nice niece from Nice ate a nice Nice biscuit and an iced bun..." tekerlemesi oldu. "Nice" kelimesinin çokluğuna dikkat edin efenim. Burada asıl amaç "Nice Niece" (Sevimli/Hoş/Tatlı/Şirin Yeğenim) tamlamasındaki ses uyumunu kullanarak ufak bir kelime oyun yapmak. Ama bunu Türkçeye çevirince ne ses uyumu ne de bir şey kalıyor tabii: "Nice'ten gelen tatlı yeğenim, tatlı bir Nice bisküvisi ve buzlu bir çörek yedi..." Oldu mu? Yooo... Picasso tablolarından farkı kalmıyor işte, yalan mı? Hadi çıkın bakalım işin içinden çıkabiliyorsanız... Bir de öyle bir şey bulmalısınız ki kitap boyunca sürekli kullanılan Nice Niece'in yerini de tutabilsin.
"Yarma Yeğenim... Yok, bu pek olmadı galiba. Zaten bisküviyle de uyumlu olması lazım. Hmmm... Ballı Yeğenim? Aybalam! Nice... Nays... Hays! Niye kafanı duvarlara vuruyorsun İhsan?" şeklinde ikinci benliğimle uzun uzun sohbetlerde bulundum aşağı yukarı 1 gün boyunca. Şizofrene bağladım, evet. Çaktırmayın, duymayayım.
En sonunda Yegâne Yeğen'den yola çıkarak şu cümleyi kurdum: "Yemen’de yetişen yegâne yeğenim Yemen’de yetişen yemişlerimi yedi..." Sonra da arkama bakmadan karanlıklara doğru kaçtım!
...diyorum, ve bir yazımı daha burada noktalıyorum. Umarım okurken siz de benim kadar keyif almışsınızdır. Sağlıcakla kalınız.
8 comments:
Geçenlerde Twitter'da biri önerdi bu kitabı, hafif burun kıvırıp "periler mi? neyse madem, kitapçıma sorarım" demiştim. Şu çeviri macerasını da okuduktan sonra birkaç gün içinde kitapçıma gidip "istiyorum o kitabı! hemen istiyorum, çok çabuk, lütfen!!!" diye yakasına yapışacağım sanırım. =)
Büyük bir keyifle okudum İhsan, ellerine zihnine sağlık :) Çeviri meşakkatli iş hakikaten ama sonuç güzel olmuş, tebrikler :))
@Settie: Hahaha :) Keyifli okumalar dileyeyim o zaman şimdiden. Periler deyince insan şöyle bir duraksıyor hakikaten, ama bu kitapta "peri" olarak anılan şey bizim Tinkerbell'den çok daha farklı. Çok teşekkürler yorumun için :)
@Foondah: Sağ ol arkadaşım, eğlendiysen ne mutlu. Hep bizim Hakan'ın (magicalbronze) kafasının altından çıkıyor bu fikirler :) Çok teşekkür ediyorum tekrardan, sevgiler.
Çevirmenin notları çok severim,kitabın yazım süreci veya çeviri süreci ile ilgili şeyleri daha da çok severim. Önyargıyla bakıyordum kitaba ama almaya karar verdim.
Yine çok eğlenceli bir Çevirmenin Çemberi yazısı olmuş. Teşekkür ederim.
Kitabı henüz okumadım. İnternette pek çok tanıtımını gördüm ancak işin mutfak kısmından okuyunca etkisi bir farklı oluyor. :)
Çeviri yapmak gerçekten zor bir iş. Bu yüzden ben kitap incelemeleri yaparken mutlaka çevirmenini de belirtirim. Ama bazı bloglarda maalesef buna pek dikkat edilmiyor. Bunu da belirtmeden edemedim. :)
Bu güzel yazınız için çok teşekkürler. Çalışmalarınızda başarılar...
@Muge: Sanırım biz kitap okurlarının en çok sevdiği şeyler arasında yazım öyküsü okumak da var. Çünkü benim de en sevdiğim şeyler biridir yazım aşamasında ve sonrasında yazarın başına gelenleri okumak.
Benim burada anlattığım şey işin biraz mutfak arkası kısmı oluyor tabii, kitaba dair daha iyi bir fikir edinmenin en iyi yolu ön okumasına bir göz atmak. Ona da şuradan ulaşabilirsiniz:
http://issuu.com/burakkaptan/docs/otekiler-arasinda-1bolum
Sevgiler...
@Murat: Teşekkürler, beğenmenize çok sevindim. Açık konuşmak gerekirse bu tip yazıları yazmak normal blog yazılarından daha stresli oluyor. O yüzden bu tarz yorumları almak beni bayağı rahatlatıyor. Sağ olun.
Çevirmenler konusunda da çok haklısınız. Belirtmeden edemediğinize çok memnun olduğumu belirtmeden edemeyeceğim :)
Çok çok teşekkürler.
Merhaba, Ötekiler Arasında'yı ilk çıktığında okumuştum. Çok beğendiğim hatta en sevdiğim kitaplar kategorisine koyduğum bir kitaptır kendisi. Çevirisiyle alakalı bu yazınızı okuduğum ve kitabın dilimize çevrilirken geçtiği süreçleri öğrendiğim için mutluyum. Yemen ikilemesini çok iyi düşünmüşsünüz. :) Umarım yazarın diğer kitapları da Türkçeye çevrilir. Sevgilerle.
Merhabalar. Çok teşekkür ederim yorumunuz için. Kitabı beğenmenize çok sevindim. Çeviri süreci yazımla ilgili güzel sözleriniz için de ayrıca teşekkürler :) Sevgiler bizden...
Yorum Gönder