İnsan ne dilediğine çok dikkat etmeli; özellikle de dilediği şeyin nerede
ve nasıl gerçekleşebileceğini bilmiyorsa...
Ayıptır söylemesi, geçen cuma annem bize köfte pişirdi. Hani şu marketlerde
satılan hazır köftelerden. Lakin bu etine solgun arkadaş her ne kadar
kendisinin İnegöl köftesi olduğunu iddia etse damağımız bunun aksini gösteren
sağlam delillere sahipti. Kısacası pek de memnun kalmadık. Bunun üzerine annem,
“Hiçbir şey mangalda pişen etin yerini tutmuyor. Şöyle kömür ateşinde
pişecek...” minvalinde bir şeyler söyledi, hepimiz de onunla hemfikir olduk.
Ertesi gün, yani cumartesi akşamı ise yemekte kereviz vardı. Erkek kardeşim
Metin’le beraber sıkı bir Zeki Alasya & Metin Akpınar hayranı olduğumuz
için “Erkek adam kereviz yemez!” repliğine de sonuna kadar bağlıyızdır. Başka
repliklerini bilmiyoruz zaten, o derece... Velhasılıkelam yemek sofrasında
soğuk savaş rüzgarları esiyordu o akşam. Bunun üzerine babam, “Çocuklara pizza
söyleyelim bari,” dedi, biz de hevesle kabul ettik tabii. Ardından şöyle bol
malzemelisinden bir tane sipariş verdik. Yarım saat sonra pizzalar
kapımızdaydı. Hemen içeri aldık, masaya yerleştik, kapağı açtık ve... o da ne?
Pizzanın altı ve kenarları kömür gibi olmuştu! Somurttuk, ettik, arada küfür
dağarcığımızı geliştirdik ama aç olduğumuzdan ve beklemek istemediğimizden
yedik onu yanık haliyle. Annemle babam da yedi bu arada, sanmayın ki bize
özel...
Bir sonraki akşam yemeğimizin kağıt kebabı olması gerekiyordu (annem arada
böyle deneysel şeyler yapmayı çok sever, çok hamarattır maşallah), fakat
fırınımız çok ateşli bir delikanlı olduğundan tabaklarımızda duran şey daha çok
kömür kebabıydı... “Vallahi tarifinde en az 1 saat pişirin yazıyordu!” deyip
duruyordu annem, 30 dakikada kül olan yemeğe şaşkın şaşkın bakarak. Bir gün önceki
tartışmadan dolayı, “Doğrudur, hiç önemli değil, canın sağ olsun,” benzeri
cevaplar veriyorduk haliyle biz de. Boynumuz bükük, ağzımız buruk bir şekilde
yangından kurtarabildiğimiz kadarını yedik yine...
Amaaa... Pazartesi günü pırasalar da modaya uyup yanınca, pilav da ona
eşlik edip dibini tutturunca, üstüne bir de elektrik kesilince bizim makaralar
da salınıverdi.
İhsan: (Tabağındakilerle oynarken) “Ne yediğimi bile göremiyorum.”
Metin: “Hepsi kapkara da ondan... karanlıkta gözükmüyorlar.”
Annem: “Hep Metin’in yüzünden! Pırasayı görünce somurttu.”
Metin: “Bak ya! Suç yine bana kaldı!”
Babam: (Hınzırca gülerek) “İtiraf et, gelip fırının altını sonuna kadar
açtın, di mi?”
Annem: “Gitti güzelim pırasa!”
İhsan: “Valla ya... Güzel de kokuyordu halbuki, kokusunu almıştım.”
Annem: “Niye gelip bakmadın o zaman? Hep senin yüzünden!”
İhsan: “Haydaaa! Şimdi de suç benim mi oldu?”
Metin: (Parmağıyla beni göstererek) “Hahahahaaa!”
Babam: “Olsun, alıştık artık.”
Annem: “Ne demek şimdi bu?”
Babam: “Eh, üç gündür yanık yemek yiyoruz nasıl olsa “
Annem: “Hain adam! Yapmıyorum işte size bundan sonra yemek!” Kısa bir
sessizlik... “Hep babanızın yüzünden!” Ardından ailecek atılan kahkahalar…
0 comments:
Yorum Gönder