Kapı çalmıştı. Nihayet… Elimdeki dergiyi atarak yattığım yerden fırladım. Koridorda kapıyı açmak için hareketlenmiş olan annemi şık bir çalımla geçerek ondan önce antreye vardım. Beklediğim kargo gelmişti, öyle olmalıydı. Heyecanla ve yüzümde geniş bir sırıtışla kapıyı açtım. “Çöp var mıydı?” diyen bir ses bir ses karşıladı beni. Gelen apartman görevlimiz Sami abiydi. Bir elim kapının kulbunda, yüzümde büyük bir sırıtışla kalakaldım. “Bu kadar sevineceğinizi bilseydim servise daha önce çıkar idim” dedi Sami abi pişkince. “Sağol abi, bir ihtiyacımız yok” dedim hafif bozularak ve kapıyı kapattım. Hayal kırıklığına uğramış bir vaziyette kapının önünde bir müddet duraksadım. Tam o sırada kapı zili tekrar çaldı. Hoplayan bir yürekle yine açtım kapıyı. Gene Sami abiydi karşımdaki. “Çöp olmadığına emin misin? Hiç bakmadın da…” dedi kafasını mutfağa doğru uzatarak. “Yok abi, yok eminim” dedim iyiden iyiye sinirlenerek ve kapıyı tekrar kapattım. “Kimmiş oğlum?” diye seslendi annem içeriden. “Sami abi gelmiş anne” dedim üzüntümü gizlemeye çalışan bir sesle. Kapı zili üçüncü kez çaldı. Bu kez sinirle açtım kapıyı ve “Ne var kardeşim, rahatsız etmeye utanmıyor musun bizi!” diyerek bağırdım. “Pardon abi” dedi ürkek bir ses. “Bir paketiniz vardı da, ondan rahatsız ettim. Vallahi bir daha olmaz abi…” Kırmızı kurye giysileri içinde, korkudan büzüşmüş genç bir delikanlıydı bu kez gelen. Kendimden utanarak delikanlıdan özür diledim, “Kusura bakma arkadaşım, seni bir başkası sandım”. Paketimi teslim aldığıma dair belgeleri imzalarken kuryenin giysilerinin mi yoksa benim utançtan kızaran yüzümün mü daha kırmızı olduğunu düşünmemeye çalıştım. Bunu düşünmemek için o kadar konsantre olmuştum ki yüzüm bu kez de kendimi sıkmaktan kızarmıştı. Özürler ve teşekkürler eşliğinde kuryeyi yolcu ettikten sonra çabucak odama yöneldim.
Şimdi odamdaydım. Haftalardır beklediğim paket ise nihayet elimdeydi işte. Paketi yırtarcasına açtım. İçerisinden bir dergi çıktı. Üzerinde büyük sarı harflerle Pazarola yazıyordu. Büyük bir heyecanla sayfaları hızla karıştırdım ve aradığım yazıyı buldum. “Yorgun Savaşçının Günlüğü” yazıyordu sayfanın başında, yani benim yazımdı şu an baktığım. Bir dergide yayınlanan ilk yazım… “Vay be!” dedim kendi kendime mutlulukla. “Dur şuna bir de ben bakayım” diye geldi arkamdan gizemli, kısık bir ses. Yorgun Savaşçıydı bu. Omzumun üzerinden dergiyi incelemeye başladı. “Ben de, ben de…” dedi bariton bir ses. Koltuk altımdan kafasını uzatarak dergiye bakmaya çalışan Şövalyeydi bu da. “Ne oluyoruz yahu?” diyerek bir ona bir de diğerine bakakaldım. “İşte bu…” dedi Savaşçı, sesinde bir memnuniyet tınısıyla. “Hıh!” diye burnundan soludu şövalye “Yorgun Savaşçının Günlüğüymüş. Cesur Şövalye’ye ne oldu peki?” diyerek homurdanmaya başladı. “Budala olma şövalyem” dedi Yorgun Savaşçı, “Cesur olabilirsin ama unutma ki bu gösterinin asıl yıldızı benim” diye ekledi kendini beğenmiş bir ses tonuyla, siyah pelerinini arkaya savurarak. “Hadi oradan, sürekli yorgunluktan yakınan biri nasıl olur da gösterinin yıldızı olabilir ki? Bence soylu ve cesur bir şövalye o role çok daha uygun olurdu.” dedi Şövalye, yumruğunu göğsüne vurup zırhını tangırdatarak. “Belki de haklısın. Ama ben etrafta öyle bir şövalye göremiyorum. En azından cesur ve soylu olanını…” dedi Savaşçı öfkeyle. “Mızmız Savaşçı” dedi Şövalye. “Teneke kutusu” diye karşılık verdi Savaşçı. Biri sağımdan öteki de solumdan itişmeye başladılar, ben ise tam aralarında kalmıştım. “Durun yahu! Kesin şunu!” demeyi akıl edene kadar bayağı bir hırpalanmıştım da. Ama bu ne onları ne de aklımın karanlık köşelerinde çalmaya başlayan (Susam Sokağı izleyenler bilir) “Arada kaldım” şarkısını durdurmaya yetmemişti. “Bir şey mi dedin oğlum?” diye sordu annem içeriden. “Şşşt… Annem duyacak, sizi burada görmemeli” dedim son çare olarak. “İyi de bizi duyamaz ki…” dedi Şövalye solumdan, “Aynı zamanda göremez de, biz senin hayal ürünleriniz sadece” diye ekledi Savaşçı sağımdan. “O zaman bırakın da dergimi okuyayım yahu” diye yalvardım. “Ha, işin içinde Pazarola varsa o başka” dedi Savaşçı. “Bugün ilk defa sana katılıyorum” dedi Şövalye “Bu kadar akıllıca laflar edebileceğini hiç tahmin etmezdim. Hoş, senin konuşman bile bir mucize ya” dedi ardından da. Hışımla birbirlerine dalıp odanın zemininde yuvarlanmaya başladılar. Bense elimde Pazarola, oracıkta kalakaldım. Karışık zihnimin muzip hikayelerine hoş geldiniz…
Not: Benim naçizane yazılarıma değer verip bu sayfalara taşıyan ve desteklerini hiç esirgemeyen dostlarıma bir teşekkürü borç bilir, onları saygı ve sevgi ile selamlarım. Şimdi izninizle, ayırmam gereken iki deli var. Aradaaa kaldıııım…
Not 2: Derginin adı Mayıs'09 sayısından itibaren Pazarolla olarak değişmiştir.
Bu yazı Pazarolla sayı 88'de yayınlanmıştır.
Arada Kaldım / I'm Between video by Sesame Street
Lina Areklew "Death in Summer"
1 gün önce
6 comments:
snnle gurur duyuyorm kanki:)
Sağol kankim, desteğin için çooook sağol.
:) süpersin!
Teşekkür ederim =)
çokkkk harikaaa birşeyyyyy:) bir önceki sorumu geri alıyorum:P en yukardan başlarsam okumaya böyle olur:P tebrik ederimmmmm MİT:) daha nicee başarılaraaa inşallah.
Aaa bulmuşsunuz bile :) Beğenmenize çok çok sevindim. İnşallah... Çok teşekkür ederim. Bende sizi takibe aldım, gerçekten keyifli yazılarınız var.
Yorum Gönder