31 Ekim 2009 Cumartesi

Hayati Dünya'dan bir misafir (Bölüm 2)

Kayıp Rıhtım sitesinde yayınlanan Aylık Öykü Seçkisi için yazılmıştır.

Delikanlı gözlerini açtığında kendisini küçük bir hücrede elleri arkasından zincirlenmiş vaziyette buldu. Onu buraya kim tıktıysa kaçmayacağından emin olmak istemişti anlaşılan. Çok fazla uzaklaşmış olamazdı. Dışarıdan hâlâ o garip müziğin tınısını ve kalabalığın uğultusunu duyabiliyordu çünkü. Zincirlerinden kurtulmak için biraz debelendi ama çırpınmanın faydasız olduğunu fark etmesi fazla zamanını almadı. Çaresizlikle iç geçirip omuzlarını çökertmişti ki hücresinin karanlık köşelerinden oldukça tiz ve ince bir ses duyuldu.
“Nihayet uyandın demek?” dedi ses. Anlaşılan bir hücre arkadaşı vardı.
“Nerdeyim? Kimsin sen?” diye sordu delikanlı merakla.
“Ah nihayet konuşkan birisi!” diye yanıtladı ses hevesle onu. “Senden önceki hücre arkadaşım hiç de hoş sohbet biri değildi. Bir bar kavgasına karışmıştı galiba. Tam olarak öğrenemedim. Bilirsin cüceler pek konuşkan olmazlar. Irkımla ilgili bir alıp veremediği de vardı sanırım. Gerçi ben bunu pek dert etmedim. Cücelerle ilgili hatırı sayılır bir tecrübem var ne de olsa! Hatırlıyorum da bir keresinde…”
“Nerede olduğumuzu söyleyecek misin söylemeyecek misin?” diye tersledi delikanlı. Eğer araya girmezse karşısındaki hiç susmayacakmış gibi bir hisse kapılmıştı nedense.
“Nerede miyiz? Bir hücrede tabii ki! Yoksa daha önce hiçbir hücrede bulunmadın mı? Ay çok heyecanlı! Kendi ilk hücre deneyimimi hatırlıyorum da…”
“İlk hücre deneyimin mi? Daha önce de mi hücreye girdin? Nesin sen, azılı bir suçlu falan mı?” diye sordu delikanlı telaşla.
“Yo yo! Hayır! Hepsi sadece yanlış anlaşılmalardan ibaret olaylardı. Zaten hepsinde de gardiyanlar beni hücreden kendi elleriyle çıkartıp şehir kapılarına kadar da eşlik etmişlerdir. Gerçi pek kibar olduklarını söyleyemeyeceğim ama… Aman o kadar kusur goblin kızında da olurmuş derler.”
“Goblin mi? Kimsin sen Allah aşkına?”
“Ay! Ne kadar kabayım. Kendimi tanıtmadım değil mi?” dedi ses ve oturduğu gölgeler içerisinde ayağa kalkıp ışığa doğru geldi. Bir çocuğun boylarında, çocukça bakışlara sahip, sivri kulaklı bir yaratıktı bu karşısındaki. Yürüdükçe başındaki tepe saçı ve belindeki keseleri bir o yana bir bu yana hoplayıp duruyordu. “Ben Tasslehoff Burrfoot. Tanıştığımıza memnun oldum.” dedi incecik sesiyle. “Kusura bakma, elini sıkmak isterdim ama gördüğün gibi ben de senin gibi zincirliyim.” dedi zincirlerini şıkırdatarak.
“Tazle-ne?” diye sordu delikanlı şaşkınlıkla. Hâlâ karşısında duran şeye şaşkınlıkla bakıyordu.
“Dostlarım kısaca bana Tas der. İstersen sen de böyle söyleyebilirsin. Ne de olsa artık arkadaş sayılırız. Aynı hücreyi paylaşıyoruz, baksana…” dedi çılgınca bir sırıtışla. Sanki bir pastayı falan paylaşmaktan bahsedermiş gibi rahatça söylemişti bunu.
“Ay ne ilginç kıyafetlerin var senin. Hiç böylesini görmemiştim.” diyerek deri cekete ilgiyle bakmaya başladı. Tasslehoff’un birbirinden alakasız ve oldukça renkli kıyafetlerine bakan delikanlı ister istemez bu yoruma güldü.
“Sanki şey kıyafetleri gibi… Ne diyorlardı ona? Hah, Waffle!”
“Muggle.” diye düzeltti delikanlı, kendisini de şaşırtarak.
“Aman, her neyse işte.” dedi kender. Sonra birden, kocaman açılmış gözlerle delikanlıya bakarak “Sen onlardan biri misin yoksa?” dedi heyecanla.
“Şey…” diye mırıldandı delikanlı.
“Ay çok heyecanlı! Uzun zamandan beri ilk defa Hayati Dünya’dan biriyle karşılaşıyorum biliyor musun?” dedi kender.
“Hayati Dünya mı?”
“Evet! Senin dünyan… Canım biliyorsun ya işte, Hayali’nin tersi.”


Delikanlı sadece şaşkın bir biçimde başını sallamakla yetindi. Ne diyeceğini bilemiyordu. Fakat görünüşe bakılırsa Tas ne diyeceğini fazlasıyla iyi biliyordu ki susmak nedir bilmeden konuşmaya devam ediyordu. Kısa bir süre içinde delikanlı Tasslehoff’un bir kender olduğunu öğrenmiş,  Sturm, Tanis, Flint ve adını hatırlayamadığı bir sürü kişi ile ilgili garip hikâyeler dinlemek zorunda kalmıştı. Tam Tas, Trapspringer amcası ile ilgili bir hikâye anlatmaya başlamıştı ki delikanlı daha fazla dayanamayarak “Lütfen sus artık!” diye bağırdı. Kendisiden önceki cücenin neden hoş sohbet olmadığını anlamaya başlamıştı. Büyük ihtimalle cüce ağzını açmaya dâhi fırsat bulamamıştı da ondan.
Tas alınmış bir ifadeyle “İyi iyi sustum. Sen de en az o cüce kadar sıkıcı olmaya başladın, biliyor musun? Gerçi senin bir sakalın yok ama sen ne demek istediğimi gayet iyi anladın sanırım. Sana sakal yakışmayacağından değil yanlış anlama. Sakalım olmasını ne kadar da çok isterdim. Kenderlerin sakalı çıkmıyor biliyor muydun?”
“Tas…”
“Tamam! Sustum!”
Bu kez gerçekten de susmuştu anlaşılan. Delikanlının başı zonkluyordu. Çabucak buradan kurtulmak için bir çözüm bulmalıydı. Burada akıbetini beklemeye hiç niyeti yoktu. Ayrıca Tasslehoff her an yeni bir hikâye anlatmaya başlayabilirdi ki bunu kaldırabileceğinden pek emin değildi. Bir müddet karanlıkta oturup sessizce düşündü ama aklına herhangi bir şey gelmedi. En sonunda konuşan yine Tas oldu; “Canım sıkıldı.”
Diyarlarda bu sözü duyup da arkasına bakmadan kaçmayacak kişi yoktur. Kilitli bir odada canı sıkkın bir kenderle kapalı kalmaktansa koskoca bir orduyla tek başına, hem de silahsız olarak dövüşmeyi kabul edecek bir sürü savaşçı bulmanız mümkündür. Maalesef delikanlının kenderlerle olan tecrübesi şu son yarım saati geçmediğinden nasıl bir tehlike ile burun buruna olduğundan bihaberdi.
Bir iki zincir şakırtısı duyuldu ve Tas zincirlerinden kurtulmuş bir vaziyette hücrenin içinde dolanmaya başladı.
Delikanlı şaşkınlık ve öfke karışımı bir duyguyla “İstediğin zaman zincirlerinden kurtulabilir miydin yani? Niye bunu daha önce söylemedin ki?” diye sordu.
“Sormadın ki…” diye yanıtladı Tas, masumane bir sırıtışla. “Dur seni de çözeyim de düzgün bir şekilde tanışalım.” dedi ve hızlıca delikanlının zincirlerini tutan kilidi de açtı. Ardından minik elini uzatarak “İşte! Şimdi tanışabiliriz. Ben Tasslehoff.” dedi memnuniyetle.
Delikanlı kendisine uzatılan bu eli çevirmedi ve kenderle el sıkıştı. Ne de olsa buradan çıkmak istiyorsa kendere ihtiyacı olacaktı. “Memnun oldum Tas. Saatimi geri alabilir miyim lütfen?”
“Ay! Bu senin mi? Düşürmüş olmalısın. Al işte, ben olmasam kaybedecektin gördün mü?” diyerek saati geri verdi.
“Bak Tas. Benim burada olmamam gerekiyor. Bir şekilde geri dönmem lazım, beni anlıyor musun?”
“Ah, tabii. Merak etme ben sana yardım ederim. Çok heyecanlı!” dedi kender hevesle.
“Kilitler konusunda çok ustasın bakıyorum.” dedi delikanlı yerdeki zincirleri göstererek.
“Öyle. Kenderlere özgü bir ustalıktır.” diye sırıttı Tas.
“Bahse girerim hücrenin kapısını da açabilirsin.”
“Elbette! Çocuk oyuncağı. Şimdi düşündüm de… Eminim gardiyanlar da bizi içeri kilitlemek istememişlerdir. Eminim o yaşlı adamcağız anahtarı kilitte dalgınlıkla çevirmiştir. Eh, onun hatasını düzeltmek de bize kalıyor. Eminim buna çok sevinecek.” diyerek hızla kapıya yöneldi. Bir dakikadan kısa bir süre sonra dışarıdaydılar. Kapıda da gardiyan falan yoktu. “Mahkûmlarının kaçamayacağından oldukça emin olmalılar.” diye fikir yürüttü delikanlı.
“Onları suçlayamam doğrusu. Dışarıda yılın en büyük karnavalı dururken kim buraya tıkılmak ister ki?” dedi Tas.
“Ne karnavalı?”

(Devam edecek...)

Tasslehoff Burrfoot art by suletyel
Hapishane fotoğrafı / Prison photo by www.fromoldbooks.org

4 comments:

Adsız dedi ki...

selam ben senay, gercekten super bir site, eger facebook veya twitter varsa eklemek isterim...

mit dedi ki...

Teşekkür ederim, çok sağolun. Twitter ile aram pek yok ama dilerseniz Facebook sayfama hemen sağ tarafta yer alan sütundan ulaşabilirsiniz.

Adsız dedi ki...

Merhaba
Ben Aylin. Sitenizi çok beğendim. Facebook ve twitter dan da takip etmek isterim.
İyi günler...

mit dedi ki...

Çok teşekkür ederim, sağ olun. Yorumunuz gereksizlere düşüş, o yüzden biraz geç fark ettim kusura bakmayın. Facebook sayfamın linki sayfanın biraz aşağılarında mevcut. İyi günler dilerim.