27 Ağustos 2009 Perşembe

Mahkeme

Oldukça güzel bir İzmir sabahıydı. Özellikle o gün yapacağım işin çok iç karartıcı olduğu düşünüldüğünde haddinden de güzel bir sabahtı. Aksi aksi baktım tepemde neşeyle parlayan güneşe. Mahkemeye çıkacaktım çünkü o gün. Sanık olarak değil ama… Yakın bir arkadaşımın iş mahkemesinde şahitlik yapacaktım. Eğer içinizde daha önce mahkemeye çıkan varsa bilir, böyle bir ortamda bulunmak bile oldukça stresli bir durumdur. İstemeden de olsa gerim gerim gerilir, ne yapacağınızı şaşırmış halde sinirli bir şekilde sağa sola bakınır durursunuz. İşte bu ruh hali içinde çıkmıştım evden. Tepemde, hâlet-i ruhiyemin aksine pırıl pırıl parlayan güneşe aksi bir suratla bakma sebebim de buydu. Tabii güneşe bu şekilde bakmam pırıltısını kesmeye yetmemiş, tam aksine gözlerimin kamaşmasına neden olarak aynı anda hem aksi hem de sulu gözlü görünmeme sebep olmuştu. Herhalde o sırada oradan geçen bir çocuk falan olsa beni gördüğünde arkasına bakmadan ağlayarak kaçardı. Gülmekten yerlere yatmazsa tabii...

Yarı kör yarı nemrut bir halde otobüse binip Bayraklı Adliyesi’nin yolunu tuttum. Çabuk olmam gerekiyordu, mahkeme saatine fazla kalmamıştı. Mahkeme duvarına benzer bir suratla mahkemenin olduğu binaya giriş yaptım. Kapıdaki polisler tarafından “arama” olarak adlandırılan hafif çaplı bir tartaklamadan sonra içerdeydim. Üstümü başımı, dağılmış saçlarımı ve çarpılmış gözlüğümü düzeltirken hızla sağıma soluma bakındım. Çok kalabalıktı. Benimle birlikte şahitlik yapacak olan bir arkadaşla ve davayı açan arkadaşımla buluşmam gerekiyordu. Fakat görünürlerde bizimkilerden eser yoktu. Saatim fazla vaktimin kalmadığını gösteriyordu. Can havliyle cep telefonuma sarılıp bizimkileri aradım. Telefonu açar açmaz sadece “İkinci kata çık.” dedi arkadaşım, polisiye filmlerde kuryeyi telefondan yöneten şahsiyet edasıyla. “Tamam” deyip telefonu kapattım ve döne döne ikinci kata çıkan basamakları hızla tırmanmaya başladım.

İkinci kat birincisine nazaran daha tenhaydı. Orada burada görünen bir iki avukat ve koşturan birkaç tip dışında fazla kimse yoktu. Oldukça uzun, geniş ve boş bir koridor uzanıyordu önümde. Adliye binasının ilginç bir özelliği, sizden başka herkese potansiyel suçlu gözüyle bakmanızdır. Bu yüzden karşıdan gelen her şahsiyete yan gözlerle bakarsınız. Karşıdan gelenlerin size de yan yan bakması aynı durumun sizin için de geçerli olduğunun kanıtıdır aynı zamanda. Her neyse… İkinci katı şöyle bir dolanmamla birlikte bizimkileri hâlâ bulamamıştım. Telaşla tekrar arkadaşıma telefon ettim. “Nerdesiniz yahu? Bütün katı dolaştım.” dedim hafif kızgın bir sesle.
“İkinci kattayız dedim ya…” dedi arkadaşım, o da hafiften kızarak.
“Eee… Ben de ikinci kattayım” dedim.
“Bak koridorun ortasına yürüyorum şimdi. Hatta şu anda koridorun tam ortasındayım.”
“Dur geliyorum.” dedim ve hızla koridorun ortasına doğru ilerledim. Kısa bir süre içinde oradaydım ama ufak bir sorun vardı. Yapayalnızdım! “Oğlum dalga mı geçiyorsun benimle? Koridorun ortasındayım bende ama kimse yok ki burada?!” dedim artık iyice sinirlenmiş bir sesle. “Nasıl yani ya…” dedi arkadaşım şaşkınlıkla. “Kanka sen nerdesin?” diye sordu ardından da.
“Adliyedeyim!” dedim.
“Eee ben de adliyedeyim.” dedi o da. “Sen en iyisi yine aşağı in, kapının önünde buluşalım.” dedi ve kapattı. Tekrar koridoru başına koşturup döne döne inen merdivenlerden zemin kata indim. Bu sırada beynimde yankılanan “Dağdan bir kız geliyor döne döneee…” şarkısını kafamdan atmaya çalışıyordum. Az sonra giriş katındaydım ama ortalıkta yine bizimkilerden eser yoktu. Biraz bekledikten sonra dayanamayıp tekrar telefon ettim. “Girişteyim, nerdesiniz?” dedim sinirle.
“Girişteyim, sen nerdesin?” dedi aynı sinir kat sayısına denk bir sesle arkadaşım. “Polislerin oraya gel.” diye ekledi ardından.
“Zaten polislerin ordayım. Önümde poğaçacı var hatta.”
“Eee… Ben de ordayım. Poğaçacı da karşımda!” Öfleyip püflemelerle ve sağa sola bakınmalarla geçen kısa bir sürenin sonunda arkadaşım “Bir saniye kanka, avukat diğer hattan arıyor. Ben seni yine ararım.” diyerek kapattı. Ben de yeniden tartaklanma tehlikesine karşı polislerden biraz uzağa çekilip bir köşeye yaslandım. Gözlerim ise hâlâ bizimkileri arıyordu. Bir iki dakika sonra telefonum çaldı ve arkadaşım telaşlı ve soluk soluğa bir sesle “Kanka sen hangi adliyedesin?” diye sordu.
“Bayraklıda…” dedim hafif tereddüt eden bir sesle. İzmir de başka adliye mi vardı yoksa? (Sonradan İzmirli olunca…) Yoksa gene mi bir hata yapmıştım? Ben bu soruları düşünerek soğuk terler dökerken arkadaşım “İyi, çünkü biz yanlış adliyedeyiz! Sen hemen yukarı çık, avukat seni bekliyor. Biz de yoldayız.” dedi ve kapattı. Sevinsem mi üzülsem mi bilemeden tekrar merdivenleri tırmandım (Dağdan bir kız geliyor döne döneee…) İlk defa bir şeyi eksik ya da yanlış bilmem işe yaramıştı ne de olsa…

Mahkemenin sonucu ne mi oldu? Üzerinden bir sene geçti ama hâlâ devam ediyor.

Güneşli gün fotoğrafı / Sunny day photo by rlbaselball

Pazarolla Sayı 91 için yazılmıştır.

14 comments:

Unknown dedi ki...

ya işe öyledir adliyeler ben avukatım bıktım adliyeler içinde dönmekten kalabalıktan davaların bitmeyişinden zamanaşımından müvekkillerin borçluların kapris ve telefon tacizlerinden
arada bir uğramışsınız şanslısınız yani allah kimseyi düşürmesin devletn hiçbir kurumuna hele de adliyeye:)))

Elif Kararlı dedi ki...

Tahmin etmiştim sonunda böylekomik bişey çıkacağını:)ama içimden de inş Yorgun Savaşçı yanlış adliyede değildir diyordum:))))

mit dedi ki...

@Bahar Gelsin : Amin! Allah sizlere de sabır versin. Teşekkürler güzel yorumunuz için...

@DBP : Neyse ki bu kez yanlışlık bende değildi :) Yoksa nasıl bakardım arkadaşımın yüzüne bilmiyorum. Düşünmesi bile kötü...

Elif Kararlı dedi ki...

hehe verilmiş sadakan varmış bu gibi zamanlarda mı söyleniyordu ne:)

Loreathan dedi ki...

Phew, gerildim valla, neyseki sen doğru yerdeymişssin:D

mit dedi ki...

@DBP: Sanırım :)

@Loreathan: Sorma yaw... Telefondan "Yanlış adliyedesin!" lafını duymaya o kadar hazırlamıştım ki kendimi :)

sihirlisepet dedi ki...

YİNE GÜLEREK OKUDUM BU GÜZEL YAZIYI DA.BEN ADLİYEYE ŞİMDİYE KADAR SADECE SABIKA KAYDI ALMAYA GİTTİM.ÇOK ŞÜKÜR HEPSİ DE TEMİZ ÇIKTI :-)

mit dedi ki...

Bir de o olay vardır di mi? Herşeye "Temiz" kağıdı isterler. Bir gün o kağıdı açıp da işlemediğimiz suçlarla dolu olduğunu görsek ne yaparız acaba? :)

sihirlisepet dedi ki...

SENİ BİLMEM AMA HERHALDE BEN KÜTDEDENEK BAYILIRIM :-) ALLAH KORUSUN OLUR MU OLUR.BURASI TÜRKİYE.GARİPLİKLER ÜLKESİ :-)

Yaşamkafe dedi ki...

Önemli olan doğru zamanda doğru yerde olabilmek miydi ?:))

Ya kardeşim bir de şu mahkemelerin bu kadar uzun sürmesi adamı hasta ediyor...

Mitcim, sadece seni özel bir konuda mimledim,bir ara bana uğra..

mit dedi ki...

Öyle valla Hakan-can. Hasta olmamak elde değil. Geçen gün aldığım habere göre mahkeme yine yeni yeniden ileriki bir tarihe ertelenmiş.

Şimdi hemen senin sayfana geçiyorum. Yorum için teşekkürler...

Yaşamkafe dedi ki...

Ohooo bu mahkeme işi bayağı bir uzar arkadaş..:))

ramazan dedi ki...

bizden uzak olsun.

mit dedi ki...

Amin... Allah mecbur bırakmasın böyle yerlere.