27 Temmuz 2010 Salı

Anahtar ( Bölüm 2 )

Kayıp Rıhtım sitesinde yayınlanan Aylık Öykü Seçkisi için yazılmıştır.

Anahtarcı dükkânı oldukça gizemli bir havaya sahipti. Bir anahtarcıdan çok bir Çin lokantasını andırıyordu. Duvarları Çin usulü ejderha oymalarıyla süslüydü. İki büyük ve siyah vitrinin ortasında oldukça gösterişli, ahşap bir kapısı vardı. Adam nasıl olup da böyle bir yeri daha önce fark etmediğine bir anlam veremedi. Vitrinden içeri bakmaya çalıştı ama bir şey göremedi. Bir elini gözüne siper etti ama bu da fayda etmedi. İçerisi çok karanlıktı. En sonunda çareyi içeri girmekte buldu. Elini bir şahin başı şeklindeki, altın renkli kulpuna koydu ve yavaşça çevirdi. Kapı gıcırdayarak açıldı. Adam usulca kapıdan geçti ve binaya girdi. İçerisi de en az binanın dışı kadar eksantrik bir havaya sahipti. Sağda solda bir sürü süs eşyası ve irili ufaklı heykeller vardı. Fakat bir şekilde hepsi birbirinden farklıydı. Kimisi Uzakdoğu kökenli iken kimisi de Eski Mısır eserlerine benziyordu. Duvarlardaki tablolarda çok ilginç ve bir o kadar da birbirinden alakasızdı. Tavandan aşağı kâğıt Çin fenerleri sarkıyordu ve görünüşe göre içerideki tek ışık kaynağı bunlardı.

Adam şaşkınlıkla etrafını incelerken arkasından gelen kibar bir öksürük ile korkudan sıçrayıverdi. Hızla sesin geldiği yöne döndü ve oldukça yaşlı bir adamla burun buruna geldi.
“Ah, özür dilerim bayım. Sizi korkutmak istememiştim.” dedi yaşlı adam kibarca. Oldukça yaşlı, iki büklüm bir adamdı bu. Başının tepesi açıktı ama düz beyaz saçları omuzlarına kadar iniyordu. Yine saçı gibi bembeyaz olan bıyıkları ise çok uzundu. Çalı gibi kaşları ve kısık gözlere sahipti. Çenesinde ise ufak bir keçisakalı vardı. Üzerinde ise kimono tarzı, uzun ve süslü bir elbise vardı. “İyi misiniz?” diye sordu yaşlı adam.
“Ben… Evet, iyiyim. Özür dilerim, içeride birinin olduğunu göremedim de. Bay…?”
“Anahtarcı. Bana böyle hitap edebilirsiniz. Size nasıl yardımcı olabilirim?”
“Ben… Bir anahtar için gelmiştim de…” dedi adam tereddütle. Etrafındaki tüm bu nesneler ve karşısındaki adamın görüntüsü bu iş için yanlış yerde olduğu izlenimine kapılmasına neden oluyordu. Yaşlı adam “Yanlış yere gelmişsiniz.” diyerek onu kapı dışarı etse hiç şaşırmayacaktı.
“Elbette. Size yardımcı olmak benim için şereftir.” dedi yaşlı adam. “Ne arzu etmiştiniz?” diye sordu ardından.
“Şey… Yeni bir anahtara ihtiyacım var.”
“Ah, bir anahtar… Elbette, elbette… Size istediğiniz her türlü anahtarı sağlayabileceğimden şüpheniz olmasın.” dedi yaşlı adam. Ardından genç adamın koluna girdi ve onu cam bir muhafazanın önüne götürdü. Dikdörtgen şeklinde uzun ve ince bir muhafazaydı bu. İçinde ise kırmızı kadife kaplı, kalp şeklindeki bir yastığın üzerinde duran bir anahtar vardı. “Mutluluğun anahtarı mı aradığınız?” diye sordu anahtarcı, bir eliyle muhafazadaki anahtarı işaret ederek.
“Ne?” diye sordu adam şaşkınlıkla. “Şey, hayır. Aslında benim aradığım…”
“Anlıyorum. O halde bu taraftan lütfen.” diyerek sözünü kesti birlikte başka bir muhafazaya yöneldiler. Bu muhafaza da bir neredeyse öncekinin aynısıydı. Tek bir farkla… Bunda kalp biçimli bir yastık yerine oldukça kalın bir kitap vardı anahtarın altında.
“Aradığınız bilgeliğin anahtarı o halde.” dedi anahtarcı.
“Hayır.” dedi genç adam. Öfkelenmeye başlıyordu. Ne saçmalıyordu bu adam böyle?
“O halde şöyle geçelim.” dedi anahtarcı ve adamı tekrar kolundan sürükleyerek başka bir muhafazaya yöneldi. Fakat bu kadarı adam için fazlaydı. Kolunu sertçe çekerek anahtarcının tutuşundan kurtuldu. “Bakın, benim tek istediğim dairemin kapısını açacak basit bir anahtar. O yüzden beni oradan oraya sürükleyip durmayın çünkü bu saçmalıklara ayıracak vaktim yok. Tabii her kapıyı açan bir anahtarınız varsa o başka!” dedi öfkeli bir sesle.
Anahtarcı durdu ve adamı dikkatle süzdü. Ardından hafifçe gülümseyerek tekrar konuştu; “Elbette. Eğer istediğiniz buysa…”

***

Adam, anahtarcı dükkânını elinden geldiğince çabuk terk etti. Bu ihtiyardan hiç hoşlanmamıştı. Dükkândan da öyle… Yine de ihtiyar verdiği sözü tutmuş ve bu ilk alış-verişi olduğu için kendisinden hiçbir ücret almamıştı. Adam apartmanına doğru ilerlerken elindeki anahtara şöyle bir baktı. Bronz renkli, eski püskü bir şeydi. Sap kısmı garip süslemeler ve işaretlerle doluydu. Sanki çok eski bir gardıroba aitmiş gibi duruyordu. Hâlâ nasıl olup da bu paslı tenekenin dairesinin kapısını açacağını anlayamamıştı. Fakat anahtarcı işe yarayacağı konusunda kendini temin etmişti.
“Bir deneyin, açtığını göreceksiniz.” demişti anahtarcı. “Eğer işe yaramazsa geri getirmekte serbestsiniz. O takdirde ben bizzat gelip kapınızı açacağım ve hiçbir ücret de talep etmeyeceğim.” diye eklemişti ardından.
“Fakat anahtarımın yarısı kilidin içinde kaldı. Üstelik hem dairemin hem de apartmanın kapısında!” diye itiraz etmişti adam.
Anahtarcı ise sadece sırıtarak “O sorunla ilgilenildi. Bu anahtar ikisini de açacaktır, güvenin bana. Size iyi günler.” demiş ve kibarca kapıyı işaret etmişti.

Nihayet apartmanın kapısına varmıştı. Şöyle bir durup ağır kapıya baktı. “Kendimi resmen aptal yerine koyuyorum.” diye mırıldandı. Sonunda derin bir iç çekip kapıya yaklaştı. Eğilip kilide baktı ve hayretle gerçekten de içindeki kırık parçanın çıkarılmış olduğunu gördü. Yine de bu eski anahtarın nasıl olup da bu kapıyı açacağını aklı almıyordu. Anahtar kilit için çok fazla kalındı bir kere. Biçimleri kesinlikle uymuyordu. Bronz anahtarı kilide doğru yaklaştırırken sıkıntı ile üfleyerek “Bu çok saçma!” dedi. Birdenbire, hiç beklenmedik bir şey oldu. Anahtarın üzerindeki garip şekiller kırmızı bir ışıkla pırıldamaya başladı ve anahtarın uç kısmı biçim değiştirerek demir kapının kilidine uyacak hale geldi. Adam korku ve şaşkınlık ile anahtarı havaya fırlatıp birkaç adım gerileyerek uzaklaştı. Metalik bir tıngırtı ile yere düşen anahtar anında eski biçimine geri döndü.

Adam hayret ve şaşkınlıkla bir müddet olduğu yerde kalakaldı. Ardından kendini toparlayıp yavaşça anahtara doğru yaklaştı. Ürkek bir şekilde elini uzattı ve anahtarı yerden aldı. Hiçbir şey olmadı. Anahtarı elinde şöyle bir evirip çevirdi ama ilk halinden pek bir farkı yoktu. Kısa bir tereddüdün ardından anahtarı tekrar kilide yaklaştırdı. Anahtar yine pırıldamaya başladı ve anında şekil değiştirdi. Adam anahtarı kolaylıkla kilide soktu ve kapıyı açarak içeri girdi. “İnanamıyorum buna!” dedi kendi kendine. Sonra yukarı çıkan merdivenlere şöyle bir baktı. Ardından da bir koşuda tüm merdivenleri tırmanıp soluğu dairesinin önünde aldı. Anahtar bu kez de dairenin kapısında denedi. Anahtar yine biçim değiştirdi ve kapı rahatça açıldı. Adam ağzı hayretten bir karış açık bir şekilde dairesine girdi. Görünüşe göre ihtiyar haklıydı…

***

Ertesi sabah işe gittiğinde çok dalgındı. Bütün gün boyunca doğru dürüst çalışamamış, bilgisayarının başında öylece oturmuştu. Gün boyunca da o anahtarı elinde evirip çevirmişti. Anahtarla yapabileceklerini düşünüyordu ve aklı ister istemez hasta olan annesine gidiyordu. Sonunda o gün çalışamayacağını anladı ve izin istemek üzere patronunun yanına çıktı. Annesinin hastalığı için yeni bir tedavi bulunduğuna ve bununla ilgilenmesi gerektiğine benzer bir şeyler geveledi. Patronu hiç de memnun olmadı elbette. “Bu kez izin veriyorum ama tekrarı halinde taviz vermeyeceğimi bilmeni isterim. Ayrıca bugünü maaşından da düşeceğimi bilmeni isterim.” dedi oldukça tepeden bakan bir ses tonuyla. Koca göbekli, pos bıyıklı bir adamdı. Paradan başka hiçbir şeye önem vermezdi. Özelikle de çalışanlarına hiç… “Haydi, bas git! Zaten bugün bir işe yaradığın da yok!” diye tersledi patron.

Adam öfke ile odadan ayrıldı. Hızlı ve sinirli adımlarla yürüyordu. “Eğer paraya ihtiyacım olmasa bu herifin ağzı kokusunu hayatta çekmezdim ama…” diye mırıldandı kendi kendine. Sonra aniden, sanki görünmeyen bir duvara çarpmış gibi durdu. Yüzünde apaçık ortada olan bir gerçeği yeni fark eden birinin ifadesi vardı. “Bir dakika… Artık para için çalışmama gerek yok ki.”

***

O akşam iş çıkışında, koca göbekli patron tüm çalışanların binayı terk ettiğinden emin olmuş, kapıları güzelce kilitlemiş, kasayı saymış ve o günkü hâsılatı kasasına kilitlemişti. Ardından da paltosuyla şapkasını alıp binayı terk etmişti. O çıktıktan birkaç dakika sonra ise başka biri binaya girmekteydi. Hem de elini kolunu sallayarak, ön kapılardan girmişti. Bir müddet sonra ise elinde koca bir paketle birlikte tekrar dışarı çıktı ve sokakların karanlığına karışarak gözden kayboldu.

***

Birkaç saat sonra genç adam hastanede, annesinin yanındaydı. Elinde ise, iki ağır poşet içerisinde tedavi için gerekli olan ilaçlar vardı. İlaçları doktora teslim edip annesinin yanına oturdu.
“Hoş geldin oğlum.” dedi kadın sevinçle. “O ilaçlar da neyin nesi?”
“O ilaçlar senin buradan çıkış biletin anneciğim.” dedi adam gülümseyerek.
“İyi ama… O kadar ilacı alacak parayı nereden buldun?” diye sordu kadın merakla.
“Orasını karıştırma. Artık para sıkıntısı çekmeyeceğimizi bil yeter.”
“Yoksa terfi falan mı ettin?”
“Onun gibi bir şey anneciğim. Onun gibi bir şey…”

***

O gece dairesinde otururken hiç olmadığı kadar mutlu hissediyordu kendisini. Annesini yeniden gülümserken görmek, iyileşeceğini bilmek harika bir duyguydu. İşyerinin kasasını soyarken biraz suçluluk hissetmişti elbette ama o domuz patronu bunu hak etmişti doğrusu. Üstelik çok da kolay olmuştu. Patronu cimri olduğu kadar aptaldı da… Binada ne bir güvenlik görevlisi ne de bir güvenlik sistemi vardı. Tek yapması gereken doğru anı beklemek ve muhteşem anahtarını kullanmak olmuştu.
İçinde kabarıp duran suçluluk duygusunu bastırdı ve “Bunu annem için yaptım.” diyerek kendini teselli etmeye çalıştı. “Hem anahtarı bir daha böyle bir şey için kullanmayacağım ki.” dedi kendi kendine. “En azından çok gerekmedikçe…”
Anahtarı cebinden çıkarttı ve elindeki bu harikaya hayranlıkla baktı. “Artık her şey farklı olacak.” dedi sırıtarak.

( Devam edecek... )

Eski Anahtar / Old Key art by TurboSquid

2 comments:

Newbahar dedi ki...

Sezgilerim beni yanıltmadı. Hikaye tahmin edemeyeceğim bir yöne doğru akıp gidiyor.
Bekleyelim bakalım devamını.

mit dedi ki...

Tahmin edemeyeceğiniz bir yöne doğru gitmesi umarım sizin için iyi bir şeyi ifade ediyordur :) Çok teşekkürler...