25 Mayıs 2011 Çarşamba

Dünya mutfakları

Dünya Mutfakları Festivalini bilir misiniz? Hemen hemen her yıl İzmir Fuarında gerçekleşen bu festivalde Dünya’nın dört bir yanından birbirinden aç… Aman, şey… Maharetli aşçılar gelir ve ziyaretçilere parmak yalatan yeteneklerini sergilerler. Çin mutfağından tutun da İtalyan mutfağına, Balkan mutfağından Meksika sofralarına, Hintlilere ve Fransızlara kadar çeşit çeşit ülkeye rastlamak mümkündür burada. Her yerde olduğu gibi burada da Türkler araya kaynamıştır ve her iki stantta bir yurdumun çeşitli bölgelerinin sofralarını görebilirsiniz.

Nasıl? Düşüncesi bile insanın iştahını açıyor, değil mi? İşte böyle iştahlı bir anımızda karar verdik biz de bu festivale katılmaya. Yani ben, Göker ve Sinan… O akşamüzeri fuarın Lozan Kapısı önünde gayet aç bir şekilde buluştuk ama bu durumu birbirimize çaktırmamaya da çalışıyorduk.

“Nerede bu festival acaba?” diye sordu Sinan.
“Ne o, acıktın mı yoksa?” diye sordum.
“Yoo… Ben sizin için sordum. Ben fazla bir şey yemem zaten.” diye cevapladı.
“Ben de yemem herhalde. Zaten niye acele ediyoruz anlamış değilim. Ne güzel geziyoruz işte.” dedi Göker.
“Tabi canım, dolaşalım. Yemek yemeğe mi geldik buraya?” dedim ben de.

Bu şekilde konuşarak yarım saat kadar dolaştık fuarın içinde. Sözde geziyorduk ama hepimizin gözü yemek festivalini arıyordu elbette. Fakat bırakın festivali daha yiyecek satan tek bir yere bile rastlayamamıştık. Midelerimiz de yavaştan guruldama modundan tamtam moduna geçmeye başlamıştı.

“Birine soralım mı?” dedim sonunda dayanamayıp, sesimdeki açlığı gizlemeye çalışarak. Yine de sesimin bir inilti gibi çıktığına bahse girebilirim.
“Evet, evet. Soralım.” dediler ikisi de hevesle ve açlıktan küçülmüş gözlerle.

Yoldan geçen bir adamı resmen yaka paça durdurup sorduk.
“Yemek festivali varmış burada abi, Nerede? Konuş çabuk! Nerede ha, nerede?” Aç değiliz ya…
Adamcağız ya halimize acıdığından ya da kendisine yiyecek gibi baktığımızdan hemen tarif ediverdi festivalin yerini.

Yanlış kapıdan girmiştik, festival Basmane tarafındaydı.

Acele adımlarla ve açlıktan büzüşmüş midelerle hemen o tarafa doğru ilerlemeye başladık. Artık aç olduğumuzu birbirimize çaktırmamak gibi bir derdimiz kalmamakla beraber karşıdan gelen herkese de yiyecek bir şeyler gözüyle bakmaya başlamıştık. Karşımızdan kalabalık bir grup sosisli sandviç bize doğru gelirken birdenbire o tabelayı gördük; “Dünya Mutfakları Festivali.”

“Yaşasın!”
“Aman Ya Rabbim, yemek!”
“Hepsini yemek istiyorum! Hepsini! Hepsini!”

Hemen kendimizi stantların arasına attık. Ama bu sefer de daha büyük bir problem çıktı karşımıza; ne yiyecektik? Bir müddet onu yiyelim, hayır bunu yiyelim, hepsini yiyelim şeklinde didiştikten sonra en iyi çözümün ayrılmak olduğuna karar verdik. Yoksa birbirimizi yiyecektik.

Hızlıca bir turun ardından Çin ve Hint mutfağından uzak durmamın midemin selameti açısından daha iyi olacağına karar verdim. Bunda tezgâhlarda sergilenen ve adlarının dahi ne olduğunu bilmek istemediğim yiyeceklerin de etkisi büyüktü tabi. Meksika mutfağının oradan gelen “Yandım Allah!” çığlıklarına ve ağzından ateş püskürterek koşuşturan yaşlı teyzelere bakılırsa orası da bana pek yaramazdı. Buraya kadar gelmişken Türk mutfağından bir şeyler yemek komik olur diyerekten memleketimin güzide mutfaklarını da es geçtim. Tam Fransız mutfağını sümüklü böcekleriyle baş başa bırakmıştım ki üzerinde İtalya bayrağı salınan, enfes kokuların yükseldiği bir başka stant takıldı gözüme. Pizzalar, spagettiler, lazanyalar… “İşte!” dedim kendi kendime “İşte aradığım bu!” Hemen sıraya girdim ve en dolusundan bir tabak bolonez makarnayı kapıverdim.

Az sonra kararlaştırdığımız buluşma noktasındaydım. Önce elinde bir tabakla Göker geldi, ardından Sinan göründü kalabalığın arasından. Herkes birbirinin tabağına bakıyordu merakla.

“Ne aldın? Makarna mı yoksa o?” diye sordu Göker.
“Evet, bolonez soslu makarna.”
“Yuh ya, insan buraya kadar gelip de makarna mı yermiş.”
“Sen ne aldın peki?” diye sordum, biraz bozularak.
“Hint mutfağından aldım ben. Şey bu… Et galiba.”
“Ben de Çin mutfağından aldım.” dedi Sinan. “Haydi oturalım artık, açlıktan ölüyorum!”

Kısa bir arayışın ardından kendimize göre üç kişilik bir yer bulduk. Hemen tıkınmaya başladık tabi. Ben keyifle makarnamı mideye indirirken Sinan’dan şöyle bir yorum geldi; “Abi ben bunu yiyemeyeceğim galiba.”
“Ben de…” dedi Göker. “Üstelik benim midem de bulanmaya başladı.”
“Benim de…” dedi Sinan. Sonra ikisi birden dönüp iştahlı gözlerle benim tabağımı süzmeye başladılar.
“Onun hepsini yiyecek misin?” diye sordu biri.
“Yoo…” dedim biraz da buruk bir sesle. “İsterseniz paylaşalım.”
Öyle de yaptık. Bir tabak üç çatal…

Büyük ihtimalle de o gün oradan tam olarak doymadan ayrılan tek insanlar bizlerdik…

10 comments:

Hayal Kahvem dedi ki...

Vay canına sayın seyirciler! Dünya mutfakları festivali var İzmir'de öyle mi? Şimdi ben neyleyeyim? Benim şehrimi ateşe mi vereyim? Şimdi ben ne yapayım? Bu ömrü heba mı edeyim:))
Yooo... Ben atlayayım da İzmir'e gideyim:))

mit dedi ki...

Hahaha! :) Buyurun gelin Vildan Hanım, başımızın üzerinde yeriniz var. Lakin festival hayali ile gelirseniz biraz hayal kırıklığına uğrayabilirsiniz. Çünkü bu yıl yapılıp yapılmayacağı henüz kesinleşmiş değil. Ama olursa size buradan bir haber uçururum ;)

sihirlitorba dedi ki...

amann ne güzel festivalmiş bu böyle :)))ama daha çok bolonez soslu makarna yiyenler için ;)

Hayal Kahvem dedi ki...

Du bakaım! Belki bizim şehirde yapılır da sizler gelirsiniz bizim şehre:))Eyvahhh Mit... Bak, gene hayal etmeye başladım. Olursa... Eğer olursa... Kendimden korkmaya başlayacağım valla:))

zeynep dedi ki...

Hahaha yemek festivalinden aç çıkan ilk insanlar siz olmalısınız:))

İtiraf edeyim bende kendi mutfağımı tercih ederdim:))

mit dedi ki...

@ S.Torba: Öyle deme, ağızlarından ateş püskürtüp deli tavuk gibi koşturan yaşlı teyzeler de gayet eğleniyor gibi görünüyorlardı. Tabi aynı şeyi yakınları için söylemek zor :)

@ Hayal Kahvem. Anlaşılan üç vakte kadar Aşkın abi'ye, bana ve yemek festivaline Kocaeli yolu görünüyor :) Haydi biz neyse de festivalciler oraya nasıl geldiler bir türlü akıl erdiremeyecekler bir türlü :)))

@ Zeynep: Sayfanda yayınladığın her biri birbirinden lezzetli görünen pastayı, böreği, çöreği düşünürsek ben de seninle hemfikirim ablacığım :)

berre dedi ki...

Bu tür bir festival Bursa'ya da lazım doğrusu. Sonuçta Bursa'da da birçok aç.. Öhö öhö yani festivallere ve farklı kültürlere meraklı insan var. Mesela ben. Bizleri düşünmeliler =)

Neyse artık en azından sizin bu güzel yazınız sayesinde ne yeyip ne yemeyeceğimizi biliyoruz =)

mit dedi ki...

Hahaha! :) Çok güldüm yorumuna, demek Bursa'da da birçok aç... aman, yani festival sevgisiyle dolup taşan kişi var? :) Gerçi sizin oraların mutfağı da bayağı meşhurdur hani. Çok tıkınmışlığım... aman, şey... gezmişliğim vardır Bursa'da :)

Sen sen ol, yurdumun mutfağından şaşma sevgili berre. Teşekkürler yorumun için.

Hazal dedi ki...

İstanbul'dayım ama bizi de doyuran yok :'(. Çok kıskandım yahu.

Aklıma sonra şu geldi: ne zaman Çin mutfağından bir şey yesem bağırsaklarım bu duruma isyan ediyor. Ama ben hala yiyorum o.O

Berre de ben de açlıktan bahsetmişiz ama bunu yazan İhsan abi de doyamamış ki :). Ertesi gün tek gitmeliydin bence :).

mit dedi ki...

Bu tür bir festival İstanbul'da da yapılıyor diye biliyorum ama yanılıyor da olabilirim tabi. Gerçi nüfusu o kadar kalabalık ki izdiham olurdu herhalde... Neyse, Ramazan geliyor, iftar çadırları kurulur yakında :)

Çin mutfağından hiç yemedim şükür. Zaten hassas olan midemin, böyle bir yemek çeşidi karşısında bağırsak kurtlarımla birlikte ihtilal yapma olasılığı çok fazla çünkü :)

Yorumun için teşekkürler ^^