6 Mayıs 2009 Çarşamba

Tören Yürüyüşü

Her şey sağını solunu bilmeyen bir arkadaşla başladı. Vatani görevimizi yapmak için bir araya toplanmış bir avuç askerdik. Toplandığımız avuç biraz geniş bir avuç olsa gerek, 300 kişi kadardık. Sabah içtimasında, Grup Komutanının karşısında esas duruşta bekliyorduk. Grup Komutanıydı bu, adı üzerinde… Her şey kusursuz olmalıydı. Ama olmadı, olamadı. Zaten olsaydı bu yazı da olmazdı. Günlük rutin sabah konuşmasından sonra komutan, o gür sesiyle önce “Tüfekkk… Omza!” komutunu, ardından da “Sağa… Dönnn!” emrini verdi. Ben de içimden “Çakı gibiyim maşallah” diyerek tüm ciddiyetimle nizama uygun bir biçimde sağıma döndüm. İşte ne olduysa o anda oldu. Birde baktım ki tam karşımda şaşkın şaşkın bana bakıp gözlerini kırpıştıran, faltaşı gibi açılmış gözlerime bakan diğer bir askerle karşı karşıyayım. Tüfeklerimiz de omuzlarımızda olduğundan karşımdaki askerin tüfeği onun arkasındakine çarparak keskin bir çınlama ile tüm alanı inletmişti. Bir anlık sessizliğin ardından komutanın karşıki dağları sarsan öfkeli kükremesi duyuldu ve o anda hepimiz çokomele benzeyen ama çokomelle alakası olmayan kahverengi bir şeyleri yemek üzere olduğumuzun farkına vardık. Az sonra hepimiz şınav, mekik ve türevlerini pek de çakı gibi olmayan bir şekilde gerçekleştirmeye başlamıştık bile… Tabi bu arada hepimiz yanlış yöne dönen arkadaşımıza derin saygılarımızı iletmekten de geri kalmıyorduk. Ne yazık ki şınav ve mekiklerde gösterdiğimiz olağanüstü rezalet performans komutanın kaçınılmaz bir biçimde daha da öfkelenmesine neden olmuş ve öfkesini bölük komutanlarına yönelterek hepimizi uygun adım yürüyüş eğitimine göndermişti. Bölük komutanları öfkelerini teğmenlerden, teğmenler de asteğmenlerden çıkartarak istim atmışlardı. Asteğmenler de bizden tabii… Askeriyede işler böyle yürüyordu çünkü. Ne olursa olsun sonuç hep askere patlar.

Kısa bir süre ardından ayaklarımızı Rap! Rap! Rap! vurarak uygun adım yürüyüşe geçmiştik bile. Bir taraftan “Vatan sana canım feda!” diye bir yerlerimizi yırtarken diğer taraftan da yanlış yöne dönen arkadaşımızın aile fertlerine de saygılarımızı sunmaya başlamıştık. Birkaç saatlik aralıksız yürüyüş taliminin ardından ise muhtemelen gelmiş geçmiş tüm akrabalarının kulakları çınlar olmuştu. Sonra birden cızırtılı bir telsiz sesi duyuldu. Konuşan Grup Komutanıydı. Hepimiz ümitle talimin bittiğini haber veren emri duymak için kulak kabarttık o sese. Ama komutanın siniri hala geçmemiş olacaktı ki beklediğimizin tam tersine bir emir verdi tüm bölüklere. “Alın bu hergeleleri, hepsine tören yürüyüşünü iyice öğretin. Bundan sonra her sabah önümden tören yürüyüşü ile geçeceksiniz.” Bu emirle birlikte başımızdaki komutanlar da başlarına açtığımız bu fevkalade gereksiz iş için bize pek de sevgi dolu olmayan methiyeler düzmeye başlamıştı. Biz ise, şafağa odaklı zihinler güruhu olarak kalan gün sayımızla yürüyüş mesafesini çaparak çekeceğimiz eziyet katsayısını hesaplamaya başlamıştık bile… Askerlikte şafak sayısı için yapılan hesaplamalar ve kombinasyonlar gerçek hayatta bir şirket için yapılsa o şirket hayatta bir mali problem çekmezdi sanırım. Hâlbuki tören adımının ne menem bir şey olduğunu bilseydik şafak falan hesaplamaya kalkmaz direkt askerden erken terhis veya kaçış yollarını araştırmaya başlardık.

Öyle garip bir yürüyüştür ki bu… Nasıl anlatsam bilemiyorum. Uzun boylular en önde, kısalar ise en arkada olacak şekilde sıraya geçilir. Ben arka sıralardaydım haliyle… Sırtınızı yatırabildiğiniz kadar geriye yatırır, bacaklarınızı ise dizlerinizi bükmeden kaldırabildiğiniz kadar kaldırırsınız yürürken. Bir taraftan sağ elinizle omzunuza dayadığınız tüfeği dik bir vaziyette tutmaya çalışırken diğer taraftan da sol kolunuzu yine hiç bükmeden, dik bir açı ile sallamanız gerekir. Üstelik bu hareketleri ritmi hiç bozmadan, bütün bölük aynı anda yapmak zorundadır. Kısacası çok zor…

Emir komutayı teğmen aldı. Bir arkadaşın eline bir trampet tutuşturdu, hepimize hücum yeleği dağıttı ve çalışmalara başladık. Bütün bir hafta boyunca hiç durmadan çalıştık. Üstelik yaz ortasıydı ve resmen pestilimiz çıkmıştı. Ama odunluğun bile bir sınırı vardır ve bir hafta sonunda hepimiz az çok yürür hale gelmiştik. En sonunda tören günü geldi çattı. Albay sabah içtimasını aldıktan sonra teğmene doğru eğilerek “Eğitim tamam mı?” diye sordu. Teğmen ise şişinerek “Tamam komutanım. Hepsini bizzat kendim eğittim” dedi gururla. Bunun üzerine komutan karargâhın önündeki yerini aldı ve geçişimizi beklemeye başladı. Bölük komutanı ve eğitimi veren teğmen de onun hemen yanında duruyordu. Trampet çalmaya başladı ve hepimiz geçiş töreni için yolun başında sıraya geçtik. Uygun adım yürür vaziyette karargaha yaklaştık. Kırmızı bayrak tören geçişinin başladığını işaret ediyordu. Hepimiz tören adımına geçtik. İlk başta oldukça iyiydik. Çakı gibiydik maşallah… Ama birden her şey ters gitmeye başladı. Öndekiler Grup Komutanını görünce çok heyecanlanmışlardı. Birdenbire trampet sesleri giderek hızlanmaya ve ön sıradaki uzun bacaklılar gereğinden fazla hızlı yürümeye başladılar. 

Trampetin sesi uygun adım temposundan çıkıp tamtam seslerine dönüşürken, arka sırada olan bizler ise bırakın tören adımında yürümeyi öndekilere yetişmek için resmen koşuyorduk. O anda kendimi tören geçişi yapan bir askerden çok sirkte gösteri yapan bir palyaço gibi hissetmiştim. Zaten bizi gören grup komutanının elini alnına koyup gözlerine inanamayan bakışlarla başını olumsuz anlamda sallaması, bölük komutanının faltaşı gibi açılmış gözleri ve bize eğitim veren teğmenin yavaşça geri geri kaçması sunduğumuz görüntü hakkında hayli bir fikir edinmemi sağlamıştı. Gülmemek için kendimi zor tutuyordum. Keşke gülseymişim. Çünkü bu olay tezkeremi alıncaya kadar tören geçişi eğitimi almama neden oldu maalesef. Ama uzun zamandır o gün güldüğüm kadar da gülmemiştim.

Pazarolla Sayı 92'de yayınlanmıştır.


ArmyMen Photo by Wikipedia
Karikatür by Serkan Altuniğne @ Penguen

13 comments:

zizaxe dedi ki...

Harika bir yazı daha bence gene konuyu anlamak kolay gene kafa yormuyosun bune ya böyle dicek fırsat vermeden döşemişsin espiriyi gene sıkıcı noktası olmayan çok zevkli bir yazım daha olmuş ve gene devamını beklemekteyim.

mit dedi ki...

Teşekkür ederim arkadaşım bu güzel yorumun için. Ben de yorumlarının devamını beklerim.

zizaxe dedi ki...

Tabiki böyle güzel ve yorucu olmayan yazılara ve yazarlarına herzaman hakkını vermek düşüncesinde olan bir vatandaşım ve bu yazının hakkını veriyorum 10 üzerinden 10.Dahada bişey demem.:)

shenem dedi ki...

yıldızlı 10 hem de
..bu arada "rap rap rap" yazıo ya hani ayaklarınızı yere vurduğunuz kısım.ben onu hani müzik tarzı olan"rep rep.." die okudum ,ddim askerde ne alaka ihsan rep!!die tutturdu die:D)))hallam yaaa

mit dedi ki...

hehehe :) ilahi Shenem, güldürdün beni yine :)içtima alanında break dans yaptık :P

BİGBOSS dedi ki...

aynı sıkıntıları bende yasadım dostum ınsan bazı ınsanları dunya dısı varlıklar olduguna ınanıyor

mit dedi ki...

O dünya dışı varlıklar yüzünden bizim gibilerde şekil bozukluğu ve akıl noksanlığı baş gösteriyor sonra da :)

kews dedi ki...

mihüeheheiehehihi...:)
askerlerin içinde büyümüş biri olarak kısmen de olsa anlayabiliyorum ihsan seni...yasık yahu walla...ahahaha çok güldüm ama..
benim de bi lisede 19 mayıs geçit töreni hikayem vardı.. ama bunun yanında hikaye bile denmez.. eline yüreğine sağlık döktürmüşün yine ;)

mit dedi ki...

Sağol kews beğenmene sevindim ;) senin hikayenin de çok keyifli olduğuna eminim. birgün anlatırsın belki? gülüşüne hasta kaldım bu arada :)

meral k.bulut dedi ki...

okurken kendimi yürüyüşün ortasında buldum:))) ve o korkuyu yaşadım :)))) tebrikler çok akıcı ve hoş bir üslup:)))

mit dedi ki...

Teşekkürler. Sizin gibi usta bir kalemin, hele ki üslubuna bayıldığım birinin yazdığım bir yazıyı beğenmesi benim için gerçekten de çok sevindirici.

Adsız dedi ki...

yorumum insanlar neden yürüyüşe bakar

mit dedi ki...

Bilmem... İlle de bir şeye bakma ihtiyacı, bir şeyi eleştirme ya da kendi zevklerine uydurma dürtüsündendir belki.