Spor salonunun kapısı büyük bir gürültü ile açıldı ve Hakan soluk soluğa içeri girdi. Hızlı adımlarla girişi geçerek havuzun olduğu kısma geldi. “Onur!” diye bağırdı telaşla. “Onur! Neredesin?” Hiç ses yoktu. Telaş ve ümitsizlikle koşmaya ve seslenmeye devam etti. Voleybol sahasına geldiğinde birdenbire ayakları kaydı ve düşmekten son anda kurtuldu. Dikkatle zemine baktığında yerin ıslak olduğunu gördü. Eğilip suya dokundu ve soğuk olduğunu fark etti. Su izleri salonun uzak köşesine doğru gidiyordu. Sanki ağır bir şey sürüklenip o tarafa götürülmüş gibiydi. Hakan izleri takip etti ve kendini soyunma odalarının önünde buldu. “Onur? Burada mısın?” diye seslendi hafif çekinerek.
“Mmmm!” diye bir ses duyuldu.
“Onur?”
“Mmmm-mmm!”
Ses dolaplardan birinden geliyordu. Hakan hızla o tarafa yöneldi ve dolap kapaklarını tek tek açmaya başladı. En sonunda dostunu dolaplardan birine bir çuval gibi tıkılmış vaziyette buldu. Voleybol filesi hâlâ etrafındaydı.
“Onur? Bu ne hal abi? Kim yaptı bunu sana? O herif mi yoksa?” dedi şaşkınlıkla.
“Mmmmm!”
“Ah, tabi ya! Pardon…” dedi Onur’u dolaptan çıkarması gerektiğini hatırlayarak. Zorlu bir uğraşın ardından onu önce dolaptan çıkardı ardından da fileyi söküp atmasına yardımcı oldu.
“Oh be, çok şükür! Bütün gün o dolabın içine tıkılı kalacağımı düşünmeye başlamıştım!” dedi Onur, en sonunda konuşabilecek kadar ağzını kurtardığında.
“Siyahlı herifi törende görüp senin ortada olmadığını fark edince bir şeylerin ters gittiğini fark ettim ve koşarak buraya geldim.” dedi Hakan.
“Tören mi? Kutlamalar başladı mı yani?” dedi Onur telaşla.
“Hayır ama başlamak üzere.” diye yanıtladı Hakan. “Yardım bulmak için çok çabaladım ama kimse beni ciddiye almadı. Hatta öğretim görevlilerinden biri beni törenden kaçmak için bahane uydurmakla bile suçladı. Ardından da beni zorla büyük meydana götürdü. Yemek yememe bile müsaade etmedi, buna inanabiliyor musun? Her neyse, siyahlı adamı o zaman gördüm zaten… Meydanda…”
“Acele etmeliyiz, o ikisi birine zarar vermek üzereler.” dedi Onur hemen ayaklanarak.
“Hangi ikisi? Biri daha mı var?”
“Evet, bir kadın. Hem de oldukça çirkin bir tane.”
“Aslı’dan da mı çirkin?” diye güldü Hakan muzipçe.
“Serap’tan bile çirkin.”
“Hmmm… Gerçekten çirkinmiş anlaşılan.”
“Bahar diye birini arıyorlar, sanırım onu öldürecekler.” diye açıkladı Onur.
“Bahar mı? Açılışı yapacak kadını mı yani?” dedi Hakan şaşkınlıkla.
“Açılışı?”
“Şenliklerin açılışı… Ben buraya gelirken sahnedeki rektör, Bahar adında bir şeref konuğumuz olduğunu ve açılışı onun yapacağını söylüyordu. Bir elmayı ısırarak…”
“Elma… Zehirli bir elmaları var! Elmayı değiştirecekler! Acele etmeliyiz!”
“Biz mi?” dedi Hakan şaşkınlıkla. “İyi de neden biz? Hem ne yapabiliriz ki?”
“Onları durdurmak zorundayız. Bizden başka olan bitenden haberi olan kimse yok. Anlamıyor musun Hakan, o kadının hayatı bize bağlı!”
Hakan bir anlığına duraksayarak arkadaşına baktı. Ardından anladığını belirtmek için kararlı bir şekilde kafasını salladı ve ikili koşarak salonu terk etiler.
***
İki arkadaş tam kapıdan çıkmışlardı ki “Ve karşınızda Bahar Hanım” dedi rektörün mikrofonla yükseltilmiş bir sesi. Ardından büyük bir tezahürat ve alkış fırtınası yükseldi kalabalıktan. Etraf ünlü bir içecek markasının bayrakları ve flamaları ile doluydu. Sahne de ise aynı markayı taşıyan iki koca bayrak rüzgarla salınıyordu. Büyük bir ihtimalle şenliklerin sponsoru oydu. Sahnede uzun boylu, beyaz tenli bir kadın duruyordu. Pembe, uzun bir elbise giymişti ve ellerinde dirseklerine kadar uzanan beyaz eldivenleri vardı. uzun siyah saçlarını çiçeklerden yapılma bir taç ile süslemişti. Gülümsemesi muhteşemdi. Öyle içten, öyle hayat dolu gülümsüyordu ki ona hayran kalmamak elde değildi.
“Vay canına…” dedi Hakan, avanak bir ifade ile sahnedeki kadına bakarken. “Galiba aşık oldum.”
“Haydi gel. Gitmeliyiz.” dedi Onur bakışlarını zar zor sahneden ayırarak. Bakışlarını hızla alanda gezdirdi ama ne siyahlı adamdan ne de o cadı kılıklı kadından bir ize rastlayamadı. “Şu elma nerede demiştin?” diye sordu hâlâ sahneye bakmakta olan Hakan’a.
“Elma mı?” diye sordu hakan hülyalı bir şekilde. “Elma?” dedi sonra da biraz kendini toparlayarak. “Ben çok açım!”
“Bırak şimdi yemeği! Elmayı bulmamız lazım yoksa kız ölecek!”
“Asıl bir şeyler yemezsem ben öleceğim!” dedi Hakan. “Of, tamam haklısın! Sanırım sahnenin arkasında olmalı.” dedi sonra da. Çabucak kalabalığın etrafından dolandılar ve sahnenin arkasına doğru yürümeye başladılar. Bu sırada Bahar Hanım ya da gerçek ismiyle Bahar’ın hanımı konuşmaya başlamıştı bile.
“Geleneksel Bahar Şenliklerine hepiniz hoş geldiniz!” Coşkulu bir alkış daha koptu. Kadının sesi de en az kendisi kadar güzel ve cıvıl cıvıldı. O konuştukça dinleyenler daha bir mutlu oluyor ve coştukça coşuyorlardı. Bu esnada Onur ile Hakan sahnenin arkasına varmışlardı bile. Fakat burada onları küçük bir sürpriz bekliyordu. Tam karşılarında oldukça güzel bir genç kız elinde bir tepsi ve tepsinin üzerinde bir elma olduğu halde donakalmıştı. Aslında donakalmak lafı biraz hafif kalıyordu çünkü kız kelimenin tam anlamıyla buz tutmuştu. Burnundan ve saçlarından buz saçakları uzanıyor, üzerinden hafif bir buhar yükseliyordu. Yüzünde ise oldukça şaşkın bir ifade vardı.
“Bu da neyin nesi böyle?” dedi Hakan şaşkınlıkla.
“Lanet olsun, geç kaldık!” diye homurdandı Onur. “Cadı buralarda bir yerde olmalı?”
“Ne buralarda bir yerde olmalı?”
“Cadı! O kadın yani… Aslı’dan çirkin olan.”
“Serap’tan demek istedin sanırım.”
“Her neyse işte… Zehirli elma onda olmalı. Nerede olabilir?”
Aynı esnada sahnede bulunan rektörün sesi bir kez daha duyuldu. “Ve şimdide geldik törenimizin en önemli kısmına. Bahar hanım, yılın ilk elmasını ısırarak festivali resmen başlatacak.” Coşkulu bir alkış daha…
Onur ve Hakan aynı anda birbirlerine bakıp “Sahne!” dediler. Sonra da çabucak koşup sahneye çıkan merdivenleri tırmandılar.
Bir an sonra sahnedeydiler. İkilinin birdenbire ortaya çıkışı sahnedekileri şaşırtmıştı. Kalabalığın sesi bile aniden kesilivermişti. Rektör, ağzı bir karış açık vaziyette bu iki arsız öğrenciye bakarken Bahar’ın hanımı kibar bir şaşkınlıkla olanları izlemekteydi. Tam onun karşısında ise sahnenin arkasında donmuş olan kız duruyordu. Hayır, bu o kız değildi. Bu, cadının ta kendisiydi. Onur ne yapacağını bilemez vaziyette orada dururken sessiz kalabalığın en ön sırasından oldukça tanıdık bir ses duyuldu.
“Ay inanmıyorum! Bunu kim çıkardı sahneye yaa? Salaksınız yane…”
Bir anda kan beynine sıçradı ve hızlı adımlarla ileri çıkıp rektörün elindeki mikrofonu kapıverdi.
“Elma tutan kızı ilk vurana bir kasa içecek bedava!” Kalabalıktan öncekilere nazaran çok daha coşkulu bir tezahürat koptu. Sonra da hemen hemen her öğrencinin elinde su tabancaları ya da su balonları beliriverdi. Ardından da bir yaylım ateşi başladı. Kız kılığındaki cadı anında sırılsıklam oldu ve acı dolu bir çığlık attı. “Eriyorum! Eriyorum!” Herkesin şaşkın bakışları arasında genç kız şekil değiştirmeye ve yeşil suratlı bir cadaloza dönüşmeye başladı. Aynı zamanda da eriyerek yok oluyordu sanki.
“Eriyorum! Ah, şu yaptığına bak velet! Kim derdi ki Batının Kötü Cadısı bir su balonuna mağlup olacak! Eriyoruuuum!” Sonra da buharlaşıp havaya karıştı ve gözden kayboldu. Geriye ise bir tek sivri uçlu şapkası kaldı.
Alanda tam bir şok yaşanıyordu. Gördükleri şey gerçek miydi yoksa değil miydi anlayamamışlardı bile. Bahar’ın hanımı kaşlarını çatıp sivri şapkaya baktı sonra da Onur ve Hakan ile göz göze geldi. Bilmiş bir şekilde gülümseyip Onur’a yaklaştı ve elindeki mikrofona doğru eğilip “Vay canına! çok gerçekçiydi, değil mi? Bu güzel gösteri için sponsorumuza teşekkür ederiz.” dedi gülümseyerek. Kalabalıktan bir rahatlama sesi ve şen kahkahalar duyuldu.
“Aman ne gösteriiii ne gösteri…” dedi Serap, kendini beğenmiş bir şekilde. Onur muzip bir şekilde Hakan’a göz kırptı ve sırıtarak şöyle dedi. “Ön sıradaki iki kızı vurana iki sandık içecek bedava!”
***
Az sonra sahnenin arkasındaydılar. Şenlikler tam istenildiği gibi olmasa da resmen başlamıştı ve meydandaki tüm öğrenciler birbirlerini ıslatmakla meşgullerdi. Özellikle de Aslı ve Serap’ı… Bahar hanım, kızgın olan rektörü birkaç tatlı sözcük ile yumuşatmayı başarmış ve kendisini kibarca kovmuştu. Şimdi Hakan ve Onur ile baş başaydı.
“Sanırım size bir teşekkür borçluyum.” dedi Bahar’ın hanımı, melodik bir sesle. Hakan ve Onur utangaç bir şekilde gülümsemekle yetindiler. “Eğer bu elmayı yeseydim ne olurdu biliyor musunuz?” dedi elinde tuttuğu zehirli elmayı onlara göstererek.
“Şey… Dünyanın gördüğü en tatlı hanımefendi tarihe karışırdı sanırım.” dedi hakan utanarak.
“Çok tatlısın.” dedi kadın içten bir şekilde gülümseyerek. “Ama sanırım neye bulaştığınızdan haberdar değilsiniz. Gerçi buna pek de şaşırmadım.”
“Neye bulaştık?” dedi Hakan yutkunarak.
“Ben kimim biliyor musunuz?”
“Bahar Hanım değil mi?” dedi Onur.
“Hem evet hem hayır.” dedi Bahar’ın hanımı. “Ben ilkbaharım, mevsimi getiren ve onu yaşatan varlık.”
“Nasıl yani?” dedi Onur şaşkınlıkla. “Yani şimdi siz…”
“Dalga geçiyorsun.” diye kıkırdadı Hakan.
“Evet, aynen öyle. Ben bu mevsimin ta kendisiyim.” dedi kadın. Sonra da hemen yanı başlarındaki bir ağaca dokundu. Ağaç, onun temasıyla adeta titredi ve yaprakları daha bir yeşerdi, dallarında ise çiçekler açıverdi. Onur ve Hakan şaşkınlıkla izliyorlardı. Kadın onlara gülümsedi ve avuçlarını yukarı kaldırıp içlerine üfledi. Anında onlarca kelebek can buluverdi ve uçarak etrafa dağıldılar.
“Bu kadarı yeterli mi?” dedi kadın gülümseyerek.
“Şey… Sanırım.” dedi Onur şaşkınca.
“Eğer kötü cadının oyununa gelseydim uzun ve sonsuz bir uykuya dalacaktım. İlkbahar ise sonsuza dek solacaktı. Tabii ben de…” dedi kadın.
“Vay canına. Doğru bir şey yapmışız sanırım.” dedi Hakan.
“Evet, kesinlikle.” dedi bahar, şen bir kahkaha eşliğinde. “Anlamadığım nokta ise şu. Batının kötü cadısı tek başına buraya nasıl geldi? Tek başına Oz’u terk edebilecek kadar güçlü değil.”
“Tek başına değil, siyahlı bir adam ile birlikte çalışıyor.” dedi Onur.
“Siyahlı adam mı?” diye sordu kadın.
“Evet… Yani ben!” dedi bir ses. Üçü birden sesin geldiği yöne döndüler ve siyahlı adamla karşı karşıya geldiler.
“Bahar…” dedi adam başını hafifçe eğip selam vererek.
“Kış!” dedi kadın, oldukça mesafeli bir sesle. “Tahmin etmeliydim. Yine sen…”
“Elbette yine ben, bu bizim yazgımız. Sen beni kovalarsın, sonbahar da yazı…”
“Bu kez çok ileri gittin. Birkaç hafta geç gitmek başka şey koskoca 3 ayı hatta daha fazlasını ele geçirmeye çalışmak başka.” dedi kadın öfkeyle.
“Beni dava et.” diyerek güldü adam. Ardından Onur ve Hakan’a dönerek “Ve siz iki küçük solucan… Kış bundan sonra sizin için oldukça sert ve acımasız geçecek, bilmiş olun!” dedi öfkeyle. Sonra da keskin bir rüzgâr ve soğuk bir hava eşliğinde havaya karışıp gözden kayboldu.
“İşte şimdi yandık.” dedi Hakan mutsuzlukla.
“Merak etmeyin. Kış sizin için sert geçecek olabilir ama geri kalan 3 mevsim sizin için muhteşem olacak” dedi Bahar’ın hanımı göz kırparak. “Her şey için teşekkürler, kahramanlar…” dedi sonra da. Ve o da tıpkı kış gibi havaya karışıp yok oldu. Ardında ise taze çiçek kokusu ve kuş cıvıltıları bıraktı.
Onur ve Hakan bir müddet orada durup boşluğa baktılar. “Kahramanlar… Vay be, şunu duydun mu?” dedi Onur huşu ile.
“Evet.”
“Biz mevsimlerin kahramanıyız!”
“Şey, evet…”
“Bizi kimse durduramaz! Hiçbir şey bizi yıldıramaz!”
“Evet… Şey, Onur?”
“Efendim?”
“Benim karnım aç!”
- Son -
7 comments:
harika! =D
sanki devamı olan bi serinin pilot bölümüymüş gibi bir his uyandırdı bende =) ellerine sağlık! =D
Ya baharı öldürseler di..düşüncesi bile korkunççç..Yaz ve kış arasında bir oraya bir buraya savrulan yaprak gibi olurduk...bi sıcaktan kavrul bi soğuktan titre..olmaz hiç çekilecek bi hal değil..İyi olmuş iyi baharı kurtarmaları ellerine sağlık walla :)
@ Rose: Teşekkürler Rose :) Devamı olmaz herhalde, öylesine yazdığım çerezlik bir hikayeydi bu. Yine de böyle düşünmen beni sevindirdi. Çok sağol, görüşmek üzere...
@ DBP: Kışda bu hainlik varken yazı da sağ bırakmazdı. Onu da ayak altından kaldırır, kankisi sonbahar ile birlikte takılırlardı :) Teşekkürler arkadaşım ;)
Roman istiyoruz Mit, romaaan :))
Ellerine, aklına sağlık bu arada, iyi öyküydü.
Ben sizin sayfalarınızı ziyaret ederken siz de buralarda dolanıyormuşsunuz demek, ne kadar enteresan :)
Teşekkür ederim, öyküyü beğenmenize sevindim. Çok başarılı değil belki ama kendi çapında eğlenceli sayılır.
Tekrar tekrar teşekkürler...
Çoookk güzeldi.Hakan karnını doyuramadı ama sonuç her şey değer.:) artık ziyafeti hakketti öyle değil mi Hakan:)
Aslı ve Serap'a iyi olmuş hehehehee:)
son derece başarılı bir hikâye okuduk.yüreğine sağlık.
Herhalde sabaha kadar tıkınmıştır Hakancık :) Çok teşekkür ederim arkadaşım, beğenmene sevindim.
Yorum Gönder