3 Eylül 2014 Çarşamba

İki saniyelik iş

Evdeki tadilat bitti ama toplanma derdi ondan daha zorlu geçecek gibi görünüyor. Kendimi her tür ıvır zıvırın satıldığı o tuhaf antika dükkânlarından birinde yaşıyormuş gibi hissediyorum. Her şey her yerde. Her kapıdan biri çıkıp o odada olması imkânsız bir şeyi elime tutuşturuyor. Hani bir yerlerden Mr. Wing çıkıp hayatta kalan son Gremlin’in içinde yaşadığı sepeti bana verse yadırgamayacağım. O derece!

Geçen pazarki görevim kışlık giysilerin olduğu iki heybeyi kız kardeşimin bazalı yatağının altına yerleştirmekti. Üstelik heybelerin beş saniye içinde kendilerini yok etmek gibi bir niyeti de yoktu. Aksi gibi kız kardeşimin odasının da dağınıklık konusunda evin geri kalan kısımlarından bir farkı yoktu. Ben de bunun üzerine heybeleri bir müddet görmezden geldim. Dedim belki insafa gelirler de kendi kendilerine girerler. Ama nerdeeee… Kafamı her çevirişimde pişkin pişkin oturuyorlardı yerlerinde. Zaten heybelerin hepsi böyledir! Siz onları ne kadar görmezden gelirseniz, onlar da o kadar gözünüze batarlar. Mesela geçen kış, yazlık giysilerimle dolu olan heybeleri kendi yatağımın altına atmam gerekiyordu, ama “Üşeniyorum, öyleyse yarın,” diye diye onları sürekli görmezden geldim. Sonra bir de ne göreyim? Bir akşam eve döndüğümde ikisi de yatağımın üstüne çıkmış, gözüme gözüme giriyorlar. Hainler! Hmmm… Gerçi şimdi düşündüm de, onları oraya üşengeçliğimden bıkmış olan annem de koymuş olabilir. Ama bu, heybelerin yüzsüz olduğu gerçeğini değiştirmez! Siz neresinin tersi neresinin yüzü olduğunu anlayabiliyor musunuz? Yaaa…

Öhöm… Ne diyordum? Kız kardeşimi yatağının altına tıkıştıracaktım. Aman, şey… heybeleri kardeşimin yatağının altına şey edecektim. Bir müddet sonra, heybelerin pişkin bakışlarına dayanamadığımdan, “Hadi,” dedim kardeşime, “şunları atalım hemen yerine de kurtulalım. Alt tarafı iki saniyelik iş.” Kardeşim önce biraz mırın kırın etse de gözlerimdeki yılmaz azmi (ya da delice bakışı) gördükten sonra o da ayaklandı. Heybeleri ittire kaktıra odaya getirdik, yatağın ayak ucuna bıraktık ve bazayı çekiştirmeye başladık. Ama o da ne? Baza efendi bana mısın demiyor! Sen misin bana kafa tutan, diyerek kız kardeşimi nazikçe kenara çektim ve erkeklere özgü acı kuvvetimi sergilemek üzere yapıştım yatağa. Yapıştım derken yüzükoyun yapıştım demek istiyorum, çünkü tüm kuvvetimle asılmamla yatağın üzerine devrilmem bir oldu. “Bu işte bir terslik var,” diyerek çarşafları bir kenara ittim ve o da ne? Yatağın açılacak köşesi öbür baştaymış meğer. Yani duvar tarafında…

“Eyvah! Ne olacak şimdi?” dedi kardeşim.

“Bir şey olmaz canım. Yatağı çeviririz, olur biter. İki saniyelik iş,” diye yanıtladım. Ama odanın dört bir yanının eşyalarla dolu olduğu gerçeğini göz ardı etmek gibi bir gaflette bulunmuştum. Sağa çeviriyoruz, baza dolaba çarpıyor; sola çeviriyoruz, yolumuz makyaj masası tarafından hunharca kesiliyor. Tek çare yatağı havaya dikmek, kendi ekseni etrafında şöyle bir çevirmek ve tekrar yerine koymakta. Ne olacak canım, iki saniyelik iş!

(Bundan sonrasını bir sirk ya da lunapark müziği eşliğinde okuyunuz. Mesela şununla.)

Yatağı havaya dikmemle beraber kulağıma çalınan çıt sesi o iki saniyelerin acısını feci şekilde ödeyeceğimin habercisiydi adeta. Çünkü bazanın kapağı bozuktu ve kendi kendine açılmaya başlamıştı! “Hayııııır!” çığlıkları eşliğinde dizlerimi bazaya dayadım, biraz daha açıldı. “Sakın açılma, n’olur açılma!” dememle birlikte biraz daha açıldı. Kardeşim koşarak sırtını bazaya yasladı, bunun üzerine biraz daha açıldı. En sonunda biz çığlıklar atarken baza milim milim açıldı, beraberinde bizi de ittirip havaya kaldırdı ve bütün yatak odanın ortasında bir çadır gibi açılıverdi. Durumumuz tam bir komedi filmi gibiydi. Artık yatak hiçbir şekilde kıpırdamadığı gibi bizi de duvara mıhlamıştı. O anda her yetişkin erkeğin yapması gereken davranışı sergiledim ve şöyle bağırdım: “Anneeeee!!!!”

Böylece “iki saniyelik” işim, ailemin geri kalanının da ufacık odaya doluşmasıyla beş kişinin bir yatağa karşı giriştiği çetrefilli bir güreş müsabakasına dönüştü. Yatağın bayağı dişli çıktığını, hain mobilya yardakçılarının da ona çaktırmadan yardımcı olduğunu belirtmem gerek. Sonunda zor da olsa yatağı kapatmayı başardık, nefes nefese üzerine oturduk veeeee… heybelerin hâlâ yerde olduğunu gördük!

6 comments:

Eren dedi ki...

Çok keyifli bir yazı olmuş, benim de mevsimlik giysi kaldırma olayları hep gözümde büyür:)

mit dedi ki...

Sağ olun, beğenmenize sevindim. Yorumunuz çok teşekkürler :)

Settie dedi ki...

Hiç abartmıyorum, yüksek sesli kahkahalar attım okurken. Roller Coaster Tycoon müziği de pek iyi gitti, oyunu özlemişim =)

mit dedi ki...

Ehehehe, acınacak halime güldürmekte üstüme yoktur :P Beğenmene sevindim ^^ İnanmazsın, o müzik yazıyı yazmaya başlamamla birlikte kafamda çalmaya başladı, ben de hemen oraya yapıştırıverdim. Çok severdim Roller Coaster'ı. Hala da açıp oynarım arada.

Unknown dedi ki...

acınacak halimizi okurken cok begendim :D imza heybelerin sahibi kız kardeş :)))

mit dedi ki...

Odana yeni bir dekor getirmeye çalışıyorduk aslında biz. Her şey kontrol altındaydı :P