Bundan birkaç yıl önce… İzmir’de, özel bir firmada çalışıyordum. Hayatımda ilk defa yıllık izine çıkma hakkını elde etmiştim. Daha önceki işlerimde bırakın yıllık izini, haftalık izine bile zor çıkmış biri olarak bu benim için çok yeni bir heyecandı. “Yıllık izine çıkacak mıyım? Acaba çıkabilecek miyim?” falan derken biraz da müdür beyin arkamdan ittirmesiyle kendimi izine çıkmış buluverdim. Sudan çıkmış balık misali ne yapacağımı şaşırmış vaziyette boş boş ortalıkta dolanırken “Eh, ne yapalım? Memlekete gideyim bari…” deyip İstanbul’a doğru yola koyuldum. Dile kolay, tam altı yıl geçmişti doğup büyüdüğüm toprakları son ziyaretimin üstünden.
Sabiha Gökçen Havalimanı’nın kapılarından çıktığımda, karşımda ışıl ışıl parlayan Belediye Otobüslerini gördüğümde çok sevinmiştim. O zamanlar İzmir Havalimanı’nda Belediye Otobüsü hizmeti yoktu çünkü. Tek seçenek Havaş otobüsleriydi ve bu da oldukça tuzlu bir seçenek anlamına geliyordu. Üzerinde ‘Bostancı’ tabelası olan otobüsü bulduğumda ise daha da fazla sevindim. Çünkü Maltepe’ye gidiyordum ve bu otobüs sayesinde hem eve çok yakın inecektim hem de Havaş'a boşu boşuna 10 TL vermekten kurtulacaktım. Havaş otobüslerinin “Bak gidiyoruz ha! Ona göre…” manasında çaldıkları kornalara aldırmayarak beklemeye başladım. Bir taraftan da “Hıh!” deyip burnumu yukarı kaldırarak hava atmayı da ihmal etmedim. Bu “Hıh!” hareketinin bana 45 dakika ayakta dikilmeye mâl olacağını bilemezdim tabii… Nihayet otobüs şoförü ortaya çıkıp aracı çalıştırdı. Hevesle bindim otobüse… Meğerse çift bilet atmak gerekiyormuş. “Eh 3 TL vermek, 10 TL vermekten iyidir.” deyip aldırmadım ve geçtim cam kenarına, başladım etrafı seyretmeye… Manzara beni çok heyecanlandırmış olacak ki uyuyakalmışım. Gözümü açtığımda ise Bostancı’daydım. Yani inmem gereken yerden birkaç durak uzakta… Gecenin o vaktinde başka araç olmadığından mecburen taksiye binmek zorunda kaldım. O da 7 TL yazdı. Böylece toplamda harcadığım para yine 10 TL oldu. Yani o kadar süre boşu boşuna beklemiştim. Siz siz olun, kimseye “hıh” falan yapmayın.
Ertesi gün, İstanbul’a geldiğimi duyan askerlik arkadaşım Erhan, beni arayıp buluşmaya davet etti. “Taksim’e gel abi, orada buluşalım.” dedi. Ben ilk başta tersledim, dedim ki “Ne işim var benim oğlum Taksim’de? Hayatta gitmem oraya…” Sonra hadi dedim, arkadaşımı kırmayayım. Zaten kaç kere görebiliyoruz ki birbirimizi. Onun dediği olsun dedim, Taksim’e gittim. Ondan sonraki 4 gün boyunca da Taksim’den çıkmak nasip olmadı. İznimin tamamı orada geçti neredeyse… Her buluşalım diyen oraya çağırdı, ben de her gece terk ettiğim meydana ertesi sabah geri dönmek zorunda kaldım. Hele ilk gün bir gidişim vardı ki, sormayın gitsin. Normalde dolmuşla gidildiğinde 45 dakika süren yol tamı tamına 2,5 saat sürdü. Şoförün yanında da kız arkadaşı mı nişanlısı mı ne öyle biri vardı. Üstüne üstlük kavgalıydılar. 2,5 saat boyunca didişip durdular. Birbirlerine laf sokmalar, kinayeli laflar, hakaretler, daha neler neler… Ben de en ön sırada, tam onların arkasında oturuyordum. Yanımda da yaşlı bir çift vardı. Yol boyunca tenis maçı izler gibi bir ona baktık, bir diğerine. Yaşlıların bu kavga olayı hakkında “Ah, ah! Bizim zamanımızda…” diye başlayıp bir türlü sonu gelmeyen yorumlarını ise yazmıyorum, siz zaten tahmin edebilirsiniz. Dolmuştan indiğimde az kalsın gitmek istemediğim o Taksim’in parke taşlarını diz çöküp öpecektim.
Son gün yaşadığım olay ise apayrı bir komediydi. Erhan ile otururmuş Yalçın isimli ortak bir arkadaşı bekliyorduk. Bir ara Erhan kalkıp lavaboya gitti. Ben de Yalçın’ı aramak için dalgın dalgın telefonumu çıkardım ve numarayı çevirdim. Tam o esnada Erhan'ın cep telefonu çalmaya başladı. Önce “Bakmayayım nişanlısıdır belki, ayıp.” diyerek aldırmadım. Sonra baktım ki arayan ısrarcı. “Kim acaba? Yoksa Yalçın mı?” diyerek uzanıp telefonu aldım. Bir de ne göreyim? Ben arıyorum! Yanlışlıkla onu aramışım! Lavabodan döndüğünde bunu ona da anlattım, çok güldü haliyle. Sonra Erhan “Madem bahsi geçti, nişanlımı bir arayayım.” diyerek telefonunu aldı. O esnada da benim telefon çalmaya başladı. Baktım, Erhan arıyor. O da dalgınlıkla beni aramış meğerse. O anda ikimiz de koptuk zaten. Dakikalarca güldüğümüzü dün gibi hatırlarım.
Yani uzun lafın kısası, ilk yıllık izinim oldukça eziyetli ama bir o kadar da keyifli geçmişti. Ondan sonra da bir daha izine çıkmak kısmet olmadı zaten.
Lina Areklew "Death in Summer"
9 saat önce
12 comments:
ay çok hoşsunuz siz beni güldürdünüz akşam akşam hiç de halim yokken Allah da sizi güldürsün
ama merak ettim bu nasıl iş ki yıllık izni yok:))
güzel bi anıydı =))
@ bahar gelsin: Amin, hep gülelim inşallah. Şirket "kurumsal" değil de "karamsar" bir şirket olunca yıllık izin falan da olmuyor haliyle.
@ baharım: Teşekkürler, beğenmenize sevindim :)
Baba çok güzel bi haftaydı yaa...Canım kardeşim...Ama daha bi çok güzel anı es geçmişssin... :))
Çaktırmaaaa... :) Gerçekten de çok güzel bir haftaydı. Umarım tekrarını gerçekleştirebiliriz.
gerçekten güzel bir tatilmiş :)
Şimdi yazı hakkındaki düşüncelerim ....pek gülmedim çünkü çok güldüm..yani özellikle şoför ve nişanlısının kavgası sırasında seni düşündüm de @mit gülmemek imkansız yanii:)))olanları cin gibi izleyen mit ee sonra bnları nasıl yazıya dökeceğini düşünüyor:))
Allah senin karşına trajı komik de olsa komik olayları sıkça çıkarsın inşaallah:) bu bizim işimize geliyo sayende gülmüş oluyoruz..yazılarından olayları dinlemek ayrı güzellik..eline koluna yüreğine bakışına asğlık...
SEvgi ve huzurla kal blog sahibi iyi insan(bir zamanların ketçap düşmanı:P )
@ Sihirli Sepet: Yaa, ne demezsin :) Söz konusu ben olunca normal karşılıyorum artık.
@ Papuç: Öncelikle yorum(lar) için teşekkürler :) Yorum sayısını görünce gözlerim yuvalarından fırlayacaktı neredeyse. Sayende ben de gülmüş oldum, güzel bir de anım oldu. Teşekkürler tekrardan...
ahaha ağlarken okuyodum bu yazıyı, sonunu okuyunca çok pis güldüm :D Allah'ım yaa ahaha:D
Niye ağlıyorsun dostum bi dost? Seni üzen biri varsa yaz blog sayfana ismini cismini, blog alemi olarak hakkından geliriz evelallah :) Hep gülmen dileğiyle...
bnim yüzümün ifadesini tahmin ettin dimi kanki okurken..bak hem bu:(hem bu :)
ne günlerdii of ki ne off
gerçek mi, o günden beri izin kullanamadın mı?????????????
Evet ya... Ne günlerdi hakikaten de. Birçok şey gibi onlar da geride kaldı. Tıpkı birçok şeyin de kalacağı gibi... Ve hayır. O günden beri bir daha izine çıkamadım.
Yorum Gönder