Bu sabah isteksiz adımlarla Yenişehir yollarını adımlarken içimde bir huzursuzluk vardı. Bu hissi kafamdan atmak için havaların kapalı olmasını bahane ettim kendi kendime. Ya da şu köşeden dik dik bana bakarak bıyıklarını buran hamaldan da olabilirdi pekala. Hızlı adımlarımı hamalın bakışlarından aldığım ekstra güç ile daha da hızlandırarak Finansbank’ın kapısından içeri bodoslama daldım. Bankadakiler şöyle başlarını kaldırıp “vay be, kim bu hışımla gelen delikanlı” dercesine baktılar. Halbuki bilmiyorlardı ki bu hızlı girişin delikanlılıktan çok bir yerlerime duyduğum derin korkudan kaynaklandığını… Erkekliğime bilumum şeyler sürdürmemek adına kendimi sakinleştirerek sıra numarası almaya yöneldim. O da ne? Sıra numarası 999 mu? Kafamı kaldırıp şaşkın bakışlarla numaratöre baktım ve kırmızı bir ışıltı ile parlayan 651 sayısının da şaşkın şaşkın bana bakmakta olduğunu gördüm. Bir numaraya bir de elimdeki kağıda bakarken beynimdeki çarkların yavaş yavaş hareket etmeye başladığını hissettim ve kağıdı ters çevirdim. Şimdi kağıtta şu numara yazıyordu; 666… Haydaaa… şu ikinci sınıf şeytanlı meytanlı korku filmlerinde kullanılan ve uğursuz olduğu iddia edilen numara değil miydi bu? Şeytan’ın sayısı… “Yok canım, inanmam ben öyle şeylere” deyip umursamaz bir tavır takındım. Bir taraftan da diğer yarımın “keşke 999 olsaydı” dediğini duymazdan gelmeye çalışarak boş bulduğum bir yere oturdum. Tam karşımdaki camdan dışarı baktığımda az önceki hamalı görebiliyordum. Tüm ilgisini yoldan geçen bir bayana vermiş bir şekilde bıyıklarını yolarcasına burmaya devam ediyordu. En azından kendine başka bir uğraş bulduğu için sevinerek sıramı beklemeye devam ettim. Hiçbir aksilik yaşamadan bankadaki işimi halledince moralim biraz daha düzelmiş bir şekilde Akbank’ın yolunu tuttum.
Yenişehir’in bağrışmalar, küfürleşmeler ve hiç susmayan kornalar ile dolu –sakin- trafiği eşliğinde sağ salim ikinci durağıma vardım. “666 mı? Şeytan’ın sayısı mı? Hadi oradan hıh-hıh-hıhhh…” diyerek bir Şener Şen gülüşü attım kendi kendime. ATM’ye yaklaştım, kartımı yerleştirdim ve tam o sırada bankanın kapıları büyük bir gümbürtüyle açıldı. Birinin burnu kanayan 4 kişi birbirlerine pek de kardeşçe olmayan bir şekilde dolanmış vaziyette yumruk yumruğa kapıdan fırladılar. Tam o sırada bir polis arabası arkamdaki kaldırıma yanaştı ve polisler kavga eden dörtlünün üzerine çullandı. Bankadan birkaç kişi daha fırlayıp kimisi kaçmaya kimisi de polislere yardım etmek için dörtlünün üzerine atlamaya başladı. Bir anda ortalık karışmıştı ve ben o karmaşanın ortasında, bankamatikten para çekmeye çalışan saf bir tip olarak kalakalmıştım. Üstelik kartta makinenin içinde olduğundan oradan ayrılamıyordum da. Madem ayrılamıyorum diyerek etrafımda kavga gürültü koparken ben her zamanki yavaş ve aheste hareketlerimle sanki hiç anormal bir durum yokmuş gibi işlemimi yapmaya devam ettim. Bir taraftan işlemi yaparken bir taraftan da acaba dışarıdan nasıl görünüyorumdur diye merak ettim. Herhalde çok cesur biri gibi görünüyorumdur diyerek egomu pohpohlarken “Hayır, bir salak gibi görünüyorsun” diyen mantığımı duymazdan gelmeye çalıştım. Neyse ki polisler kavgayı kısa sürede ayırdılar da bende erkekliğin kaçta kaçlık bölümünde olduğuma karar vermekten kurtulmuş oldum. Tam o esnada bankamatik alarm vermeye başladı ve ekran birdenbire karardı. Lanet olası makine bozulmuştu ve tüm o karmaşanın ortasında boşu boşuna beklemiştim, inanamıyordum. Sinirli adımlarla bankaya girdim ve gişelere doğru yöneldim. Banka bomboştu, hatta gişeler bile boştu... Orada öylece dikilirken gişelerin hemen yan tarafında bulunan ufak bir ofisten önce bir sonra da iki olmak üzere saçları diken diken olmuş üç bayan kafası uzandı. Oldukça sarsılmış görünüyorlardı ve soru soran şaşkın bakışlarla bana bakıyorlardı. “Eee… para yatıracaktım da” diyebildim sadece. Herhalde normal bir müşteri gördüklerine çok sevindiler ki büyük bir rahatlama ve neşeyle “tabi tabi, buyurun” diyerek yerlerini aldılar.
Bankadan çıktığımda polisler hala kapının önünde olayı tartışıyor, onlara yardımcı olanlar “kavgayı ben ayırdım” diye şişiniyordu. Arkamdan da gişedeki bayanların sinirli kahkahaları geliyordu. Gülümsedim, ağır adımlarla merdivenlerden indim ve yolumu tuttum. “Vay be” dedim “ne enteresan bir gündü. Neyse ki bitti...” işte o an yağmurun başladığı andı.
Lina Areklew "Death in Summer"
1 gün önce
12 comments:
supersin baba ne diyim...heheheh...
varlıgımı hissetmisindir umarım... :))
Number Of The Beast...
ahahahaha İhsan gerçek mi bunlar kurgu mu? :))
hayır yani gerçekse bi kutup ayısı faciasının eşiğinden dönülmüş.. Fas'ta bulunmuş muydun sen? Büyük Sahra falan?? :)))
Kutup ayısı başka bi hikayedeydi, onu karıştırma. Büyük Sahra'daki o gecenin hatırası hala acı veriyor :) Bıyık buran hamalı saymazsak burdakilerin hepsi gerçek... tabi anlatımına biraz mizah katılmış hali ;)
Erhancım, sana zaten anlatmıştım olayı. Aklıma ilk gelen sen olmuştun o hamalı... şey 666 sayısını görünce :)
:))
süpersin ağbi ya süper........
süper olmuş arkadaşım...
eee bankada nolmusss =)))))))
Sağol Segahçım, Hasan'a çok selamlar...
Esra :) En çok gülen sen olacaksın çünkü, her zamanki gibi en son anlayacaksın :))
eheheeehheh her zamanki halim :D
çivisi de çıktı şu yağmurun:P
enteresanlığın hep üstünde olsun böle mit'ciim,yazılar güsel oluoo bak:)
Teşekkür ederim arkadaşım, beğenmene sevindim :)
Yorum Gönder