1 Mayıs 2009 Cuma

Sosyal Sicil Karartma (ya da) SSK...

Devlet dairelerinin benimle ne alıp veremediği var bilemiyorum. Ama ne zaman bir devlet dairesine gitsem başıma birbirinden ilginç olaylar geldiği kesin. Bu sadece bana özel bir durum mu yoksa herkesin başına gelen bir şey mi hep merak etmişimdir. Belki de bu, benim hayatın esprili yanını görebilmemden kaynaklanıyordur. Her neyse…

Geçtiğimiz günlerde SSK’ya gitmem gerekiyordu. Daha önceki tecrübelerime dayanarak kendimi olası sinir harplerine hazırlayarak başladım yolculuğuma. İzmirli olanlarınız bilirler, SSK’nın ana binası Gümrük’tedir. Geçtiğimiz günlerde bina tadilata alındı ve numaratörlü sisteme geçildi. Kurumun ismi de SGK olarak değiştirildi. Böylelikle daha iyi ve daha hızlı hizmet vermeyi amaçlıyordu kurum. Ben, binanın açılışının ikinci gününde oradaydım. Görünüşe bakılırsa değişimin gerçekten de işe yarayıp yaramadığını deneme şansım olacaktı bugün, istesem de istemesem de… Otobüsten indiğimde pırıl pırıl ve havalı bir SGK tabelası ve tüm binayı kaplamış mavi-beyaz balonlar karşıladı beni. “Vay be! Gerçekten de yenilemişler anlaşılan” dedim kendi kendime. Hemen önümdeki kapıya ilerledim. Güvenlik gülümseyerek bana baktı ve başını selam maiyetinde salladı. Bende selamına karşılık verdim ve kapıdan içeri girmek için hamle yaptım. Tam o anda güvenlik kapıyı hızla kapadı ve “Girişler diğer kapıdan!” dedi otoriter bir sesle. Az önceki gülümseyen yüz gitmiş yerini sert bir mizaçlı bir yüze bırakmıştı. Bu ani değişim karşısında afallayarak “Ama…” dedim. Güvenlik aynı ses tonu ve vurgusu ile “Girişler diğer kapıdan!” dedi tekrar. Bu konu üzerinde çok çalışmış olmalıydı. Boynumu büküp durağın uzak tarafında kalan kapıya doğru ilerledim.

Bu taraftaki kapılar otomatikti. Hani üzerine yürüdüğünüzde erkekliğin onda dokuzluk kuralını uygulayıp önünüzden kaçanlardan. Ama kapının ağzında o kadar çok insan birikmişti ki ve o kadar çok girip çıkan (evet, girişten çıkan) vardı ki kapılar sürekli iki santim kapanıp tekrar açılıyordu. Kalabalığın arasından ustaca sıyrılıp binaya girdim. Korkunç bir kalabalık vardı içeride. İlk dikkatimi çeken sıra sıra dizilmiş bir sürü banko ve üzerlerinde kızıl kızıl parlayan numaralar oldu. Her sırada bekleyen en az 20 kişi vardı. Ama bir o kadar kişi de ortalıkta ellerinde bir sıra numarasıyla koşturup ne yapacaklarını anlamaya çalışıyordu. Kapının yanındaki danışma masasına yanaştım. Yaşlı teyzeler ve amcalar işlemlerini söylüyorlar, danışmadaki görevli de gidecekleri bölümü söyleyip her birinin eline bir numara tutuşturuyordu. Ben de soru sormaya çalıştım ama bir türlü o fırsatı yakalayamadım. Çünkü her giden tekrar geri geliyordu ve aynı soruları tekrar sorup hangi sırada bekleyeceklerini anlamadığından yakınıyordu. Üstelik sıramı kendisine vermediğim için yaşlı bir teyze tarafından saygısız addedildim. Araya kaynayıp sıra kapanlar da cabası… Anlaşılan numara sistemi SSK için pek de pratik bir çözüm olmamıştı. Her ağzımı açışımda diğer taraftakilerin soruları karşısında bastırılarak geçen bir iki dakika sonunda vazgeçtim ve elimi çeneme dayayarak beklemeye karar verdim. Az sonra bekleyen derviş muradına mı ermiş yoksa beklemekten mi gebermiş anlayacaktım anlaşılan. Danışmadaki adam her soruyu sabırla yanıtladıktan sonra en sonunda bana döndü, elimdeki kağıtlara şöyle bir baktı ve “Siz vezneye gideceksiniz. İkinci katta ama birinci de değil, dikkat.” dedi ve soru yağmurunu karşılamak için tekrar yaşlılardan tarafa döndü. Duymadığına emin olduğum halde kendisine teşekkür ettim ve merdivenleri aramaya başladım.

Merdivenleri, az önce girmeye çalıştığım kapının hemen yanında buldum. Güvenlik görevlisinin “Girişler diğer kapıdan!” diyen tekdüze sesi geldi kulaklarıma. Merdivenleri çabuk çabuk tırmanmaya başladım. Az sonra birinci kattaydım. Ne olur ne olmaz diyerek tabelalara hızlıca bir göz atıp veznenin burada olmadığından emin olmak istedim. “Sicil takip, İşyeri büroları vs. Vezne yok, tamamdır.” diyerek ikinci kata çıktım. Tam kapıdan girecekken, son anda cama yapıştırılmış ufak bir yazı dikkatimi çekti. “Vezne birinci kattadır.” Bir ayağım havada yazıya bakakaldım.

Az sonra sinirden kendi kendime gülerek tekrar birinci kata iniyordum. Kapıdan girdim ve Giden/Gelen Evrak bankosunun yanından ürpererek geçtim. Neyse ki burası fazla kalabalık değildi. Tek bir koridor hariç… O yönde muazzam bir kalabalık vardı. Gözlerim Vezne tabelasını aradı ama o hariç her tür tabela görünüyordu etrafta. Her tabelanın altına da itina ile “Danışma değildir” kağıtları yapıştırılmıştı. Yüzsüzce yapıştırılan uyarıya aldırmayarak yüzsüzce bankolardan birine yanaştım ve yüzsüzce veznenin yerini sordum. Görevli öfleyip püfleyerek de olsa gideceğim yönü tarif etti. Başımı kaldırıp adamın tarif ettiği yöne baktım ve az önceki kalabalığı gösterdiğini fark ettim. Tam tahmin ettiğim gibi…

Sıramı beklerken, yakamı bir türlü bırakmak bilmeyen kör talihim burada da beni yalnız bırakmamış ve veznenin sistemini göçerterek üstüne düşeni bir kez daha başarı ile gerçekleştirmişti. Böylece zaten uzun olan sıra daha da uzadı ve bir saate yakın bir süre orada bekledim. Beklerken de sinirle SSK için kafamdan çeşitli açılımlar uyduruyordum. Sarpa Sarma Kurumu, Santrifüjlü Selpak Kurutucusu, Sade Sapmaların Korkusu, Sigortalı Sanal Kerizler gibi…

Nihayet işlemimi tamamlamıştım. Merdivenleri inerken kurumun içinin gerçekten değişmiş olduğunu ama içerdekilerin kafa yapısının değişmemiş olduğunu düşünüyordum. En nihayetinde bir devlet dairesiydi. Numaratörlü ya da mümaratörsüz olması pek bir şey değiştirmiyordu. Çıktığımda ise tam beklediğim gibi yağmur yağıyordu. Hafifçe tebessüm ederek gökyüzüne doğru baktım. Gözlüklerimi çıkartıp iç ceplerimden birine koydum ve giderek hızlanan yağmurun içine karışarak oradan uzaklaştım.

Nisan 2009
İzmir

2 comments:

shenem dedi ki...

kara bahtın kör talihin..:)birgün yağmur yutacak sni:))haha ne güldüm yha ilahi ihsan,gülümseyerek karşılıosun artık su damlalarını

mit dedi ki...

Islanmaktan kaçış yoksa tadını çıkaracaksın. Bu laf böyle değildi galiba ama neyse... :)