Havalimanında çalıştığım günlerin sonu kötü bitmiş olsa da orada pek çok değerli dost ve bir sürü de güzel hatıra edindiğim gerçeği yadsınamaz. Oldukça tanınmış bir kitap mağazasında çalışmış olmak bile başlı başına güzel bir olaydı zaten. Ama işin içine bir de orada yaşadığımız birbirinden komik olaylar da eklenince çalışmaktan aldığımız keyif ikiye katlanıyordu.
Cüneyt Arcayürek’in yazdığı “Derin Devlet” isimli bir kitap vardı mesela. Adı artık aramızda efsaneleşmişti bu kitabın. Ama ne konusu ne de yazarı sebebiyle kazanmıştı bu ününü. Onun ünü sevgili müdür yardımcımız ve onun akıl almaz satış politikasından kaynaklanıyordu. Aylık ciromuzu arttırmak ve hedefi yakalamak bizde saplantı olmuştu o aralar ve hepimiz bazı ürünlere odaklanmıştık. Müdür yardımcımız Hasan Bey’in ürünü de bu kitaptı işte. Giren çıkan, alakası olan olmayan, sadece gazete almaya gelmiş olan herkese bu kitaptan bir tane mutlaka ama mutlaka satıyordu. Bunu yaparken de onu izlemek çok keyifli oluyordu. Müşterilerden birini gözüne kestirip yavaşça ve çaktırmadan arkasından yaklaşıyordu sonra da usulca şu kelimeleri fısıldıyordu; “Derin Devlet’i okudunuz mu?” Artık korkudan yerinde sıçrayan müşterileri mi istersiniz, şaşkınlıkla aniden geriye dönüp Hasan Bey’e bakanları mı yoksa elindeki kitabı falan bırakıp hızla uzaklaşanları mı? Ama uzaklaşmak çare değil, o kitabı almazsanız Hasan Bey peşini bırakmaz. Genelde de alıyorlardı zaten… Gerçekten de komikti. Onun sayesinde hedefi hep tutturduk ama, hakkını yememek lazım.
***
Bir kitap & müzik mağazasına girdiğinizde soracağınız soru ne olur? Herhalde “Falanca yazarın şu kitabı var mı?” ya da “Filanca şarkıcının yeni albümü çıktı mı?” diye sorarsınız, değil mi? Değil… Çünkü bizim en çok duyduğumuz sorular şunlardı;
“Sakız var mı?”
“Lokum alacaktık ama?”
“Sakız yok mu?”
“Şekerlemeleriniz nerede?”
“Sakız?”
Ama asıl büyük ödülü bana o meşhur soruyu soran amcama vermek lazım.
“Afyon kaymaklarınız ne tarafta yeğenim?”
Dikkatinizi çekerim “var mı?” değil, “ne tarafta?” Adam kitapçıda kaymak satıldığından o kadar emin yani…
***
Bir seferinde de milli basketçilerimizden biri gelmişti mağazaya. Hangisi olduğunu şu an tam hatırlayamıyorum, Hüseyin Beşok’tu galiba. Yoksa değil miydi? (Eyvahlar olsun, yaşlanıyorum!) Her neyse, adam bayağı bir uzundu haliyle. “Bakar mısınız?” diye seslendi bana, ben de çabucak yanında gittim. Başımı iyice yukarı kaldırmam gerekiyordu yüzüne bakabilmek için. Benim boyum 1.65 o ise 2 metre civarlarında… Oldukça güzel bir çift oluşturuyorduk sizin anlayacağınız. “Şu kitaba bakabilir miyim?” diye sordu rafların en en en üstündeki bir referans kitabını göstererek. “Tabi, ne demek.” dedim. Dedim demesine ama o kitabı oradan alabilmek için ya bir merdiven bulmam ya da oldukça iyi bir cambazlık gösterisi yapmam gerekiyordu. Adam bir bana bir de kitaba baktı sonra da gülerek “Tamam tamam ben alırım.” diyerek kitabı hiç zorlanmadan alıverdi. Sonrası karşılıklı atılan kahkahalar…
***
İlk günümüz ve ilk müşterimiz de unutulmaz. Hepimiz heyecanla ve yan gözlerle mağazada dolanan iki İngiliz’i takip ediyoruz. En heyecanlımız da kasiyer hanım kızımız. İlk satışını yapacak ne de olsa. Kasa da o bildiğimiz, alıştığımız ailemizin bakkalının yazar-kasası gibi değil ama… Pasaport numarası girilen, sefer numarası ile çalışan normal ötesi bir cihaz… Yani satış işlemini gerçekleştirebilmeniz için mutlaka yolcunun pasaportunu ve biletini görmeniz gerek. “Eee… Ne diyeceğim ben şimdi?” dedi kasiyer arkadaşımız heyecanla.
“Pasaportunuzu alabilir miyim?” diye soracaksın dedi bir başka arkadaş.
“Ay onu ben de biliyorum. Nasıl söyleyeceğim?” diye yanıtladı heyecanı daha da artarak.
“Can i take your passport dersin olur biter.” dedik bizde. Aslında İngilizcesi çok iyi ama heyecan işte…
“Tamam. Can i take your passport, can i take your passport… Ay çok heyecanlıyım!”
Derken adamlar döndüler dolaştılar sonunda bir dergi almaya karar verdiler ve kasaya yanaştılar. Arkadaş heyecanla ne dedi dersiniz?
“Can i pesspört?”
13 comments:
MİT SEN ÇOK YAŞA EMİ ARKADŞIM :) NE HOŞ ANILAR BUNLAR...HATIRLADIKÇA GÜLERSİN...EN AZINDAN EĞLENCELİ BİRKAÇ DAKİKA GEÇİRİRSİN :) YALNIZ DİKKAT ET EĞLENCEYİ FAZLA ABARTMA,SONRA NE DERLER BİLİRSİN :)))
afyon kaymalarınız nırede yıgenım:)
)Bı kez yemıstım cok agır:)
hepsını ımha edıcem de
yalnız mıt cok keyıflı bı yazı olmus:)
bu ıncelıklerı detayları okumak hostu
sevgıler
@ S.Sepet: Sen de çok yaşa arkadaşım, yüzündeki gülümseme hiç solmasın. Yalnız çok sırıtma sonra ne derler bilirsin :) Sevgiler...
@ Öykü: Bu yana gel cigerim, bu taraftadır gaymaklar. Nirede benim zopam? :) Beğenmene sevindim arkadaşım. Aklıma geldiler, güldüm. Sonra da paylaşayım dedim sizlerle :) Sevgiler...
:D süperdi mit yaaa.. çok severek okudum valla
Ayy ayyyy nasıl keyifle okudum sevgili mit...Çok güzel anlar yaşamışsınız,Afyon kaymağı...En çokda buna güldüm kalmadı bey amcaaaammmmm:)))))Haftaya gelir...Sevgiyle yüreğine sağlık..
@ Simeranyam: Teşekkürler, çok sağolun :)
@ Zeynep: Bu yazımı beğendiyseniz bir de eski "Anı" yazılarıma bakın derim. Bu biraz sönük kaldı çünkü. Sevgiler...
ahahahaaahhaaa işte bu iyiydi :)))
Pek keyifliydi sevgili Mit. Çok yaşa.
@ S.Sepet: ;)
@ Aşkın Güngör: Sen de gör Aşkın abi. Olmadı mı? :)
ay çok güldüm mitçim:)) harikaydı eline sağlık
Teşekkür ederim Handan, beğenmene ve çok gülmene sevindim :)
Pesspört xD! Birden bunu söyleyen heyecanlı bir kızın yüzü geldi gözümün önüne ve iş yerinde kahkayı basmama ramak kaldı.
Gerçekten çok güzel anılar.
Derin Devlet'te harikaymış. Adam manyak mıdır nedir diye kaçışan müşterilerin korkulu bakışları da gözümde canlanan bir diğer gülünç görüntü oldu :).
sahi niye ayrıldınız oradan? Kötü bir son demişsiniz ya yazıda
Gözünde canlandırabildiysen ne mutlu sana :) Bu tarz yazıların keyfi öyle bir başka çıkıyor çünkü.
Kötü bir sondu, geldi geçti. Kötü anılarımın bu sayfalara girişi yasak :) Belki bir gün başka bir yerde anlatırım.
Yorum Gönder