22 Kasım 2009 Pazar

Eve Dönüş (Bölüm 1)

Genç adam aşağıdan gelen bir tıkırtı ile gözlerini hızla açtı. Yanı başında hazır tuttuğu Desert Eagle marka tabancasını kaptığı gibi yatağından doğruldu. Köpeğinin de tedirgin bir şekilde hırıldamasına bakılırsa endişelenmekte haklıydı. Aşağıda gerçekten de biri vardı. Ya da daha kötüsü, bir şey… Muhtemelen dost canlısı da değildi. Son yıllarda hiçbir şey dost değildi ki… Başını hızlıca silkeleyip uykunun sersemliğini üzerinden atmaya çalıştı. Neredeydi? Ah, tabii ya… Terk edilmiş bir otel odasında… Hâlbuki dün gece ne kadar da harika bir yer gibi görünmüştü burası gözüne. Özellikle de günün yorgunluğunu da hesaba kattığında tozlu yataklarda uyuma fikri daha da çekici gelmişti. Bu, göründüğü kadar da iyi bir fikir değildi anlaşılan.

Sessizce kapı eşiğine yaklaştı ve koridora göz gezdirdi. Görünürde hiçbir şey yoktu. Köpeğine sessiz olmasını işaret ederek hızlıca yattığı yere geri döndü. Çantasını sırtına taktı. Tabancasını kılıfına sokup duvara yaslı duran pompalı tüfeğini aldı ve dikkatli bir şekilde odadan ayrıldı. Hızlı ama temkinli bir şekilde koridoru geçtiler. Üzerinde yürüdükleri uzun ve tozlu koridor halısı yer yer parçalamıştı. Önlerinden geçtikleri sıra sıra odalar ise darmadağındı. İçlerindeki eşyalar çürümeye yüz tutmuş, üzerlerini kalın bir toz tabakası kaplamıştı. Bazı yatakların üzerinde son konuklarının iskeletlerini görmek bile mümkündü.

Koridorun sonuna vardıklarında yavaşladı. Şimdi lobiyi tepeden gören bir asma kat üzerindeydiler. Dikkatlice aşağı baktı ve dün gece sıkıca kapattığına emin olduğu çift kanatlı otel kapılarının ardına kadar açık olduğunu fark etti. Lobiyi gözleriyle iyice taradı fakat başka bir şey göremedi. Tam o esnada köpeği hırıldamaya başladı. “Ne var kızım?” diye fısıldadı adam. Köpeğin odaklandığı noktaya daha dikkatli baktı ve belli belirsiz bir hareket yakaladı. Tam altlarında, resepsiyon masasının ardında insana benzer bir gölge hareket ediyordu. Fakat kulaklarına gelen insanlık dışı homurtu öyle olmadığını gösteriyordu. “Lanet zombiler…” diyerek öfkeyle homurdandı.


Köpeğine kendisini takip etmesini işaret ederek lobiye inen basamakları dikkatle indi. Yaratık, yere çömelmiş vaziyette adamın göremediği bir şeylerle meşguldü. Kendisini fark etmemiş gibi görünüyordu. Genç adam resepsiyon ile arasında güvenli bir mesafe bırakmaya özen göstererek sessizce çıkışa doğru yöneldi. Neredeyse çıkışa varmıştı ki merakına yenik düşüp yaratıktan tarafa şöyle bir baktı ve anında buna pişman oldu. Yaratığın önünde köpek boyutlarında ölü bir sıçan yatıyordu ve görünüşe göre kahvaltı vazifesi görüyordu. Adam öğürmemek için kendini zor tutarak kapıya doğru aceleyle birkaç adım attı. İşte ne olduysa o anda oldu ve dikkatsizce yerdeki döküntülerden birine çarptı. Çıkan ses tüm lobide uğursuzca yankılandı. Yaratık anında kafasını kaldırdı ve vahşi bir hırıltıyla adamın olduğu tarafa baktı. Bir anlığına hayatta kalan ve ölü olan iki insanoğlu birbirlerine bakakaldılar. Sonra zombi hızla ileri atıldı. Genç adam tereddüt etmeden pompalı tüfeğini ateşledi. Ama yaratık hızlıydı. Ve de çevik… Silah tam ateşlendiği sırada hızlıca duvarlardan birine sıçrayıp tüfeğin ölümcül saçmalarından kurtuldu. Ardından da duvarda dört ayak üzerinde koşarak delikanlının üzerine atladı. Her şey o kadar hızlı olup bitmişti ki adam tüfeğini ikinci kez ateşlemeye fırsat bulamadan kendini yerde buluverdi. Tüfeği elinden fırlayıp odanın öteki ucuna sürüklendi. Yaratık vahşice bir çığlık atarak dişlerini adamın boğazına doğru götürdü. Tam o esnada köpek hızla ileri atıldı ve lanetli yaratığı sahibinin üzerinden devirmeyi başardı. Zombi ve köpek hırıltı ve homurtularla yerde boğuşurken adam hiç vakit kaybetmeden tüfeğine doğru emekledi. Bu esnada zombi, köpeğe okkalı bir şamar atarak hayvancağızı karşıki duvara uçurdu. Ardından vahşice hırlayıp tekrar delikanlının üzerine uçarcasına atladı. Pompalı tüfek bir kez daha ateş aldı ve duvarlar kanlı beyin parçalarına bulandı.

Adam soluk soluğa yaratığın cansız bedeninin altından çıktı ve yüzündeki radyoaktif kanı tiksinerek temizledi. Kan bütün giysilerini kaplamıştı. Köpeğinin hareketsiz bir biçimde yattığını görünce “Lanet olsun!” diye homurdandı korkuyla. Çabucak köpeğin yanına koşturdu ve çömelip hayvanı kontrol etti. Yaşıyordu. Sahibinin varlığını hisseden hayvan, hafifçe inleyerek kımıldadı. Adam çantasına yöneldi ve içinden bir anti-radyasyon iğnesi çıkararak ilacı kendisine zerk etti. Ardından bir iğne daha çıkarıp bunu da köpeğe yaptı. Köpek yavaşta olsa toparlanmaya başlamıştı bile. Görünürde ciddi bir yarası ve kırığı yoktu. Adam “İyi misin kızım?” diyerek memnuniyetle yoldaşının başını okşadı. Köpek ise minnetle adamın elini yaladı. Köpek, bir Alman Kurduydu. Hemcinslerinin çoğu gibi o da sahibine çok düşkündü. Sahibi de ona… Ne de olsa bu acımasız dünyada birbirlerinden başka kimseleri yoktu.

Az sonra adam tekrar otelin üst katlarındaydı. Üzerindeki kanlı giysileri çıkarıp yerine yenilerini giymişti. Şansı yaver gitmişti doğrusu. Hiç açılmamış bir valizin içinde plastik poşetlere sarılı kıyafetlerle karşılaşmıştı. Şimdi üzerinde mavi bir kot ve beyaz bir tişört vardı. Dolaplardan birinde bulduğu deri bir ceketi sırtına geçirip kıyafetini tamamlamıştı. Tam odadan çıkacakken kırmızı bir fular dikkatini çekti. Gülümseyerek fuları aldı ve köpeğin boynuna doladı. Yavaşça merdivenlerden indiler ve oteli terk edip Bostancı’nın harabelerine karıştılar.

- Birinci Bölümün Sonu -


Screenshots from Fallout 3

12 comments:

Pabuc dedi ki...

Cidden çok hoş yazıyorsun yaaa...Sende ışık var hemde nurdan bi ışık :) Devamını da okuyacaz inş.

Bu arada son resme bayıldım Red Kid 'in gelecek versiyonu gibi :) Ayrıca bulduğu kıyafetler pek bi uyumlu hoşuma gitti ama keşke tişörtü de siyah olsaymış:)

Eline ve yüreğine sağlık hoş bir hikaye başladı okumamız için..Sağlıcakla kal...

mit dedi ki...

Sağol arkadaşım, çok teşekkür ederim. Okuduğun ve yorumunu eksik etmediğin için de ayrıca teşekkürler...

Pabuc dedi ki...

memnuniyetle efendim ne demek :)

Loreathan dedi ki...

Çok güzel yazmışsın, resmen fallout tadı yaşatıyor :D
Ya fallout 2'de köpeğim vardı fakat fallout 3'te bir türlü alamadım şu hayvanı.

mit dedi ki...

Sağol adamım, o tadı yaşatmayı amaçlamıştım zaten ;) Yalnız bunu ilk yakalayan kişi sen oldun. Senin dışında herkes "I'm Legend" benzetmesi yaptı.

Fallout 3'te Dogmeat ile buluşmak istiyorsan gitmen gereken adres Scrapyard bu arada ;)

Tekrar teşekkürler...

Malkavian dedi ki...

Ellerine sağlık öncelikle resime bakıp yine fantastik bir dünya bekledim ama okumaya devam ettikçe karşıma çıkan Resident Evil tarzı dünya hoşuma gitti. I' am Legend ve Resident Evil'in güzel bir harmanı gibi olmuş. Köpekleri oldum olası sevmişimdir bu tarz filmlerde ve işin ilginci bu tarz konular hep filmlerde işlenmiş hiç yazılı örneğini okumamıştım daha önce bu da güzel bir değişiklik olmuş. En güzel süpriz de sondaki Şehir ismi olmuş. Merakla bekliyorum devamını...

berre dedi ki...

Gayet güzel olmuş.Yazarken olayların tek bir düşünceden çok bir kaç düşünceyle ilerlemesi çok önemli benim için.
Bir de ben okurken aklıma direk ''Ben Efsaneyim'' filmi geldi.Acaba aralarında bir bağlantı var mı?

mit dedi ki...

Yorum ve beğeniniz için teşekkürler öncelikle. Bu hikayeyi Türk Fantazya Birliği'nin düzenlediği "Kıyametten sonra" temalı yarışma için yazmıştım. Arka plan olarak da Fallout evrenini ele alıp, Türkiye'de geçen bir hikaye tasarlamıştım. Ne ilginçtir ki ilk bölümü okuttuğum tüm arkadaşlarım "I'm Legend / Ben Efsaneyim" benzetmesini yaptılar. Tıpkı sizin gibi... Halbuki yazıyı planlarken ya da kağıda dökerken o evren aklımın ucundan dahi geçmemişti. Yani yazının ben efsaneyim ile hiç bir bağlantısı yok. Hikayem dereceye giremedi, dereceye giremeyen hikayeler de gün yüzü göremedi. Ben de buradan sizlerle paylaşayım dedim. Tekrar teşekkürler...

Adsız dedi ki...

wuuuuuuuu :))

süperdi. . devamını bekliyorumm..

mit dedi ki...

Teşekkürler :) En kısa zamanda inşallah...

İçimden Geldiği Gibi dedi ki...

Bayramınızı en içten dileklerimle kutlarım...Sevgiler

mit dedi ki...

Çok çok teşekkür ederim, sizlere de iyi bayramlar...