Ertesi sabah, baba flamingo kendisine ve eşine müjdeli haberi verdikten sonra küçük flamingo büyük bir sevinç çığlığı atıp ortalıkta hoplayıp zıplamaya, sağa sola uçmaya başladı. Rol yapmasına gerek yoktu çünkü hâlâ çok heyecanlıydı. Ama annesi o kadar da mutlu görünmüyordu.
“Onun bu uçuşu kaldırabileceğinden emin misin?” diye sordu endişeyle kocasına.
“Eminim hayatım, merak etme,” dedi bir kanadını eşinin omzuna atan baba flamingo. “Artık o koca bir delikanlı oldu.”
“Biliyorum ama o benim gözümde hâlâ küçük bir çocuk. Ah, öyle hızlı büyüyorlar ki…” dedi anne flamingo, oğlunun sevinçle oradan oraya uçuşunu izlerken. Küçük flamingo gölün üzerinde pike yapıp ailesinin yanına kondu ve “Ne zaman yola çıkıyoruz?” diye sordu heyecanla.
“Ağır ol bakalım ufaklık,” diye güldü babası. “Aceleci olma. Biz flamingolar geceleri uçarız, biliyorsun.”
“Yırtıcı kuşlara yem olmamak için…” diye hatırlattı annesi.
“Yani bu gece mi?” diye sordu küçük flamingo.
“Evet oğlum, bu gece!” dedi babası mutlulukla.
“Peki ya Ak Pelikan? O nerede?”
“Buralarda bir yerde. Sanırım yaşlı flamingoyla birlikte.” dedi kıkırdayarak. “O da bizimle gelecek. Yolu göstermek için…”
“Yaşasın!” dedi küçük flamingo sevinçle. Bugün aldığı en güzel ikinci haberdi bu.
***
O gece flamingolar gölün ortasında toplanmış, heyecanlı bir şekilde fısıldaşıyorlardı. En önde Ak Pelikan ile yaşlı flamingo durmuş, onlara son talimatları veriyorlardı. Yolculuk vakti artık çok yakındı. Grubun en arkalarında ise küçük flamingo ile ailesi bulunuyordu.
“Hazır mısın oğlum?” dedi baba flamingo.
“Hazırım,” diyerek sırıttı ufaklık. Heyecandan tir tir titriyordu.
“Nasıl uçtuğumuzu unutma. Önce koşuyoruz ve iyice hızlandıktan sonra…” dedi annesi hafif telaşlı bir sesle.
“Biliyorum anne, merak etme. İyice hızlandıktan sonra boynumuzu ileri, ayaklarımızı da geri uzatıp havalanıyoruz.” diyerek onun sözünü kesti küçük flamingo.
Annesi ona şefkatle baktı ve anlayışla başını salladı. “Dikkatli ol.” dedi neredeyse fısıldayacak kadar alçak bir sesle ve eğilip oğluna küçük bir öpücük kondurdu.
“Endişelenme hayatım, her şey yolunda gidecek göreceksin,” dedi baba flamingo.
“Umarım öyle olur,” dedi anne. “Sahi neredeymiş bu Kuş Cenneti?” diye sordu ardından da.
“Ak Pelikan’ın anlattıklarına bakılırsa insanların İzmir diye adlandırdıkları şehirde. Fıçı ile Mavinehir arasında bir yerlerde…” diye yanıtladı baba flamingo.
“Foça ile Mavişehir olmasın baba?” diye güldü küçük flamingo.
“Her neyse işte!” dedi baba flamingo da gülerek. Sonra durdu ve kaşlarını kaldırarak oğluna baktı; “Sen nereden biliyorsun?”
“Ben, şey…” diye kekeledi küçük flamingo ne diyeceğini bilemeyerek. Toplantıyı gizlice dinlediği açığa çıkacaktı galiba.
Tam o esnada sıranın başındaki Ak Pelikan’ın gür sesi duyuldu. “Gitme vakti!”
“Gidiyoruz, hazırlanın!” dedi babası heyecanla ve önüne dönerek konuşmayı yarıda kesti. Küçük flamingo küçük bir ıslık çalarak alnında biriken terleri sildi. Ucuz atlatmıştı doğrusu.
Bütün flamingolar aynı anda koşmaya başladılar. Gittikçe hızlanarak koşmaya devam ettiler ve yeterince hızlandıklarına karar verdiklerinde sırayla kanat açarak havalanmaya başladılar. S biçimli boyunlarını öne, ayaklarını ise olabildiğince arkaya uzatmışlardı. Sanki pembe bir ok bulutu gibiydiler. Gölün üzerinde bir daire çizerek evlerine veda ettiler.
“Hoşça kal güzel göl!”
“Hoşça kal! Seniz özleyeceğiz!”
Ardından da Ak Pelikan’ın önderliğinde İzmir denilen o güzel şehre doğru uçmaya başladılar. Küçük flamingo oldukça heyecanlı olsa da bu sakin gölü arkada bıraktığı için ister istemez hüzünlendiğini fark etti. “Hoşça kal…” diye mırıldandı kendi kendine ve uçmaya odaklanmaya çalıştı.
***
Uçuş ilk başlarda flamingolar için oldukça keyifli geçiyordu. Hafif bir rüzgâr arkalarından esiyor, dolunay yollarını aydınlatarak yönlerini bulmalarını kolaylaştırıyordu. Küçük flamingo ise kendisini harika hissediyor ve ilk uzun soluklu uçuşunun tadını doyasıya çıkarıyordu.
Fakat ilerleyen saatlerde işler yavaş yavaş tersine dönmeye başladı. Önce büyük, kapkara bulut kümeleri toplandı gökyüzünde. Ardından dolunay bulutların arkasına çekilerek görüş mesafesinin azalmasına neden oldu. Rüzgâr ise yön değiştirdi ve tam karşılarından oldukça sert bir biçimde esmeye başladı.
“Fırtına geliyor!” diye bağırdı Ak Pelikan, sesini rüzgârın uğultusunun üzerinden duyurmaya çalışarak.
“Bulutların üzerine çıkmalıyız!” dedi yaşlı flamingo. Fakat rüzgâr çok kuvvetli esiyordu ve bulutlar düşündüklerinden de kalındı. Ne kadar uğraşsalar da bulutları delip açık gökyüzüne çıkamadılar. Ardından korkulan oldu ve bir şimşek mavi kıvılcımlar saçarak çaktı.
“Baba!” dedi küçük flamingo korkuyla. Daha önce fırtınada hiç uçmamıştı ne de olsa.
“Sıkı tutun evlat!” diye seslendi babası. “Ve yanımızdan ayrılma!”
“Söylemesi kolay.” diye homurdandı çünkü fırtına giderek şiddetleniyordu ve uçmak gittikçe daha zor bir hâle geliyordu.
Birdenbire zalim bir kahkaha işittiler gökyüzünde. Tüm göğü kaplayan, derin ve yankılı bir sesti bu. Aynı anda hem yıldırımlar kadar gürültülü, hem de rüzgâr kadar sakindi. “Bakın hele, burada kimler varmış? Pembe kuşlar ve bizim ihtiyar pelikan.” dedi ses.
Fırtınaydı bu konuşan… “Yılın bu vaktinde ne arıyorsunuz siz burada, hı?” diye sordu. Sesinin tonuna bakılırsa bayağı bir eğleniyordu.
“Git başımızdan! Göç etmeye çalışıyoruz, neye benziyor?” diye çıkıştı Ak Pelikan.
“Göç mü? Bu mevsimde mi?” dedi fırtına, yankılı sesiyle. “Korkarım bunun için biraz geç kalmışsınız. Yılın bu zamanı havalar… Nasıl desem? Biraz yıpratıcıdır!” diye ekledi zalim kahkahalar eşliğinde.
“Sen gelinceye kadar her şey iyiydi!” diye çıkıştı Ak Pelikan.
“Çok bilmek istiyorsan kuruyan gölümüzden ayrılmak zorunda kaldık. O yüzden bu zamansız yolculuğumuz.” dedi yaşlı flamingo.
“Ya, öyle mi? Yağmurdan kaçarken doluya tutulmak diye buna derim ben. Hayır, doluya değil… Fırtınaya!” dedi fırtına, bir kahkaha daha atarak. Ardından da kuvvetli bir üfleme sesi duyuldu ve rüzgâr bir anda daha da şiddetlendi. Şimşekler çaktı, yağmur başladı ve flamingolar çığlıklar atarak dört bir yana savruldu.
“Bir arada kalın!” diye bağırdı Ak Pelikan. “Dağılmayın!”
Fırtınanın zalim kahkahaları bir kez daha duyuldu ve şiddetli rüzgâr bir kez daha flamingoları dağıtıverdi. Küçük flamingo bir anda kendisini tepe taklak buluverdi ve ne yana uçması gerektiğini şaşırdı. Kendini toparladığında ise sürüden oldukça uzaklaşmış olduğunu fark etti korkuyla.
“Anne! Baba! Beni bekleyin!” diye bağırdı ve tüm gücüyle kanatlarını çırpmaya başladı. O anda fırtınanın bir kez daha var gücü ile üflediği duyuldu. Küçük flamingo bu kez rüzgârın şiddetine dayanamadı ve kontrolünü kaybedip düşmeye başladı. Son hatırladığı şey hızla yaklaşan yeryüzü ve fırtınanın zalim kahkahalarıydı.
Sonra karanlık…
Devamı: Küçük Flamingo (Bölüm 3 - Son)
2 comments:
İlgiyle okudum...
merakla beklıyorum devamını.
Öykü'ye öyküler ;) Çok teşekkürler
Yorum Gönder