Pegasus Yayınları, 2013, 528 Sf. Çevirmen: Ferda Yaraş |
Bu Rusların nasıl bir kafa yapısı
var arkadaş? Adamların doğaüstü şeylere kafası çok feci basıyor. Atmosferinden
tutun ince detaylarına kadar her şeyi o kadar iyi dokuyorlar ki kıskanmamak
elde değil! Mesela S.T.A.L.K.E.R. ya da Metro 2033… ve tabii ki bir de Gece
Nöbeti.
Sergey Lukyanenko’nun kaleme
aldığı Gece Nöbeti, bugüne dek okuduğum en orijinal kurgulardan birine sahip. Her
şeyden önce bu bir şehir fantastiği, yani çoğu fantastik romanda karşılaştığımız
kurtadamlar, vampirler, iblisler ve büyücüler gibi doğaüstü varlıklar
günümüzde, şehirlerde, bizim aramızda yaşıyorlar. Kitapta bu varlıkları birer
polis gibi izleyen iki gizli kurum var. Birincisi, Karanlık Varlıkları
(kurtadamlar, kara büyücüler, vampirler) takip eden ve Antlaşma’nın dışına
çıkmamalarını sağlamaya çalışan Gece Nöbeti. İkincisiyse, Aydınlık Varlıkları
(ak büyücüler, şifacılar) kontrol eden ve yine Antlaşma’nın dışına çıkmadıklarından emin olan
Gündüz Nöbeti. Yani her şey Antlaşma’da, bir tür ateşkeste bitiyor. Peki nedir
bu Antlaşma? Basit olarak açıklamak gerekirse; eğer bir Karanlık Varlık
güçlerini kullanarak normal bir insana kötülük ederse, bu durum Gece Nöbeti’ne
olaya müdahale etme ve bir iyilik yapma hakkı kazandırıyor. Ne kadar adil,
değil mi? Hiç de bile! Bir de madalyonun öteki tarafından bakın. Eğer bir Şifacı,
güçlerini kullanıp ölüm döşeğinde olan bir insanı iyileştirerek kadere etki
ederse bu da Gündüz Nöbeti’ne karışma hakkı ve eşit derecede bir kötülük yapma
imkânı veriyor. Kısır döngü…
Bir de Alacakaranlık var tabii…
Gece Nöbeti evreninde Aydınlık ve Karanlık Varlıklar, gölgelerini çağırıp
içlerinden geçerek Alacakaranlık denen bir dünyaya geçiş yapabiliyorlar. Bir
nevi Limbo olarak adlandırabileceğimiz bu yerde gerçek dünyanın gölgelerden
oluşan, paralel bir yansıması karşılıyor bizleri. Bu, kitaptaki derin kurgudan
sadece bir örnek. Lukyanenko gerçekten de çok sağlam temellere dayanan,
karmaşık ve bir o kadar da ilgi çekici bir kurgu oluşturmayı başarmış.
Kitapla ilgili çok beğendiğim bir
diğer husus da olayları bize sunuş şekli. Kitaptaki olaylara Anton adında, acemi bir Gece Nöbeti ajanının gözünden tanıklık ediyoruz. O da tıpkı okur gibi
çoğu şeye yabancı ve maceraları, arkadaşlarıyla sohbetleri, patronuyla
gerçekleştirdiği konuşmalar sırasında yeni yeni şeyler öğreniyor. Tabii onunla
eş zamanlı olarak biz de bu dünya hakkında daha fazla bilgi sahibi olmaya
başlıyoruz. Böylelikle “şu şudur, bu budur,” şeklindeki uzun ve boğucu
bilgilendirme metinleri olmadan, macera içindeki konuşmalar sırasında pek çok
şey öğreniyoruz. Hatta, dikkatli bir okursanız, satır aralarını da okuyup Anton’un
gözünden kaçan pek çok küçük ayrıntıyı yakalayabiliyorsunuz. Ayrıca her hikâyenin
(toplamda 3 ayrı bölümden oluşuyor ve son hikâyede hepsi birbirine bağlanıyor)
kendi içinde bir gizeme sahip olması ve bunun ne olduğunu son ana kadar tahmin
edememeniz de bir diğer güzel yanı.
Kitabın aldığı olumsuz
eleştiriler genelde içinde az aksiyon olması ve espri barındırmamasına yönelik.
Ama ikisi de tam olarak doğru değil. Evet, hikayelerin büyük bir kısmı boyunca
Anton’un kendi kendine konuşmasını ve olaylar üzerine kafa patlatmasını okuyoruz.
Ama bu esnada da pek çok şey öğreniyor, pek çok ipucu yakalıyoruz. Ayrıca
kitapta yeteri kadar aksiyon sahnesi olduğunu düşünüyorum. Bunun dışında
gerçekten de çok zekice ve ince esprilere de sahip, birkaç yerde sesli
güldüğümü rahatlıkla söyleyebilirim. Fakat ikisi de dozunda. Bu biraz da
beklentilerinizle alakalı bir durum. Öyle bir dönemde yaşıyoruz ki bir film,
bir oyun ya da bir kitap çıkmadan önce onunla ilgili sayısız yoruma ve
incelemeye ulaşma imkânımız var. Bu da merak ettiğimiz eseri elimize alamadan
önce beklentilerimizin tavan yapmasına ve hakkında iyi olan birçok şeyi de
önceden bitirip tüketmemize neden oluyor. Sonuç, kaçınılmaz hayal kırıklığı…
Benim bu kitaptan beklentim
yepyeni bir yazarın yepyeni bir kurgusuyla tanışmak ve Moskova’da geçen bir
şehir fantastiği okumaktı. Bunu da fazlasıyla aldım.
4 comments:
Kesinlikle katılıyorum, fantastik kurgular içinde en beğendiğim kitaplardan biri Gece Nöbeti. Aslında yıllar önce filmini izlemiş ve öyle tanışmıştım, o zaman da çok beğenmiştim ama okumak bu seneye nasip oldu. Devamı olan Gündüz Nöbeti'ni de şu an okumaktayım, yine güzel kurgulanmış bir kitap o da, ancak Anton'u gözlerim aramıyor değil :P Tavsiye ederim, umarım diğer devam romanlarını da çevirirler de bazı sevdiğimiz seriler gibi yarım kalmaz. İnceleme için teşekkürler bu arada, eline sağlık :)
Teşekkürler Funda :) Kitabı beğenmene çooook sevindim. Hakkında o kadar çok olumsuz eleştiri duydum ki, sonunda dayanamayıp incelemesini yazmaya karar verdim. Bu aralar ben de Gündüz Nöbeti'ni okuyorum veee evet, "Neredesin, nerede?" şarkısını söylüyorum Anton için :) Darısı üçüncü kitabın başına!
Bu arada kitabı yeni bitirdim; haksızlık etmişiz, içinde bol bol Anton da varmış :) söylemeden geçmeyeyim dedim :P Eh, Alacakaranlık Nöbeti'ni de heyecanla bekliyoruz :)
Evet, ben de gördüm Antoşka'yı :) İkinci bölümü bugün bitirdim. İlk kısmı pek beğenmedim ama ikincisi bir solukta bitti! Sağ olasın yine de ^^
Yorum Gönder