Nedendir bilinmez, şu son birkaç haftadır teknolojik aletlerle aram tuhaf bir biçimde ters. Hatta "ters" kelimesi durumumu özetlemekte bir hayli yetersiz kalıyor desem yeridir. Aslında her şey Turkcell hattımın aniden sıfır çekmesiyle başladı. Evde nereye gidersem gideyim, soluğu hangi odada alırsam alayım telefonum bir türlü çekmiyor. Bunun sonucunda da ne zaman biri beni arasa ulaşamıyor. Eğer ulaşacak kadar şanslıysa da telefonun yüzüne kapanması şerefine nail oluyor. Böylece başlangıçta oldukça sevecen konuşan dostlarım, beş dakikalık zorlu uğraşların ve yüzlerine kapanan sayısız aramanın ardından pek bir nemrut oluveriyorlar. "Nasılsın canım kardeşim?" diye başlayan konuşmalar, "Senin deee.... Telefonunun daaa...!" gibi sevgi (!) dolu cümlelerle bitiyor.
Gel gelelim eğer ön balkona çıkıp kafamı camdan 45 derece açıyla dışarı sarkıtır ve İzmir'in deniz manzarasına bakarak o şekilde, 3 kat aşağı düşmeden durabilirsem o zaman telefonum çekiyor. Ama bu sefer de internetim çekmiyor ve gelen e-postaları, whatsup mesajlarını vs kaçırıyorum. Bu yüzden haftalardır ön balkon ve arka oda arasında mekik dokuyup duruyor, bir taraftan da Turkcell'e saygı ve sevgilerimi iletiyorum. Bir ay önce ettiğim şikayeti hâlâ değerlendiriyorlar. Hâlâ... Neyi bekliyorlar emin değilim. Sanırım bir Selocan kapıp öldürmekle tehdit etmemi falan...
Bu yetmiyormuş gibi yıllar sonra paraya kıyıp yükselttiğim bilgisayarım aşırı derecede ısınma problemi gösteriyor. İçini açtım, temizledim, fanlarını kontrol ettim ama ı-ıh... bana mısın demiyor. Boş durumdayken bile 50 dereceyi görüyor. Sebebini anlamadım gitti.
Bu da yetmiyormuş gibi geçen gün yaşadığım ufak bir kısa devre kazası sonucunda flash-diskim nalları dikti. Tüm yarım kalmış öykülerim, hikaye fikirlerim, roman taslaklarım... hepsi ama hepsi bir anda yok olup gitti. Yedeğini de en son 1 yıl önce almış olmam tuzu biberi oldu. Evlat acısı gibi oturdu desem yeridir a dostlar!
Bu da yetmiyormuş gibi geçen gün çevirilerimi yaptığım laptopuma meyve suyu döktüm! Yaralı parmağa işemeyen kardeşim Metin sağ olsun, nasıl olduysa o gün bana meyve suyu getireceği tutmuş. Bardağa yanlışlıkla şöyle bir değmemle içindeki tüm sıvının laptopun üzerine dökülmesi bir oldu. Allah'tan cihaz çalışıyor ama tuşları yapış yapış! Bir tuşa basıyorum, oraya yapışıp kalıyor. Üç gündür içini açıp temizlemekle, tuşları silmekle vs uğraşıyorum Daha da kötüsü bir-iki tuşu sizlere ömür. İnternetten yeni tuş takımı sipariş etmek zorunda kaldım. Daha daha daha kötüsü ise yeni gelen klavyenin bozuk çıkması oldu!!! Şimdi de onu geri kargolamakla ve garanti işlemleriyle uğraşmam gerekecek. Sorunumu çözememiş olmam da cabası!
Kısacası... İmdaaaaaaaaat!!!
2 comments:
Her ne kadar bunu yaparken bol bol vicdan azabı çeksem bile yazıyı kahkahalar eşliğinde okudum abicim, affına sığınıyorum. ^^
Çok geçmiş olsun, özellikle de o güzel hikayelerinin (ve hikaye fikirlerinin) gitmesine gerçekten çok üzüldüm. Sanırım Yorgun Savaşçılık'a bir de Harry Dresden durumu eklenmiş. Semptomlar bunu gösteriyor, tedavisi ise henüz bulunamadı. u_u Ama şu saatten sonra daha kötü ne olabilir ki zaten, değil mi?(işte söylenmemesi gereken cümle buydu :P)
Kendine çoook dikkat et. :)
Not: Yazıyı okurken telefonumun fizik kurallarına aykırı bir şekilde aniden kendini yere atması, benim onun ardından yataktan aşağı sarkmam ve sonuç olarak kafamın üstüne düşmem, bu sırada kargaşadan fırsat bulan bilgisayarımın da beni kurtarmak için (?) arkamdan atlaması bahsi geçen teknoloji lanetinin yazıyı okuyanlara da bulaştığının bir göstergesi olabilir mi? u_u
"Bekleyen 1 yorumunuz var," ibaresini görür görmez, "Bu kesin bizim Berre'dir," dedim :) Haklı çıkmama hiç bu kadar sevinmemiştim.
Valla Dresden sendromu mudur, nedir bilemiyorum artık. Sadece kitaplarını okumakla kalmayıp bir de editörlüğünü falan üstlenince bulaştı herhalde senin değin gibi. Ya da sadece, tek başına "Daha kötü ne olabilir ki?" lafından da bulaşıyor olabilir. Bakınız şekil Berre!
O lafı etmeyecektin :) Sen de kendine çooook dikkat et. Sevgi ve dostlukla :)
Yorum Gönder